İmralı’da Abdullah Öcalan’la başlatılan ‘barış süreci’ ağır aksak da olsa ilerliyor. İktidar tarafı bu ağırlıktan memnun. Paris katliamı, adaya gidecek heyetteki isimlerin kimler olacağı ve Sinop-Samsun derken iki görüşme arasına 40 günün sıkıştırılması, bu yavaşlığın özellikle planlandığını gösteriyor. AKP için toplumsal bir barış sürecinden çok silahların sustuğu ‘barış süresi’ daha fazla önemli. İkinci görüşmenin ilk […]
İmralı’da Abdullah Öcalan’la başlatılan ‘barış süreci’ ağır aksak da olsa ilerliyor. İktidar tarafı bu ağırlıktan memnun. Paris katliamı, adaya gidecek heyetteki isimlerin kimler olacağı ve Sinop-Samsun derken iki görüşme arasına 40 günün sıkıştırılması, bu yavaşlığın özellikle planlandığını gösteriyor. AKP için toplumsal bir barış sürecinden çok silahların sustuğu ‘barış süresi’ daha fazla önemli.
İkinci görüşmenin ilk detaylarına baktığımızda da sürecin “esir takasıyla” ve bu çerçevede süren pazarlıklarla devam edeceğini anlıyoruz. PKK’nin elindeki 16 kişinin, devletin hapishanelerindeki binlerce tutuklu ve hükümlüye, dahası Abdullah Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesine karşılık gelip gelemeyeceği uzun uzun tartışılacak gibi. Bu pazarlıklardaki karşılıklı tavizlerin eşitsizliği ve iktidarın serkeş tavrı bir tarafa, “AKP gerçekten barışa niyet mi etti yoksa barışa mecbur mu kaldı” sorusu hala kafaları meşgul ediyor.
Kimine göre iktidar 2012 yılında askeri olarak geriletildi. Kimisi de AKP’nin bu işin askeri yöntemlerle çözülmeyeceğini özellikle ‘teyit’ ettiğini düşünüyor. Nihayetinde Kürt isyanının tek başına silahla bastırılamayacağı noktasına gelindi. Geri dönüş ihtimallerine rağmen yıllardır dile getirilen askeri çözümün imkansızlığı ilk kez bu derece resmiyet kazandı. Bu gerilla başarısıdır. Ama HPG ana karargah komutanı son açıklamalarında bu başarıdan çok kayıp fazlalığını ve yıl içindeki yanlışlıklardan kaynaklı özeleştirileri öne çıkarıyor. Bir nevi, “Biz de silahtan bıktık” mesajı veriliyor.
Demek ki bu mücadelenin askeri olarak henüz yeneni ve yenileni yok. Ne Türk Silahlı Kuvvetleri bu alanları artık koruyamayacak duruma geldi ne de Kürtler topyekun bir ayaklanma noktasına. Konuya askeri performanslar ve iç dinamikler penceresinden baktığımızda, bunu karşılıklı bir soluklanma ya da daha büyük muharebelere hazırlık olarak da okumak mümkün. Ama AKP iktidarının seçimlerden dolayı bu soluklanmaya daha fazla ihtiyaç duyduğunu da özellikle işaretlemek lazım.
Açıkçası, bir tarafta savaşı daha etkin ve “entegre” yöntemlerle tahkim etmeye mecbur kalmış bir iktidar, diğer tarafta da Ortadoğu’daki güncel konjonktürün Kürt halkına tanıdığı fırsatlara binaen “uluslararası topluma” uzlaşmacı gözükmek zorunda kalan bir Kürt hareketi var. İki tarafın da eli rahat değil ve iki tarafa da bu süreç dayatılmış durumda. Yani işin içinde iç dinamikler kadar “dış dinamikler” de var.
AKP Kürt sorununu Ortadoğu ile bağlaşık ele alıyor çünkü Ortadoğu’da patlayacak muhtemel bir savaşın tarafı haline gelmiş ve ziyadesiyle yalnızlaşmış durumda. Ve biliyor ki yeni Ortadoğu şartlarında Kürtlerin en azından bir statüsü olacak. Yani AKP, müttefik bir Kürt otonomisinde beis görmeyen emperyalist kampın desteğini edinmek adına barışçı gözükmeye mecbur. Söz konusu olan kendince atılganlıklar içine giren ve savaşçı yönelimler gösteren Türk dış politikasının yüz geri ettirilmesidir. Bu çerçevede tüm perdelemelere rağmen silah (Patriot, Predatör vs…) dilenmelerini ve yine tüm efelenmelere rağmen AB ilişkilerini yeniden tamir etmeye çalıştıklarını görmek gerekiyor.
Özetle AKP tükürdüğünü yalamıştır. Bu nedenle de toplumsal dayanağının oldukça önemlileştiği bu evrede keskin ve anlaşılır bir geri dönüş tüm karizmasını heba edeceğinden bu süreci, çelişkili ve büyük devlet refleksleriyle izah ederek yürütmektedir. Dahası AKP, Osmanlı’nın ihyası gibi gerekçelerle bu adımı meşrulaştırmaya, yani krizi fırsata çeviren tüccar misali İslamcı formelleşmeyi ilerletmeye çalışmaktadır. AKP nazarında bu amacın vücuda getirilmesi de yeni anayasadır.
Aynı mecburiyete Kürt hareketi cephesinden baktığımızda kabul etmek gerekir ki milliyetçi bir kurtuluş hareketinin tarihinde yakalanacak ender fırsatlardan biri söz konusudur. Ortadoğu’nun tüm dengelerinin bozulduğu ve Kürt toplumunun yeniden belirlenecek bir siyasal coğrafyada yer edinme şansının arttığı bir dönemdeyiz. Milliyetçi bir halk hareketinin, kendi kendini yönetmeye bu derece yakınlaştığı şartlara uyum göstermesinin şaşılacak, hele de kızılacak bir tarafı yok. Çünkü Kürt halkının “kendi kaderini tayin etmek” hakkıdır.
Darılmaca gücenmece yok. Kürt hareketi ne kadar milliyetçidir veya ne kadar sosyalist; bütün mesele budur. Emperyalizm tarafından belirlenmiş barış sürecine gönüllü bir dahiliyetle mesafe koyma arasındaki gidip gelmeleri de Kürt hareketinin bu koalisyon yapısından kaynaklanıyor. Unutulmamalı ki bu tablo karşısında solun söyleyecek sözü vardır ve olmalıdır. Kimilerince Kürt hareketine akıl vermek diye değerlendirilen şey, esasında Kürt sosyalistleriyle dayanışmaktır.
Görünen o ki Ortadoğu’da Filistin’den sonra nur topu gibi bir Kürt sorunu ve taraflarının emperyalizm tarafından güdümlendiği küresel bir ‘barış süreci’ oluşmaktadır ve bu sürece sosyalistlerin omuz vermesi beklenmemelidir. İki halkın birlikte yaşamasını mümkün olmaktan çıkaran, özelliklede Türkiye’yi ve Türk toplumunu “İsraillileştirecek” bu sürecin demokrasi ve barışla alakasının olmadığı herkesin malumudur. Önemli olan anti-emperyalist bu çıkışın “Türk sorunu” yaratmak gibi bir yönelime girmemesi ve gerçek bir Kürt-Türk kardeşleşmesini temsil edebilmesidir. Bunda “Türk solu”nun olduğu kadar “Kürt solunun” da sorumluluğu vardır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.