AKP Kürt sorununu çözemez çünkü öyle bir gönüllüğü yok. Başbakan gönül rızasıyla yürütmüyor bu süreci, başka hesapları var. Yani şu ortalığı kasıp kavuran görüşme meselesi başbakan için çok tali. Onun derdi başka AKP 2013 yılına hızlı bir giriş yaptı. Özellikle Kürt sorunu konusundaki görüşme kararı yeni bir hedefe kilitlenildiğini ve 2013′ün de bir start yılı […]
AKP Kürt sorununu çözemez çünkü öyle bir gönüllüğü yok. Başbakan gönül rızasıyla yürütmüyor bu süreci, başka hesapları var. Yani şu ortalığı kasıp kavuran görüşme meselesi başbakan için çok tali. Onun derdi başka
AKP 2013 yılına hızlı bir giriş yaptı. Özellikle Kürt sorunu konusundaki görüşme kararı yeni bir hedefe kilitlenildiğini ve 2013′ün de bir start yılı olarak düşünüldüğünü gösteriyor. Memleketin gündemi de AKP’nin siyasal belirleyiciliğine teslim olmuş durumda. Önemli bir çoğunluk iktidarın yeni yönelimi tarafında saf tuttu bile. Muhalafet cephesi ise AKP’nin son ‘yüklenmelerinin’ ardından neler geleceğini ‘can havliyle’ çözmeye çalışıyor.
AKP’nin seçimlere yüklendiği kesin. Ondan bir kuşkumuz yok. Şu seçimler dönemindeki küçük bir ayak sürçmesi tüm iktidar birikimini ziyan edebilir. Yapacaklarını bir ‘çoğunluk iktidarı’ eşliğinde yapmak AKP için çok önemli. Sandıktan çıkan her ilave destek daha ‘güçlü iktidar’ anlamına geliyor çünkü.
Güçlendikçe de cüretkarlaşıyor, hükümet olmakla yetinmemeye, kurucu zevat olma yolunda ‘salih ameller’ işlemeye başlıyor. Nasıl olsa çoğunluk rıza gösteriyor diye ve hazır Ortadoğu‘da da olağanlaşmış iken İslamileşmeyi yeni bir anayasa ile birlikte biraz daha formelleştirmek istiyor.
Burada önemli olan şu ki AKP bu süreci oldukça yukarıdan yürütmeyi planlıyor. O nedenlede ‘yukarısını’ bu yönde toparlamaya çalışıyor. Ordusuna, hukukuna ve medyasına, ‘anayasal başkan’ ve ‘Ergenekon’ ittifakını da ekleyip gericiliği topluma dayatmaya hazırlanıyor. Artık ‘zerk etme’ dönemi bitti; şimdi sıra ‘kalıba sokmak’ta. Aşağıdan muhafazakarlık yerini yukardan İslamileşmeye bırakacağa benziyor.
Bu tepeden inmecilikle aslında cumhuriyet ideolojisine ne kadar benzediğini belli etmiş oluyor, dolayısıyla da topluma gitgide yabancılaştığının işaretlerini veriyor. Nasıl ki cumhuriyet idaresi halka rağmen bir moderlenleşmenin uygulayıcısı olduysa, AKP iktidarı da bu tarihsel hesaplaşmayı aynı yöntemlerle sürdürmeye aday görünüyor.
Kısacası, Türkiye tarihi bir eşikte. “Tek adam” başkan olursa, bir de üstüne Kürt sorununu çözerse, bu Türkiye için yeni bir “kuruluş” olur. Eskiden olsa “aslında fena olmaz” derdik. Kürt sorununun çözüldüğü bir ortamda “demokratik devrim tamamlanmıştır” der, çıkardık işin içinden. Hatta “yandaş” bile olurduk, şu eski kafalı yetmez ama evetçiler gibi. Ama artık biliyoruz ki şu mel’un burjuvaziden demokrasi falan türemez.
AKP Kürt sorununu çözemez çünkü öyle bir gönüllüğü yok. Başbakan gönül rızasıyla yürütmüyor bu süreci, başka hesapları var. Yani şu ortalığı kasıp kavuran görüşme meselesi başbakan için çok tali. Onun derdi başka. O, bu hay huy arasında burjuvazinin ‘yeni egemenlik düzenini’ kuruyor. Zaten burjuvazi de “silahlar sussun yeter” diyor, “silahlı direniş ve güvenlik maliyeti olmazsa bölge daha hızlı kalkınır.”
Egemenler Kürtlere hak bilirlik yapmıyor, topraklarını iyiden iyi pazarlaştırmak istiyorlar. Neoliberalizm mevcut pazarları derinleştirmeye çalışıyor, çünkü kapitalizmin hayat şansı yeni pazarlardır. Pazar tükendiğinde de çare elindekini daha fazla sömürmektir. Yeniden keşfedilen Afrika misali Kürdistan da kıymete biniyor.
Burjuvazi istiyor ama Kürt hareketinin ‘burjuva’ milliyetçisi olmaktan çok ‘ezilen’ milliyetçisi olması bütün planlarını zora sokuyor. Görüşme denen şey de o nedenle, sadece PKK’nin tasfiyesiyle işlevlendiriliyor.
Velev ki Kürt hareketinin ezilenler tarafı tasviye edildi, çözüm denen şey yine de mümkün gözükmüyor. Çünkü artık, ‘doğu ve güneydoğu anadolu yatırımcısı’, batı pazarından çok Kuzey Irak pazarından nemalanıyor. İşin gerçeği, bölgede bir Kürt burjuvasi teşekkül ediyor ve Kürdistan coğrafyasını çitlemeye çalışıyor. Yani belki daha az silahlı ve belki daha uzlaşmacı biçimlerde sürecek ama Kürt sorunu, iki tarafın burjuvazisi içinde bir pazarlık unsuru olarak hep devam edecek.
“Ümmetleşerek kaynaşmak” da, yani İslamileşmek de burada devreye giriyor, Kürt sorununun girdiği ayrılık mecrasına karşı bir ‘asgari müşterek’ olarak Türk burjuvazisinin çözümünü temsil ediyor. Kürt egemelerinin de bölgedeki ‘anti-kapitalizmin’ halledilmesi karşılığında bu çözüme rıza gösterdiğini söyleyebiliriz. Yani doğası gereği iki taraf burjuvazisi de, ezilen sınıfları bastırmak sözkonusu olduğunda ‘milli’ olmayı bir kenara bırakabiliyor.
AKP’nin dayattığı İslamileşmenin ve ‘görüşme’ mizanseninin burjuva karakterini görmek gerekiyor. Laiklik ve barışın daha sınıfsal zeminlere oturacağı bir döneme giriyoruz. Laiklik adına ‘Alevi direncine’ barış adına da ‘Kürt milliyetçiliğine’ sıkışmamış bir muhalefet cephesi inşa etmek devrimci bir görev olarak önümüzde duruyor.
Yakın zamandaki seçim süreci ve anayasa tartışmalarının da bu görev bağlamında değerlendirilmesi gerekiyor. Özellikle de muhalafetin ve ezilenlerin ‘asgari müştereği’ olabilecek bir anayasa girişimi oldukça önemli.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.