İktidar ve muhafazakar basın’a bakarsanız, sanırsınız ki Türkiye yeni bir ‘bağlantısızlar bloğu’nun lideri; öyle olduğu için de, Ortadoğu’da olmadı şimdi de Afrika’da geziler, Fransa başta olmak üzere Batı dünyasına efelenmeler, iddialı analizler, vs. almış başını gidiyor. Kürecik’te füze kalkanı kurulmasına ev sahipliği edenler, yetmedi sınırlara Patriot füzeleri sipariş veren, onlar ile gelen NATO askerlerini sınırlara […]
İktidar ve muhafazakar basın’a bakarsanız, sanırsınız ki Türkiye yeni bir ‘bağlantısızlar bloğu’nun lideri; öyle olduğu için de, Ortadoğu’da olmadı şimdi de Afrika’da geziler, Fransa başta olmak üzere Batı dünyasına efelenmeler, iddialı analizler, vs. almış başını gidiyor. Kürecik’te füze kalkanı kurulmasına ev sahipliği edenler, yetmedi sınırlara Patriot füzeleri sipariş veren, onlar ile gelen NATO askerlerini sınırlara yerleştirenler sanki bunlar değil, bu ülke değil.
Fransa’nın Mali’de giriştiği askeri müdaheleye kafa tutmadan insan bir dakika olsun, Libya’ya müdahele eden aynı güçlere, bu ülkenin destek verdiğini hatırlayıp, düşünmez mi? Aynı Fransa Libya müdahelesi esnasında, Fildişi Sahilleri’ne de askeri müdahele yapıp hükümet darbesi gerçekleştirmişti. O zaman kimsenin sesi çıkmamıştı. Kaddafi de sonu gelmeden hemen önce, kendisine karşı hizalananları, emperyalist olmakla suçluyordu. Birçokları Kaddafi’nin başının, Afrika’da Batı karşıtı kampa liderlik etme hevesine düştüğü için, belaya girdiğini ileri sürüyordu. Hala Afrika’da böyle düşünen çok.
İktidar ve onu her koşulda destekleyenler bir karar verseler diyorum. Burası Batı ittifakı içinde yer alan, NATO üyesi bir ülke mi, yoksa bu duruma isyan halinde miyiz? Yeni bir anti- emperyalist bir çığır açıldı, öncülüğü de Türkiye üstlendi de biz mi bilmiyoruz?
Sağ siyaset geleneğinden gelen iktidar ve çevresi, ‘emperyalizm’, ‘kolonyalizm’ gibi kavramları samimiyetle yeni keşfediyor olabilirler, zira sağ siyaset geleneği ‘güç’ ve ‘güçlü’den yana bir dış siyaset çizgisidir. Eskiden bu bakış, güçlüden yana bir dış siyaset, yani, sorgusuz sualsiz bir Batı müttefikliği demekti, şimdi bu güç merkezli bakış, kendi adına emperyal hayaller kurmaya başladı.
Zamanında sağ siyaset geleneği o kadar ‘güçlü’den yana’ idi ki, iktidar partisinin mirasçısı olmakla iftihar ettiği Demokrat Parti Süveyş Krizinde bile saldırgan durumda olan İngiltere-Fransa yerine Mısır’ı suçlamayı tercih etmişti. Ancak asıl kırılma, İngiltere ve ABD’nin 1952’de Mısır’ı özellikle Süveyş’in denetimini güvenceye almak üzere, ‘Ortadoğu Komutanlığı Projesi’ne dahil etme çabalarına Türkiye’nin verdiği destektir. Nitekim Ortadoğu ülkeleri ile bunca zaman uzak kalmamızın asıl nedeni de, Soğuk Savaş yıllarında Batı kampının bölgedeki uzantısı olmamız ve böyle görülmemizdir.
Nitekim, ABD’nin o tarihteki Lübnan Büyükelçi’si Harold B. Minor, bile diplomatik bir mektubunda şöyle diyor; “Eğer (Türkiye) arasıra Birleşmiş Milletler oylamalarında bizden farklı ve Araplardan yana oy kullanırlarsa, buradaki saygınlıkları çok artacağı gibi, Amerika’nın çömezi gibi görülmeleri de engellenir. Örneğin Süveyş konusunu iyi hatırlıyorum. Türkler BM kararının Ortadoğu’da kendi çıkarlarına da, bizim çıkarlarımıza da son derece ters düştüğüne inanmaktaydılar, ama kararı geçirmek için onların oyuna ihtiyaç olduğu için, bizim isteklerimizi de yerine getirmeyi arzu ettikleri için, oylarını Arapların aleyhine kullandılar. O bir tek oy Türklerin Arap çevrelerinde saygınlığına önemli bir darbe indirmiş oldu” (George McGhee, ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, 1992).
Ancak asıl önemlisi, Türkiye’nin mevcut dış politikasının, acemi anti-emperyalizm hamlesi veya dış politikada savrulma diye tanımlamanın da yanıltıcı olacağı. Asıl mesele, eskiden güçlüden yana tavır takınmaktan güç devşirme çabası idi, şimdi yeterince güçlü olunduğu yanılsaması ile Türkiye bir bölgesel hatta küresel güç olma hayaline kapıldı. Asıl sözkonusu olan; köy kurnazlığı ile emperyal güç olma sevdası. Başkasının ceketi ile damat olma hevesinin sonucu iç siyasetde otoriterleşme olur, oluyor. Günün sonunda aksi giden herşeyden ‘Türkiye’nin önünü kesmeye çalışan dış güçler’ sorumlu tutuluyor. Ama tabi o kadar değil, böyle durumlarda her itiraz, her eleştiri, milli çıkarların düşmanı birilerine hizmet veya sözcülük etmek diye yaftalanır, yaftalanıyor. Zaten ‘otoriterlik’ dediğimiz de böyle düz bir mantığın katlanılmaz bedellerinden ibarettir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.