“Ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti, ortamın insanlar tarafından değiştirilmediğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur.”(K.Marx) i-)Üretken ve yaratıcı bilgi çağı insanı yetiştirmek için YASALAR 15 Günde 15 Yasa ifadesi bir tepkinin ürünüydü, ama günümüzde yasalar ya Kanun Hükmünde çıkartılıyor ya da Torbaya konuyor. Yaşam ortamımızı etkileyen, dönüştüren yasalara baktığımızda yasaların çıkarılma […]
“Ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti, ortamın insanlar tarafından değiştirilmediğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur.”(K.Marx)
i-)Üretken ve yaratıcı bilgi çağı insanı yetiştirmek için YASALAR
15 Günde 15 Yasa ifadesi bir tepkinin ürünüydü, ama günümüzde yasalar ya Kanun Hükmünde çıkartılıyor ya da Torbaya konuyor. Yaşam ortamımızı etkileyen, dönüştüren yasalara baktığımızda yasaların çıkarılma gerekçesi olarak ortak bir gerekçe gösteriliyor. “Küresel düzeyde rekabet gücüne sahip olmak. Bir zorunluluk olarak küresel düzeyde rekabet edebilmenin ilk ve en önemli iki referansı var; istihdam ve eğitim. İstihdam bizim ifademizle emek-gücüne yönelik bir çok yasal düzenleme yapılıyor, yapılacak (Ulusal İstihdam Stretejisi, İstihdam Büroları, kalkınma Ajansları vs). Ama istihdam işaret ediliği anda istihdamın niteliği önem kazanıyor. İstihdamın, emek-gücünün nitelik kazanması diğer metalardan farklı olarak aile ve okulla doğrudan ilişkili olsa gerek. Kapitalist-sanayileşme eğer insanların emek-güçleri üzerinde yükseliyorsa, emek-gücünün yeniden üretim alanları olarak aile ve okul stratejik önem kazanır. Konumuz açısından özel önem taşıyan okul üzerinden soruna yaklaştığımızda eğitim sisteminin yasalara konu olacağını kestirmek zor olmazsa gerek. IX Kalkınma Planı Stratejisi (2007-2013) Hakkında Karar metnine baktığımızda küresel rekabet için planlamanın önemli olduğu belirtiliyor. Planlanacak iki önemli alan sürece dahil ediliyor: İstihdam ve eğitim. Bu nedenlerden hareketle eğitimin bu plan dahili içinde yeniden yapılanması gerektiği işaret edilecek (24/4/2006-2006/10399. Nolu Bakanlar Kurulu Kararı); “ Piyasanın ihtiyaç duyduğu nitelikte işgücü yetiştirmek üzere eğitim ile işgücü piyasası arasındaki etkileşim güçlendirilecek.” Bir diğer önemli ifade ise; “üretken ve yaratıcı bilgi çağı insanı yetiştirilecektir.” Planlama metni içinde bu ifadeler kullanıldığına göre, bu alanda da değişiklikler gerçekleşecektir. İlk ve en önemli değişiklik Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevlerini tanımlayan 662. Kanun Hükmünde Kararname olacaktır. KHK ile Millî Eğitim Bakanlığının görevleri şunlardır; “Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek.” 662 Sayılı KHK’den sonra Başbakan’ın “yeni bir tarih yazdık” ifadesi ile sunulan temel eğitimdeki 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik diye başlayarak 4+4+4 olarak tanımlanan yasa ve daha sonra hazırlanan bununla birlikte de taslak olarak tartışmaya açılan yükseköğretim yasa taslağı eğitimde başlatılan değişimin hızla devam ettiğini gösteriyor.
ii-)Kapitalizm Öğretmenlerin Yeniden Kendi Çıkarları İçin Eğitilmesini-Değişmesini İstiyor
Eğitim sisteminin değiştirilip/dönüştürülmesinin yarattığı etkileri tartışırken gözardı ettiğimiz temel sorulardan biri, eğitim sisteminin temel aktörü olan eğitimcilerin (öğretmenlerin) değişimden nasıl etkilenecekleridir. Bu soruya cevap vermeden önce bir genel belirleme yapalım; kamu hizmetlerindeki dönüşümü iki farklı düzlemde ama birbirleriyle ilişkisi içinde ele almamız gerekiyor. Kamu hizmetinin vatandaşa (artan ölçüde artık müşterileşen) bir karşılık olarak sunulması. Bu kamu hizmeti ile tüketici vatandaş/müşteri arasındaki ilişkiyi değiştirir. Çokça karıştırıldığı gibi bu piyasalaşma, veya metalaşma değildir. Kamu hizmetinin ticarileşmesidir. Ama kamu hizmetinin bizzat üretim koşulları değiştirilmiş ve kamu hizmetini üretenler tamamen kapitalist mantık içinde yeniden tanımlanıyorlarsa bu kamu hizmetinin metalaşmasıdır. Eğitim için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Kullanan öder dendiğinde ve finansal kısıtlar işaret edilerek bir takım kanallarla eğitim hizmetine karşılık ödeme isteniyorsa ticarileşmeden, ama eğitim hizmetini üretenleri çalışma koşulları hızla metalaşma için gerekli ölçü, performans ve rekabete konu oluyorsa, eğitim kendi içinde biçimlendiği oranda öğretmenler kendi aralarında farklılaşıyorsa, eğitim hizmetinin metalaşmasından bahsediyoruz demektir. Birbirleriyle ilişkili olsa da bu iki duruma karşı geliştirilecek politikalar ve dolayısıyla mücadele farklı olacaktır. Son zamanlarda sıkça işaret edilen ve uygulamaya konulan performans kriterleri bu anlamda önemli ve yakın gelecekte önemi daha da artacak. Yine öğretmenler arasında farklılaşmayı yasal bir hale getiren Taşra Teşkilatında Öğretmen İhtiyacının Karşılanması Bakımından Alanlar Bazında Öğretici Görevinde Kısmi Zamanlı Geçici Personel İstihdamı ve Bu Personele Ödenecek Ücretlere İlişkin Kararı metalaşma sürecine verilecek iki önemli değişim belirtisi. Tüm bu değişimler öğretmenleri çelişkili bir konuma taşıyor. Öğretmenler bir yandan ihtiyaç duyulan emek-gücü/vatandaş yetiştirme sürecinin temel özneleri iken, diğer yandan kendileri de daha bir emek-gücüne dönüştürülüyorlar. Başka bir ifade ile emek-güçlerine yatırım yapacak çocuk-öğrencilerin beşeri sermayelerini arttırmaları, onlara yönelik eğitim-öğretim sunan öğretmen-öğretim görevlilerin de beşeri sermayelerini arttırmalarını gerektiriyor. Karl Marx’ın eğitimcilerin kendilerinin de eğitilmesi gerektiği yönündeki ifadesi kapitalist-sanayileşmenin yasa koyucuları tarafından bizzat yaşama sokuluyor. Eğitim sisteminin taşıyıcısı, öznesi olan öğretmen-öğretim görevlilerinin değişim sürecinin nesneleşmiş pasif taşıyıcları mı olacaklar, yoksa artan stratejik önemlerinin farkına vararak kendilerini özne konumuna çıkaracaklar mı? Eğitim sisteminin yakın dönem temel sorunu tam da bu sorunun içeriğinin nasıl doldurulacağı ile yakından ilgili. Ama bu soruya öğretmenlerin özne olma potansiyelleri üzerinden bakılması için öncelikle değişimin nedenlerinin daha iyi analiz edilmesi gerekiyor.
iii-)Farklılık Yaratarak Genişleyen Kapitalist Düzenek ve Öğretmenlerin Artan Stratejik Önemi
“Bir ipekli dokuma fabrikatörü, Çocukları Çalıştırma Komisyonunda safça şöyle diyordu: Yeterli ve becerikli işçi yetiştirmenin gerçek sırrının, eğitim ile işin çocukluk döneminden başlayarak birleştirilmesinde olduğuna inanıyorum.”(K.Marx,Kapital)
Türkiye’de değişimin nedenlerine yönelik sağlıklı analizler yapılmaya başlandığını ve ama bunun bütünsel-işleyiş ile bağlantısının yeteri kadar kurulmadığını söyleyebiliriz. En soyut hali ile bugün eğitim sistemindeki değişimin temek nedeni artı-değer yaratma sürecinin görece artı-değer yaratma sürecinin dünya ölçeğinde belirgin hale gelmesi ile ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Marx’a göre, kapitalist üretim, yalnızca meta üretimi değil, aynı zamanda artı değer üretimidir (Marx,2011a,s:486). Kapitalizmin fark yaratarak genişleyen (fark yarattıkça genişleyen ve genişledikçe fark yaratan) toplumsal yeniden üretimi sonucunda açığa çıkan farkın yani artı değer üretiminin hız kazanması, bir dizi toplumsal farklılaşmayı da beraberinde getirmektedir. Üretim ilişkilerinin değiştiği ölçüde sosyal-ilişkisel bir süreç olan sermaye birikiminin toplumsal emek gücü üretimini beşeri sermaye olarak dönüşüme uğratmasının, öğretmen emeğinde de beşeri sermaye kavramıyla paralel bir dönüşümü tetiklediği söylenebilir. Beşeri sermaye ifadesinin işaret etmediği ve dahası gizlediği de tam da bu işleyiş-oluş halidir. Beşeri sermayenin önem kazanması artı-değer üretiminin bugün ulaştığı aşamada görece artı-değer biçimininde artı-değer yaratmada egemen biçim olmasıdır. Görece artı-değer; üretken kapitalistlerin üretim sürecine aktardıkları toplam sermayenin (değişken sermaye artı değişmez sermaye) birim zamanda daha fazla getiri sağlamakla ilgilidir. Kapitalizmin günümüz koşullarında artan değişmez sermaye üzerinden artı-değeri artırma çabaları doğrudan makina alt yapısının değişimi ve dolayısıyla var olan emek-gücünün (değişken sermaye) değişmesi anlamına geliyor. Bu değişim egemenlerin dilinde üretkenlik, verimlilik, katma değeri yüksek alanlara yatırım yapma olarak dile getirilir. Görece artı-değer üzerinden gerçekleşen değişimler emek-gücünün kendi içinde sert ayrımların varlığına neden olur. Değişim kafa emeği ile kol emeği arasındaki farklılaşmanın artmasına neden olduğu ölçüde, kafa emeği ile kol emeğinin üretim ama yeniden üretim koşullarını daha bir önemli kılıyor. İşte bu zorunluluk aynı şekilde sadece eğitim kurumlarının değişmesine neden olmuyor, ama daha da önemlisi öğretmenlik mesleğinin de değişip-dönüş(türül)mesine neden oluyor; “Öğretmenlerin çalışma ortamları muazzam ölçüde değişiyor. Çocukları değişen piyasa koşullarına hazırlama eğitimin temel belirleyeni oldu. Öğretmenler öğrencilerini yaşam boyu eğitim anlayışı içinde sürekli olarak ihtyaç duyulan uzmanlık için hazırlıyorlar , yeniliyorlar.” (DfEE’den aktaran Rikowski, 2001). Kapitalist-sanayileşmenin uluslararası akıl hocalığını yapan kurumlar hızla gerçekleştirilmek istenen dönüşümün başarılı olması için öğretmenlik mesleğinin de dönüştürülmesi gerektiğini ısrarla işaret edecekler. Bu konuda OECD için hazırlanan rapor; Teachers Matter: Attracting, Developing and Retaining Effective Teachers özel bir öneme sahip. Rapor’da Öğretmen Politikasının Önemi alt başlığında açık bir şekilde “Tüm ülkeler okullarını yüksekokul ve ekonomik beklentiler doğrultusunda geliştirmeye çalışıyorlar. Okullarda çok önemli ve maliyetli kaynak öğretmenlerdir, öğretmenler okulların gelişiminde merkezi öneme” sahip oldukları belirtiliyor. Bu Rapor’un işaret ettikleri doğrultusunda yapılan toplantılarda (OECD Accession Seminar for Estonia Tartu – 14 September 2011) deneyim aktarma açısından ülkeler arası işbirliği ve öğretmenlerin gerçekleştirilecek değişim sürecinin bileşeni yapılması için nelerin yapılması gerektiği tartışılıyor.
Burada öğretmenlere yönelik yeni yasal düzenlemelerin sahibi yani paydaşı yapmak, öğretmenlere maddi destek düzenleme, bütünsel/kapsayıcı politikalar hazırlama, öğretmenleri yaşama boyu eğitimin önemini anlatma ve yaşam boyu kendilerini geliştirmeleri gerektiğini aktarma, okul çevresini öğretmenin etkin ve verimli olacak şekilde yeniden düzenleme gibi bir çok alan işaret ediliyor. Bu konuda Dünya Bankası boş durur mu? SABER (System Approach for Better Education Results) diye başlatıkları çalışmaların önemli bileşeni öğretmen eğitimi. Öğretmen Politikalarında en ön önemli konular nelerdir diye başlatılan süreç Eğitimde Eniyi Sonuçlar İçin Sistem Bakışı yukarıda işaret ettiğimiz iki önemli vurgu ile başlıyor; “Öğrencilerin başarısı ile ekonomik sosyal gelişme arasında sıkı bağlantıların bulunduğu”, ve, “öğrencilerin başarılarında en önemli değişkenin öğretmenliğin etkinliği ile ilgili olduğu.”(SABER,2012) Bu vurguları tabiki müdahale içeren iki çerçeve ile tamamlanıyor, öğretmenlere ilişkin uygulanacak politikaların belirlenmesi ve bu politikaların hayata geçirilmesi için gerekli rehberliğin nasıl yapılması gerektiğine dair bilgiler (SABER,2012).
iv-)Türkiye’de Öğretmenlik Mesleğinin Dönüşümü/Dönüştürülme Çabaları: Ulus-devletin Muhafızlarını Yetiştirmekten Sermayenin Emek-Gücünü Yetiştirmeye
“Muallimler, Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktı. Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister”(Atatürk, 25 Ağustos 1924’te Türkiye Muallimler Birliği Kongresi üyeleri şerefine verilen ziyafetteki konuşması’ndan aktaran Bilir, 2011)
Geç-ulus devlet, geç kapitalistleşme yolunda olan tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de yeni tip vatandaş yaratmanın temel belirleyeni eğitim, ve modernleşme sürecinin en temel sorunu ise binlerce yıl süren tarım toplumunun sosyalizasyon mantığının değişmesidir. Bu yüzden olsa gerek M.Kemal Atatürk geç-ulus devlet, yeni ulus devletin vatandaşları için öğretmenlerin ne kadar önemli olduğunu biliyor ve yeni nesillerin yetişmesinde stratejik rol oynayacak öğretmenleri işaret ediyor. Öğretmenlerden geç ulus-devlet için muhafızlar yaratmasını istiyor. Gerçekten de Türkiye’nin yakın geçmişi açısından eğitim ve öğretmenler iktidar ilişkileri içinde, anlam dünyalarında önemli bir konuma sahiptiler. Ama şimdi öğretmenlerden uysal vatandaş ve sermeye için donanımlı emek-gücü yetiştirmeleri isteniyor, daha da istenecek. Muhafız yetiştirmeden işgücü olarak muhafız yetiştirmeye evrilme, hem bir kopuş ama hem de süreklilik içindeki bir kopuşu işaret ediyor. Kapitalist-sanayileşme sürecine girildiği anda süreç ve değişim iç içe geçen dinamik bir hal alıyor. Özellikle yaşam boyu öğrenme perspektifiyle birlikte hayatın her anının bilgi ve beceri kazanma üzerinden değerlendirilmesine yönelik bir anlayış bu farklılaşma kapsamında yer alan önemli bir örnektir. Dolayısıyla söz konusu anlayış öğretmenden bir yandan beşeri sermaye yaratmasını isterken, diğer taraftan da kendi emek gücünü beşeri sermaye haline getirmesini istemektedir. Değişim değeri olan emek-gücü, kendisini koşullara uydurarak değişim değeri egemenliği içinde tanımlanmak zorunda bırakılıyor. Bu durumda öğretmen hem beşeri sermayenin kendisi hem de beşeri sermayenin yetiştiricisi haline dönüşmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında yer alan bazı maddeler yaptığımız açıklamaları destekleyici niteliktedir
i. “Öğretmenlerin nitelikleri ve yeterliklerinin belirlenmesi ve geliştirilmesine yönelik politikaları oluşturmak, bu amaçla ilgili birim, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak
ii. Bakanlık öğretmenleri ile talepleri hâlinde özel öğretim kurumları eğitim personeline yönelik olarak; meslek öncesi ve meslek içi eğitimi vermek veya verdirmek, gelişmeleri için kurslar açmak veya açtırmak, uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek (MEB, http://oyegm.meb.gov.tr/net/_gorevler.html 13.12.2012).
Görüldüğü gibi, öğretmenlerde nitelik ve yeterlilik gibi esaslar belirlenerek öğretmen emeğinde vasıf aranmaktadır. Buradaki vasıftan kastedilen öğrencilere sistemin yapısal mantığı çerçevesinde rekabet anlayışıyla bezenmiş bir eğitim sistemi üzerinden nitelik kazandırma yani beşeri sermaye yetiştirme özelliğini kazandırabilmesidir. Bu nedenle Dave Hill, öğretmenleri emek gücü niteliğinin gardiyanları olarak tanımlamaktadır. Bu yüzden öğretmenler, kapitalist emek sürecinde emek gücüne beceri, nitelik ve yeterlilik kazandırmak suretiyle emek gücünün toplumsal üretimiyle bağlantılı oldukları için tehlikelidirler (Hill,s.13, 2004). Öte yandan MEB tarafından öğretmenin kendisine gerekli niteliği kazandırabilmesi için yani kendisinden bir beşeri sermaye yaratabilmesi için çeşitli seminerler, kurslar ve uzmanlık programlarının düzenlenmesi gündeme getirilmektedir. Dolayısıyla öğretmen emeği dönüşüme uğrayarak beşeri sermaye formunu almaktadır. Öğretmen kapitalizmin geldiği aşamaya bağlı olarak artık kendisine yatırım yaparak var olabilen bir emek gücüne dönüşmektedir/dönüştürülmektedir.
Bu bağlamda yaşanan gelişmeler üzerinden devam edecek olursak, Türkiye’de 1997 yılında YÖK tarafından yapılan bir müdahale ile öğretmen yetiştirme sisteminin değiştirilmesi bir yandan eğitim bilimlerinin gelişmesini durdururken öte yandan öğretmenlerin emeğinin kullanım değerinden değişim değerine doğru bir dönüşüm geçirmesine yol açmıştır (Keskin-Demirer,s.167,2012). Bu müdahale ise esas olarak eğitim bilimleri fakültelerinin eğitime ilişkin bilimsel çalışmalar yapan kurumlardan meslek yetiştirmeye dayalı bir yapıya dönüştürülmesini öne sürmektedir. Bu durumun yaşanmasında Türkiye’de kapitalist üretim koşullarının gelişimiyle doğrudan bir ilişkisi vardır. Bu anlamda üretim yapısındaki farklılaşmalar, emek gücü üzerinde bir dönüşümü gerçekleştirirken söz konusu emek gücünün üretileceği alanlardan biri olan eğitim sistemi üzerinde de bir değişimi zorunlu hale getirmektedir. Dolayısıyla eğitimin genel mantığı değiştiğinde, bu sürecin ilerlemesindeki baş aktör olan öğretmenlerin süreci nasıl ilerletmeleri gerektiği de bu mantık çerçevesinde belirlenecektir. Dolayısıyla bütünsel bakıldığında temel meselenin üretim ilişkilerinin toplumsal olarak farklılaşması sonucunda gerçekleştiğini söylemek mümkün hale gelmektedir.
Türkiye’de görece-artı-değer sürecinin yapısal belirlemeleri ile yüzleşen sermaye grupları ve onu temsil eden örgütler (TÜSİAD, TİSK ve TOBB, TÜRKONFED) raporlarında sıklıkla Türkiye’nin en önemli ihtiyaçlarından biri olarak beşeri sermayeyi gösteriyorlar. Bu kavram gereğince, eğitim sistemi emek gücüne nitelik kazandırmanın ve meslek edindirmenin bir aracı olarak görülmektedir. Dolayısıyla öğretmenler de Türkiye’de sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda gelişen beşeri sermayenin elde edileceği kurumsal yapılar olarak nitelendirilen okullarda bu tarz emeğin bilgisini ve becerisini arttırmanın yollarını öğreten kimselere dönüşmektedir. Bu durumda devletten bağımsız ve özerk hareket eden bir kurum gibi gözüken ancak sermaye birikiminin genel işleyiş/oluş mantığı çerçevesinde devlet ve sermayenin ortak çıkarlarının eğitim nezdindeki buluşma noktası vasfını gören YÖK’ün 1997 yılında getirdiği düzenleme dikkat çekicidir. Buna göre, öğretmen yetiştirilmesinin eğitim bilimleri kapsamındaki bilimsel uzamdan çekip çıkarılarak tamamen meslek elemanı yetiştirmeyi içeren bir hareket noktasından ilerlemesi Türkiye’de bireysel sermayenin beşeri sermayeye duyduğu ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Seçkin Özsoy ve Işıl Ünal şunları söylemektedirler;
“Bir bilim dalı, meslek elemanı yetiştirme amacına göre tanımlandığında ve mesleki bilgi ve beceri üzerine inşa edilmeye başlandığında bilim olmaktan çıkıp bir tekniğe dönüşür”(Özsoy ve Ünal,2005,s.88).
Yukarıdaki açıklamalarda olduğu gibi 1997’de YÖK tarafından yapılan düzenlemeyle eğitim bilimlerinin eğitime yönelik bilimsel araştırmalar yapan bir yapı olma özelliği kayba uğratılarak öğretmenlik, mesleki bilgi ve becerinin kazandırılmaya çalışıldığı bir teknik sürece dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm, Türkiye’de 2000 sonrasında göreli artı değere geçişle birlikte, üretimin yapısının teknoloji yoğun bir biçimde ilerleme kaydederek verimlilik artışı sağlama amacı taşıyan ve bu amaçla da emek gücünde verimliliğin yüksek olmasını gerektiren bir emek gücü talebinin açığa çıkmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu durumun gerekçesini aşağıda yer alan cümlelerden görebilmek mümkündür:
Hızlanan küreselleşme, ivmesi sürekli yükselen teknolojik gelişme ve hem iç hem de dış pazarlarda her geçen gün keskinleşen rekabet şartları, işletmeleri değişen koşullara hızla uyum sağlamaya mecbur tutmaktadır. Bu uyum zorunluluğu, işletmelerin rekabet gücünün, dolayısıyla ulusal kalkınmanın temel faktörü haline gelmiştir” (TİSK, TOBB, TÜSİAD,2009,ss.1).
Öyleyse, YÖK’ün öğretmen yetiştirme konusundaki müdahalesi bireysel sermayenin değişen emek gücü talebinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu emek gücü ise, günümüz kapitalizminin geldiği aşamaya bağlı olarak beşeri sermayedir. Eğitim ve beşeri sermaye ilişkisi kapsamında meslek edindirmeye yönelik bilgi ve becerilerin kazandırılması olarak farklılaşan eğitim sistemi üzerinde öğretmen mesleğinin de aşınmaya uğradığı bir gerçekliktir. Aynı zamanda bir yandan da piyasalaşan yönüyle eğitim, öğretmen emeğinden bir değişim değeri yaratarak, öğretmenler üzerindeki sömürü derecesini de şiddetlendirmektedir. Dolayısıyla bu durum kapitalizmin yapısal bir özelliği olan sermaye birikimi süreci ve bu süreç içerisinde gerçekleşen bir sınıf mücadelesi sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Bunun dışındaki analizler, meseleyi daha çok DPT, YÖK ve MEB’nin arasında sağlanamayan bir eşgüdüm sorunuyla ilişkilendirerek, 15-20 yıllık orta dönemlik ve 50-100 yıllık uzun dönemlik öğretmen gereksinimini içeren bir ulusal eğitim planlaması görüşüyle bir çözüm getirmeye çalışmaktadır. Öte yandan öğretmen yeterliliklerine dayalı nitelikli öğretmen yetiştirilmesini de bir çözüm önerisi olarak sunan bu tarz yaklaşımlar, bütünsel olmaktan uzaktır (Bilir, s.242, 2011). Çünkü öğretmen yetiştirme konusundaki müdahalelerin temelinde kapitalizm ve sermaye birikimi sonucunda üretim yapısında meydana gelen değişimlerin toplumsal ilişkiler üzerindeki etkisi yer almaktadır.
Söz konusu toplumsal ilişkilerin en fazla gerçekleştiği alanlardan biri olan eğitim ve bir bütün olarak eğitim sistemi Türkiye’de üretken sermayenin geliştiği ve eğitim sermayenin değerlenme alanına dönüştüğü ölçüde emek gücü de beşeri sermaye biçiminde değişime uğramaktadır. Buna bağlı olarak eğitim anlayışı da beşeri sermayenin geliştirilmesine yönelik olarak yeniden şekillenmektedir.
Son zamanlarda 4+4+4 kesintili eğitim modeli olarak yürürlüğe konulan eğitim anlayışı, bu durumu açıklayan örneklerden biridir. Dolayısıyla 4+4+4 kesintili eğitim modelini, Türkiye’de kapitalizmin gelişimi sürecinde sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda değişen üretim tarzı ve bu üretim tarzının gerektirdiği niteliklere uygun emek gücünün yetiştirilmesi bağlamında değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle, 4+4+4 modeli ve emek gücünde yaşanan dönüşümü eğitim ve beşeri sermaye ilişkisi çerçevesinden anlamak da önem kazanmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Salih Çelik MUSİAD’ın Konya toplantısındaki konuşmasında yeni sistemin gerekliliğini açık bir dile anlatıyor; “toplumumuzdaki her bireyi yapabileceği işlerde değerlendirerek ve üretime dâhil ederek uluslararası rekabet gücümüzü en üst noktaya taşımamız bir zorunluluktur.” (www.haberkonya.com/haber/34090/MUSIADda_444_sistemi_konusuldu.html) Bu noktada bireysel sermayenin işsizliği önleme amacıyla başlattığı sözüm ona mücadelenin bir yansıma alanı olarak belirginleştirdiği Türkiye’de beşeri sermayenin geliştirilmesi, 4+4+4 kesintili eğitim modelinin özeti gibidir. Bu özeti tamamlayacak bir değişime daha ihtiyaç var: Yükseköğretim sisteminin değişime uygun halde dönüştürülmesi. Dolaşıma sokulan yeni YÖK yasasının temel belirleyeni de dışarıda olup bitenlere uyum sağlama zorunluluğu üzerinden açıklanıyor. Oysa eğitim sistemi için artık dışarısı yok, eğitim sistemi kapitalist-sanayileşmenin stratejik açıdan önemli bir bileşeni. Kapitalist sistemin etkilediği değil, sistemin ihtiyaç duyduğu farklılık yaratarak genişlemenin temel belirleyeni. Bu temel belirleyen olma hali, doğrudan öğretmenliği öne çıkarıyor. Bu yüzden yakın gelecek öğretmenliği basit teknik bir süreç/bir meslek olarak tanımlamaya çalışacaktır. Eğitim süreci daha çok emek-süreci-üretim sürecine dönüştükçe öğretmen emeği de basit bir üretim girdisine dönüştürülmeye çalışılacaktır. Kapitalist değerlenme süreci için yeni emek-gücü köle muhafızlar yetiştirmek için kendisi de köleleştirilmiş emek-güçlerine dönüştürülmek isteniyor.
v-Sonuç: Öğretmenler Sermayeye Güç Katacak Nitelikli Değişim Değeri Yaratmayın, Yarattığınızda Kendiniz de Değişim Değerine Dönüşürsünüz.
Sonuç olarak farklılık yaratarak genişleme zorunluluğu genlerine yazılmış işleyiş-oluş kendisi için eğiticileri eğitmek-uyumlaştırmak istiyor, her değdiği noktayı artı-değere çevirmek isteyen bu akıl-dışı varoluşa karşı durmak isteyenlerin de yeni şartlara göre kendilerini eğitmeleri gerekiyor. Türkiye kapitalist-sanayileşmenin en can alıcı aşamalarından geçiyor. Bu günlerde orta gelir tuzağı denen tuzak, uluslararası kapitalist sistemde yukarılara çıkmak için daha fazla canlı emeğe daha fazla nitelik kazanmış taze emeğe ihtiyaç duymakta, bu ihtiyacın karşılanması için öğretmenlik mesleğinin de dönüştürülmesi gerekiyor. Yakın gelecek bu zorunluluğun canlı ve can sıkıcı süreçlerine çağrılı. Eğitim sistemindeki dönüşüm sistem için ne kadar stratejik öneme sahip ise, öğretmenin emeği de o kadar önemli olduğunu/olacağını tekrar tekrar işaret etmemiz gerekiyor. Tersinden okunacak olursa, kapitalist sistemin değişim değeri ama nitelikli değişim değerine ihtiyacı arttığı ölçüde öğretmen emek-gücü, basit emek-gücüne dönüşmemek için önemli mevzilere sahiptir. Mevzilerin güçlendirilmesi için kendilerini önemli görmeleri gerekir; sınıfta, okulda, örgütünde. Ama daha çok örgütünde. Kendini özne konumuna koyduğu oranda örgütü(leri) de dönüştürecek. Öğretmen emeğini niteliksizleştiren sadece iktidardaki güçler değil, iktidardaki güçleri de içine alan kapitalist-işleyiş ise, bu işleyişin stratejik alanı ve özneleri de öğretmenlerdir.
* Bu yazı Devrimci Öğretmen Dergisinin 4. sayısı (Kış 2012) için kaleme alınmıştır
Kaynakça:
Marx K(2011). Kapital, Cilt 1.Nail Satlıgan (çev.). 1. Basım. İstanbul: Yordam Yayınları, 2011.
Keskin-Demirer Derya. Eğitimde Piyasalaşma Ve Öğretmen Emeğinde Dönüşüm. Çalışma ve Toplum 2012/1.
Özsoy Seçkin- L. Işıl Ünal. Türkiye’de Eğitim Bilimleri Ve Öğretmen Yetiştirme: Bir Yol Ayrımının Öyküsü. Eğitim Toplum Bilim.
Bilir Aynur. Türkiye’de Öğretmen Yetiştirmenin Tarihsel Evrimi Ve İstihdam Politikaları. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, yıl:2011, cilt: 44, sayı: 2, 223-246.
Hill, D(2004) Educational Perversion And Global Neo-Liberalism: A Marxist Critique, http://clogic.eserver.org/2004/hill.html, indirme tarihi 12 aralık 2012.
Milli Eğitim Bakanlığı (2002) Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’nün görevleri. http://oyegm.meb.gov.tr/net/_gorevler.html ,13.12.2012.
OECD (2005)Teachers Matter: Attracting, Developing and Retaining Effective Teachers, OECD, www.oecd.org/dataoecd/43/…/5328720.pd
Rikkovski, G(2001) “Six Point On Education For Human Capital, Employers’, www.leeds.ac.uk/educol/documents/00001708.htm, indirilme tarihi 14 aralık, 2012.
SABER(2012)Systems Approach for Better Education Results What matters most in teacher policies? A framework for building a more effective teaching profession, Washington, WB.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.