Yeni Amerika, tekrar başlayan bu Ortadoğu savaşlarından bıkmış durumda. Afganistan ve Irak’ta eli yandıktan sonra yorgun düştü, kasası iflas etti
Yeni Amerika, tekrar başlayan bu Ortadoğu savaşlarından bıkmış durumda. Afganistan ve Irak’ta eli yandıktan sonra yorgun düştü, kasası iflas etti. Ve ‘terörizme karşı savaşı sürdürmek’ artık umurunda değil
ABD Başkanı Barak Obama, Arap müttefiklerini hayal kırıklığına uğrattı. Dün (20 Ocak) Beyaz Saray’da, başkanlığının ikinci dönemine girerken yaptığı konuşmadan kimse söz etmiyor. En önemlisi tüm askeri müdahalelere kapılarını kapattı. Savaş döneminin sona erdiğini, barıştan başka bir yol kalmadığını ve bunun için tek yolun diyalog olduğunu vurguladı.
Obama’nın mesajı gayet açık. Özetle, Suriye’ye askeri müdahalede bulunmak niyetinde değil. İsrail’in dayatmasına rağmen İran’a savaş açma niyeti de yok. O, daha çok ülkesinin içinde bulunduğu ağır ekonomik krizden nasıl çıkılacağına odaklanmış durumda.
ABD’nin bir küresel ekonomik küçülme kıskacı içinde olmasından kaynaklı olarak Obama’nın önümüzdeki dört yıllık başkanlığı süresince kendi iç meselelerine yöneleceği görülüyor. Eğer bir başka yolu denemek isteseydi, tam olarak Libya’da Muammer Kaddafi rejimini devirmek için NATO’nun müdahalesi sırasında yaptığı gibi, sadece geriden izlerdi, arkadan güçlenmeyi hesap ederek. Bu süreçte tam olarak rolünü, lojistik ve istihbarat desteği sağlamakla sınırlı tutmuştu. Gerisini Fransız ve İngiliz savaş uçaklarına, bunun yanında silah ve para akışını da Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ile bazı Arap devletlerine bırakmıştı.
Fakat Obama’nın konuşması daha çok ekonomik toparlanmanın yol haritasına yönelikti. İşsizliğe karşı önlemler ve yeni iş olanakları yaratma, bilişim ve teknolojiye dayalı eğitimde yenilik olanakları, orta sınıfı canlandırma ve güçlendirmeye odaklıydı.
Bu konuşmasını özellikle dış politika ve Arap ülkeleri ile ilgili kısımları açısından tercüme etmek gerekirse, şu noktaları tespit etmek mümkündür:
Birincisi: ABD Başkanı’nın [Filistin sorununda] barış sürecini canlandırmak için hiçbir planı yoktur. Keza yerleşimleri durdurma ve müzakere masasına geri dönme konusunda İsrail’in yeni hükümeti üzerinde herhangi bir baskı kurma çalışması da yoktur.
İkincisi: Benimsenen ekonomik ambargonun her alanda etkisini göstermesi için adımları genişletmekten kaçındığı görülüyor. Keza “İran’ı kuşatma ve nükleer programını yok etme” amaçlı savaş politikaları sürecine dair bir askeri müdahale kararı almış değildir. Dahası, Irak’a askeri müdahaleye karşı çıkan Hagel’i, itirazlara rağmen Savunma Bakanı olarak atamıştır. İsrail bu atamaya şiddetle karşı çıkmıştı. Bütün bunlar Obama’nın niyetlerini aşikar kılmaktadır.
Üçüncüsü: Suriye krizine askeri müdahalede bulunma çağrılarına kulakları sağır gibiydi. Üstelik bu savaşı vekaleten yürüten bölge devletlerinin de tüm çağrılarına ve bölge devletlerinin bu göreve talip olmalarına rağmen kulak tıkamıştır. Nedeni, cihatçı grupların ve özellikle Nusra Cephesi’nin rolünün güçlenmesi, oluşturulan sürgündeki hükümetin başarısızlığı ve meclisi toparlayacak ‘karizmatik lider’ arayışlarının sonuç vermemesi… Bütün bunlar Obama yönetiminin krizli politikalarını yeninden gözden geçirmesini gerektiren faktörlerdir.
Dördüncüsü: Yabancı petrole ve özellikle en başta Ortadoğu petrolüne bağımlılığın azaltılması gereksinimi… İkinci Başkanlık seçimleri kampanyasında yaptığı konuşmalarda odaklandığı konu buydu. Vurgusu hep Amerika’yı bu bağımlılıktan kurtarma üzerineydi. Bir kez daha petrol dışında yeni enerji kaynakları bulma ihtiyacı ve benzeri hedefleri yeniledi.
İsrail bu demeci iki açıdan yorumluyor: İlki, bir rahatlama. Çünkü Obama, ikinci Benyamin Netanyahu hükümeti ile çatışmaya girmeye hazır değil.
İkinci olarak da endişe… Çünkü askeri müdahaleyi zamanlama sürecine son vermiş, barış için diyalog sürecini tesis etmeye odaklanmıştır. Bu demektir ki, en az önümüzdeki dört yıl süresinde İran’a karşı bir güç kullanım seçeneği muğlak bırakılmıştır.
Netanyahu, seçim kampanyası boyunca, nükleer hedeflerinden dolayı İran’ı İsrail’e yönelik büyük bir tehdit olarak gösterdi ve İran’a karşı sonuna kadar savaş söylemini öne çıkardı. Seçim kampanyasının özünü bu oluşturuyor. Kampanya sürecinde Obama karşısında popülaritesini yükseltecek en güçlü silah olarak hep “İsrail’e yönelen İran tehdidine karşı savaş” argumanını kullandı.
İsrail’in önümüzdeki aylarda, İran’la savaş konusunda Obama’nın düşmanlığına soyunacağı ihtimali sürpriz değildir. İran’a karşı tek taraflı bireysel baskılarını arttırması ve İran’ın buna cevaben bir tepki vermesini sağlaması ihtimalini uzak tutmayalım. Bu durum ABD yönetimini zorlar. Zira böylece Cumhuriyetçi Şahinler, müttefikleri İsrail’i korumak adına, müdahale etmesi için Obama’ya baskı yaparlar. Dick Cheney, Obama’nın başkanlığından birkaç ay önce eski başkan George W. Bush ile bu olasılığı konuşmuştu.
Özellikle Körfez ülkeleri ve bölgedeki kimi devletler ABD’nin İran’a karşı açacağı savaşa ve tırmandırılan mezhep kutuplaşmasına tamamen kendilerini rehin bırakmış, birbirleriyle bahis oynuyorlar. Fakat Obama’nın bu konuşmasından dolayı birçoğu muhtemelen depresif bir hal içindedirler Çünkü Amerikalıların -onlarla ya da onlarsız- İran’la barışı demek, bölgedeki etkileri ve bölgenin süper gücü olma emelleri sona eriyor demektir.
Yeni Amerika, tekrar başlayan bu Ortadoğu savaşlarından bıkmış durumda. Afganistan ve Irak’ta eli yandıktan sonra yorgun düştü, kasası iflas etti. Ve ‘terörizme karşı savaşı sürdürmek’ artık umurunda değil. Fransa’nın Mali’ye askeri müdahalesine, El Kaide’nin ve birçok türevlerinin Ortadoğu’da yeniden hortlamasına, hatta Kuzey Afrika ülkeleri ve Afrika Sahil bölgesinde güçlenerek ortaya çıkmasına karşı ABD’nin soğuk ve kayıtsız durması bu durumunu açıklıyor.
İngiliz Başbakanı David Cameron’un geçenlerde “Bu savaş, el Kaide’ye karşı yıllardır var olan ve giderek genişleyen bir savaştır” söylemine karşı Obama’nın tepkisi gayet açık: Bu sizin savaşınız. Bizim şimdi kendi savaşımız var. Ve bizim savaşımız işsizlik ve ekonomik durgunluğa karşı savaştır, sosyal reformlardır. Anlayın bizi artık…
21 Ocak 2013
[Kuds-ül Arabi’deki Arapça orijinalinden Hamide Yiğit tarafından 5deniz (Sendika.Org) için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.