2012’nin son aylarında yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi (STİS) Yasası ile yeni bir dönem başladı. Yeni yasanın neyi değiştirdiği eskisine oranla ne gibi olumlu veya olumsuz yönlerinin olduğuna ilişkin genel çerçevede değerlendirmeler yapıldı. Uygulamanın başlamasıyla birlikte önceden pek görülemeyen veya sağlıklı veri olmadığı için beklenmeyen bazı sorunlar kendini göstermeye başladı. Bunların […]
2012’nin son aylarında yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi (STİS) Yasası ile yeni bir dönem başladı.
Yeni yasanın neyi değiştirdiği eskisine oranla ne gibi olumlu veya olumsuz yönlerinin olduğuna ilişkin genel çerçevede değerlendirmeler yapıldı.
Uygulamanın başlamasıyla birlikte önceden pek görülemeyen veya sağlıklı veri olmadığı için beklenmeyen bazı sorunlar kendini göstermeye başladı. Bunların ilk başında sendika üyesi işçilerin sayısına ilişkin ortaya çıkan değişiklik oldu.
6356 sayılı Yasa’nın tanıtımı amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından yayınlanan kitaptaki sayılar gerçekten çarpıcı bir tablo ortaya koydu.
Üç yıl içindeki bu değişikliği Türkiye’deki sendikal yapıyı ve Bakanlığın kayıt sistemini bilmeyen birisinin anlaması beklenemez.
2009 yılına kadar olan veriler geçmiş yılların yanlış işleyişinin bir sonucu olarak gereğinden fazla abartılı idi. Öte yandan daha sağlıklı olacağı iddiasıyla Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) veri tabanı üzerinden belirlendiği söylenen 2012 sendikalı işçi sayısı ve oranı da olması gerekenden çok daha düşük çıktı.
Neden üye sayısı az çıkıyor?
ÇSGB bünyesinde hazırlanan bir program, işçilerin hangi işyerinde, hangi işkolunda çalıştığını SGK veri tabanından almaktadır.
Bu veri tabanı üzerinden çalışan Bakanlık programı, üyeliğin Yasa’da aranan niteliklere uygunluğunu ve üyeliğin geçerliliğini sorgulamaktadır.
Hatırlatmak için burada sıralayalım (6356/ 17 ve 19. Maddeler);
Elbette iş bununla bitmiyor. Sistem;
Sendikalı işçi sayısını bir anda 3 milyondan 900 binlere indiren de bu otomatikleştirilmiş işlemler olmuştur.
Sistem ne kadar sağlıklı?
Oluşturulan bu yeni sistemin en doğru sonucu vereceği söyleniyordu. Ama sendikalar Bakanlıktan üye listelerini aldıklarında pek de beklemedikleri bir tablo ile karşılaşmıştır.
Çünkü en başta, Yasa’ya göre (6356/ Md. 19/8) sendika üyeliği devam etmesi gereken sendika yöneticileri kendi isimlerini listelerde görememiştir.
Halen toplu sözleşme kapsamında olan işyerlerinde bile üyelerin isimleri listelerde eksik çıkmıştır.
Anlaşılmıştır ki açıklanan 937 bin sendikalı işçi sayısı, olması gerekenden az üyeyi göstermektedir.
Yani Bakanlığın programı ileri sürüldüğü gibi sağlıklı bir sonuç ortaya koyamamıştır.
Sorunun işkolları yönetmeliğinin ve ekli listesinin yayınlanmasıyla daha da boyutlanma ihtimali ise yüksek gibi görülmektedir.
Üyelik hakkının kaybı endişesi
Bakanlıktaki sistem ana hatlarıyla şu şekilde işlemektedir:
İşçi, Yasa’da gösterilen usullerle (1 yıl için noter üzerinden, 1 yıldan sonra e-devlet kapısı üzerinden) sendikaya üyelik işlemini yapmaktadır. Sendika üyelik formunun bir örneğini Bakanlığa göndermektedir. Bakanlık yetkilileri üyelik girişini sisteme yapmaktadır.
İşverenin işçiyi bildiriminde kullandığı faaliyet kolunu gösteren NACE kodu ile işçinin üye olmak istediği sendikanın aynı kodları kapsayan bir işkolunda faaliyet göstermesi gerekmektedir.
SGK’ye bildiriminde kullanılan NACE kodundaki farklılık nedeniyle işçilerin üyeliği onaylanmamaktadır.
Bunun tipik örneği sendika yöneticilerinin üyeliğinin sistemde görünmemesidir.
Asıl büyük sorun taşeron işçilerinin üyeliklerinde kendini göstermektedir. Çünkü taşeron şirketler, birden fazla iktisadi faaliyet alanında kurulabilmekte ve işçilerin SGK bildirimleri farklı NACE kodları üzerinden yapılabilmektedir.
Örneğin Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir hastanede temizlik hizmetlerini üstlenen taşeron şirket, işçiyi şirketinin kurulu olduğu faaliyet kodlarından herhangi birine göre bildirmektedir. Bu kodlar genel olarak sağlığın dışında gıda, temizlik, turizm gibi çeşitlilik gösterebilmektedir. Oysa İş Yasası’na göre işçiler asıl işverenin faaliyet gösterdiği işkolunda gösterilmek zorundadır; mahkeme kararları böyle sonuçlanmaktadır.
Bakanlık farklı NACE kodlarıyla bildirimi yapıldığı gerekçesiyle binlerce taşeron işçisinin üyeliğini geçerli saymamaktadır. İnsana önceleri makul gibi gelen bu açıklama, özellikle işkolu yönetmeliği ile anlaşılır olmaktan çıkmaktadır.
İki noktadaki uygulama sistemin bütünlüklü olarak sağlıklı işleyip işlemediğini test etmeye yeterlidir:
1- İşkolları yönetmeliğinde NACE kodu belirtilmeden yalnızca tarif yapılan faaliyet alanlarındaki işçilerin üyeliği nasıl onaylanacaktır?
2- Farklı NACE kodunda gösterildiği için üye listelerinde gösterilmeyen sendika yöneticilerinin üyelik hakları nasıl teslim edilecektir?
NACE kodu olmayan faaliyet alanlarında çalışan işçilerin ve sendika yöneticilerinin üyeliklerini geçerli sayan bir düzenleme varsa ve uygulanabiliyorsa mutlaka taşeron işçiler için de yapılabilir demektir.
Ama nedense iş taşeron işçisine geldiğinde, sendikaların ellerinde mahkeme kararları olduğu halde “sistem kabul etmiyor” açıklaması yapılmaktadır. Bu da işin “otomatik” olmadığını biraz iradi bir tercih olduğunu, dolayısıyla sistemin ileri sürüldüğü gibi “sağlıklı” olmadığı konusunda şüpheleri artırmaktadır.
İnandırıcı olunabilmesi için, söz konusu sistemin, mahkeme kararıyla işkolu belirlenmiş taşeron işçilerinin sendika üyeliğinin tescil edilmesi gerekmektedir.
Aksi halde Bakanlığın açık biçimde işverenler yararına, işçilerin sendikasız ve toplu sözleşmesiz bırakılması için Yasa’yı ve kesinleşmiş mahkeme kararlarını çiğnediği netleşmiş olacaktır.
İşleyişe yabancı olanlar için biraz daha açıklamaya çalışalım. Örneğin kamu ve üniversite hastanelerinde taşeron işçiler hep ayni işi yapmaktadır. İhale sona erdiğinde aynı işçiler ihaleyi kazanan şirkete devredilmektedir. Yapılan iş aynı, işçi aynı ama şirket farklı olmaktadır.
İşte problem burada başlamaktadır. Bakanlığın mahkeme kararıyla taşeron işçisinin üyelik kaydını asıl işkoluna göre yaptığını varsayalım.
Peki ihale dönemi bittiğinde durum ne olacaktır? Bakanlık işveren değiştiği için halen aynı yerde ve aynı işi yapmaya devam eden işçinin üyeliğini, işten çıktığı ve yeni şirket nedeniyle sözde işkolu değiştiği için iptal mi edecektir?
Eğer böyle yapılırsa, sistem yine sağlıklı işlemiyor demektir. İşçinin sendika üyelik hakkı ihlal edilmiş olacaktır.
Yeni dönem eski ezberlerle gider mi?
Çok geniş bir yelpaze de de baksak, sadece bu yazının konusunu oluşturan üyelik sistemiyle ilgili olarak da baksak eski ezberlerin artık işe yaramayacağı gün gibi açıktır.
Yeni yasa çıkmadan önce de bu böyleydi, şimdi daha da şekillenmiş oldu.
Eskiden bir kez üye yazdın mı, işçi sendikadan istifa etmediği süreci üyelik Bakanlık kayıtlarında kalırdı. Şimdi böyle bir durum yok. Artık sendika yöneticileri, çok daha aktif biçimde, üyesinin üyelik hakkını izlemek zorundadır.
Kısaca sendika yöneticileri;
1- Üyesinin işveren tarafından doğru NACE koduyla bildiriminin yapıldığını takip edecek, yanlış yapılan bildirimlerin düzeltilmesini sağlayacaktır. Aksi halde işçinin üyeliğinin geçerli olmadığını bilecek ve üyesinin hakkını koruyacaktır.
2- Bir yıl işsiz kalan işçinin üyeliği yeni sistemde kesin olarak sona ermektedir. Bu nedenle, bir yılın sonrasında yeni işe girişinde işçinin üyeliğinin sona erdiğini bilecek ve tazeleyecektir.
3- İşten çıkan işçinin Yasa’da belirtildiği gibi 1 yıl üyeliğinin koruyacağına dair bir garanti henüz elimizde yoktur. Sistem işten ayrıldığı için üyeliğini yok sayabilir. Bunun da takibi gerekecektir.
4- Emekli olan ve sonra yeniden aynı işkolunda çalışmaya devam eden sendika üyelerinin de yukarıda belirtildiği gibi üyelik hakkının korunması gerecektir. Çünkü emekliliği sendika üyeliğinden düşme olarak görecektir.
Elbette bunlar işin basit gibi görünen ama sonuçları sendika üyeliğinden toplu sözleşme hakkına varıncaya kadar temel hak kayıpları yaratacak uygulamalardır.
Bakanlık açıklamasına göre sadece kamuda 498 bini aşan taşeron işçilerinin sendika üyeliği hakkının korunması, önümüzdeki dönemin en temel konularının başında gelmektedir.
Taşeron işçileri İş Yasası’nın “asıl iş-yardımcı iş” tanımın değiştirilmesi suretiyle, asıl çalıştıkları işkolundaki sendikaya üyeliklerinin dışında, yasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bazı haklarını da kaybedilecektir.
Sendikaların yeni dönem için çok daha geniş boyutlu ve derinlikli bir strateji oluşturması kaçınılmaz bir görev olarak önlerinde durmaktadır.
Verili koşullar altında işçi sınıfının sendikal haklarını koruyabilmesi için planlı-programlı bir büyüme politikası oluşturması gerekmektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.