Şu anda, yeni bir durgunluk, gerçek Büyük Buhran denilen ve 2007 yılında başlayan uzun krizi daha da ağırlaştırmakta
Şu anda, yeni bir durgunluk, gerçek Büyük Buhran denilen ve 2007 yılında başlayan uzun krizi daha da ağırlaştırmakta
Kapitalizm canavarların en kötüsünden daha kötüdür, çünkü sermaye kendi kendine büyüyendir. Hayatta kalmak için büyümek zorundadır, bu da onu önce insan türünü ve gezegeni, sonra da kendini yutmaya zorlar. Örneğin, giderek daha fazla yerde kullanılan içme suyu Coca Cola’dan daha pahalı, bir biftek üretmek için 7000 litre suya ihtiyaç vardır. Bu nedenle, Kapitalizm sadece kendi çocuklarını yiyen Cronos’dan* ve kendini kurtarmak için öz oğlunu kurban eden Hıristiyan Tanrı’sından daha kötüdür.
Cronos, tanrı vb şeyler yabancılaşmış insanlığın uyutucu kreasyonlarıdır ancak sermaye; cinsiyet sömürüsü, ulusal baskı ve sınıf mücadelesi içinde uygulanan terör aracılığı ile kendi kendini yaratandır. 2013’te neler olacağını bilmek için, kendi krizleri içinde, gerçek zamanlı olarak sermayenin çelişkilerini incelemek lazım. Örneğin, Birleşmiş Milletler’in en kötü beklentilerini aşan ve hala bilinmeyen yıkıcı bir sinerjiyi tetiklemekte olan deniz seviyesi yükselmeye devam edecek, zaten 1992 yılından bu yana 11 mm yükselmiş durumda. Kapitalizmin katı gerçekliği, kar oranı vahşeti ile basit toprak figürlerinin karşılaştırıldığı, Baal** ve Moloch*** tanrılarıyla alay edildiği ve özel mülkiyetin doğasındaki zalimliğin artmasının önlendiği ve tüm yalanları ve düzenbazlıkları dibe vurduğu zaman, sadece onun aşırı stres, acı dönemlerinde keşfedilir.
Sermayenin ruhu insan kanıyla beslenir; insanlık açlık ve hastalıktan ne kadar fazla acı çekerse, sermaye o kadar kazanç, Euro ve Dolar elde eder. Burjuva hümanizminin özü o kadar acımasız ki Portekiz Hükümeti insanlara hasta olmamayı tavsiye ederken İspanyol burjuvazisi sağlık işini özel sağlık korsanlığına teslim etmeye karar verdi. Örneğin, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) son raporuna göre küresel ısınma birkaç on yıl içinde katastrofik sınır olan 3,6 º C yaklaşırken umutsuz yankee politikası, diğer faktörlerin yanı sıra petrol rezervlerini güvenceye almak için mümkün olandan daha fazlasını yapmakta. Ve objektif, kendi iç çelişkileri tarafından gerçek amacına itilen insanlık, kapitalizmi ezip toz haline getirecek. Biz inkâr etsek bile irade bundan kaçamayacak ve sonuç çok korkunç olacak.
Biz, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesine, onun dengelenmesine; üretimin özelleştirilmesindeki artış ile üretimin artan sosyal içeriği arasındaki çatışmaya; üretici güçlerin gelişimi ile toplumsal üretim ilişkileri arasındaki çelişkiye gülebiliriz ve bunları kesin bir şekilde inkâr edebiliriz; ama Amerika Birleşik Devletleri’nde nüfusun yüzde 1’i zenginliğin yüzde 40’ına ve milli gelirin yaklaşık yüzde 25 payına sahip; Vascongadas’ta (Bask illeri; ç-n) gayri safi yurtiçi hâsılanın yüzde 44’ü nüfusun yüzde 1,3’ünün: bunları sübjektif olarak görmüyor olsak da sermayenin nesnel diktatörlüğü altında kötü yaşıyoruz.
Bizler de, diyalektik ile dalga geçerek, artı-değer teorisini, ortalama kâr oranının düşme kanununu, emek değer yasasının geçerliliğini inkâr eden sürüden olabiliriz. Bunu ve çok daha fazlasını yapabiliriz fakat gerçekler karşı konulamaz ve inatçıdır. Şu anda, yeni bir durgunluk, gerçek Büyük Buhran denilen ve 2007 yılında başlayan uzun krizi daha da ağırlaştırmakta. Büyük depresyonların ve krizlerin dünya savaşlarına yol açtığını hatırlayın.
2013 yılı, yukarıdaki cümlenin ham özeti olacak. Bunun dışa vurumu ise, sermayenin hiçbir şekilde bütünüyle insan bilincini yok edemediği gibi basit bir nedenden dolayı, bu ve diğer çelişkiler, eş zamanlı olarak daha fazla keskinleştiği zaman dilimi içinde gerçekleşecek. İnsan bilincini sersemletebilirsiniz, yıldırabilirsiniz, kandırabilirsiniz, dünyada bir yılda en az 400 milyar dolar harcanan uyuşturucu ile uyuşturabilirsiniz ve eleştirel farkındalığı yok etmek veya soğuk gri küle gizlenen “demokratik normallik” denilen küçük bir köz azaltmak için her şeyi yapabilirsiniz. Ama onu asla yok edemeyeceksiniz; zira Anthropogenesis (ya da Antropojenik, insanın neden olduğu şeyler. İnsanın bireyoluş ve soyoluş çalışması; ç-n) sermayenin ilkel birikiminden daha eskidir. Er ya da geç artan sömürü ve ücret kesintileri, işgücünün yeniden üretiminin sosyal ve biyolojik sınırı ile çarpışacaktır.
Bu dramatik duruma ulaşıldığında, ezilen insanlar dört temel alternatifi tercih edecektir: Birincisi, etik kayıtsızlık ve politik pasiflik, İrlandalı çocukların yüzde 20’sinin aç yattığının bilinmesine ve İspanya’da, kamu işletmelerinin sosyal ve kamu hizmetlerini sürdürmek ve geliştirmek için yeterli kâra sahip olmalarına rağmen, özel sermayeye yardım edilerek bu kamu işletmelerinin özel ellere teslim edilmesi, şayet siyasi irade olsaydı… Yani, 2012 yılında, emekliliğe, sağlığa ve işsizliğe ilişkin kamu harcamalarını karşılamak için bol bol yetecek kadar kar elde eden yüzlerce büyük devlet şirketi özelleştirildi. Krizin başından bu yana çocuk yoksulluğu yüzde 41 oranında artarken, devletin büyük burjuvazisi (Bütün kapitalist Avrupa’da, kamu iktisadi teşebbüslerini ve devleti yönetenler kastediliyor; ç-n) 2011 yılında yüzde 8,4 daha zengin oldu. Diğer taraftan, 2013 yılında zayıflayacak olan ve 2012 yılında neredeyse tam istihdam çalışılmasına rağmen, emeklilik gelirlerinin 2012 yılında bir on yıl öncesine göre gerilemesi sebebiyle, şimdi daha ucuz yaşayabilecekleri ülkeleri arayan binlerce Alman emeklisi ülkelerinden kaçışa eklemlenmekte.
İkincisi, kayıtsızlık ve pasiflik, emperyalizme ve fazişme, aşırı sağa dönüştürür. Çünkü bu insanlar, su ve kanalizasyon sorununu çözmek için dünyanın sadece dokuz milyar dolara ihtiyacı olduğunu fakat Batı emperyalizminin, yani AB ve ABD’nin, köpeklerin ve kedilerin gıdası için 17 milyar; Avrupa Birliği’nin dondurma, tütün, alkol için yıllık 164 milyar harcamayı tercih ettiklerini biliyorlar. Bu insanlar, gezegenin zenginliklerinin yüzde 1,4’üne sadece bir milyarı aşkın insanın sahip olduğunu kabullenirken yüzde 82’sine yüzde 20’lik kesimin sahip olduğunun bilincindeler ve dünyadaki açlığı kabul ediyorlar. Özellikle de küresel banka kurtarma operasyonlarına verilen paranın sadece yüzde 1 ile yetersiz beslenen 220 milyon çocuğun bu beladan kurtarılabileceğini bilmelerine karşın kayıtsız ve pasifler. Bunlar, işsizlik oranı yüzde 25’i aşmak üzere olan İspanyol Devleti’nin, kişi başına en azından 4500 Euro’nun düşeceği kamunun 216 milyar Euro’sunu özel sektöre transfer etmesine karşın grev hakkının sınırlanmasını talep eden insanlardır. Bu, sağa doğru yönelen ve “liyakat” için ücret almadan çalışmaya istekli devletin gençlerinin yüzde 63’ünün umutsuzluğa teslimiyetidir; ama diğerleri sola dönecektir.
Üçüncüsü, fazla ya da az sertlikte reformizm ama saldırgan bir devrimci strateji olmaksızın. Bu seçeneğin erdemleri ve sınırları için İzlanda bir örnek. Çocuklar için Portekiz kamu kuruluşlarındaki kantinler ve zaten nüfusunun yüzde 15’inin İspanyol Devleti’nde bulunan, Yunan kooperatiflerinin muazzam enerji yokluğunu aşmak için yaptıkları gibi.
OECD ülkeleri içinde burjuvazi ve proletarya arasındaki mesafe, 30 yıl önce bulunduğu eşitsizlik seviyelerine gerileyince 2011 yılında bu eğilim daha fazla güçlenerek ara iyice açıldı; ayrıca 2013 yılındaki mesafe 2012’ye göre daha da kötü olacak.
INTERMÓN’a**** göre durum böyle devam ederse, İspanyol Devleti’nin nüfusunun yüzde 40’ı on yıl içinde yoksul olacak. Resmi olarak, Basklıların yaşam koşullarının 2008’de yüzde 8,1’den 2012 yılında yüzde 16,7 oranına yükselerek daha da kötüleştiği görüldü. Temel ihtiyaç maddelerine yönelik harcamalarını karşılayamayanlar yüzde 3,1’den yüzde 5,7’ye yükseldi; yüzde 88,1’lik bir artış söz konusu. Nüfusun yüzde 2,1’i açlıktan muzdarip olurken, gıdaya ulaşımda ciddi problem yaşayan ailelerin sayısı 2008 yılından itibaren yüzde 116,8 arttı; bu, sayımın başladığı 1996 yılından beri gerçekten hiç görülmeyen bir veri. Nafarroa’da hiçbir ekonomik geliri olmayan en az 4000 aile var.
Tüm bunlar, sadece sınıfların çetin ve sert mücadelesi yoluyla tersine çevrilmesi mümkün olan, soyu tükenmiş tarihsel bağlamı dışında yeniden canlanan Neo-Keynesçilik ile tersine çevrilemeyen Batı kapitalizminin dinamikleridir. Anti-ataerkil ve sınıfsal ulusal kurtuluş mücadelemizi ilerletmek için hızla kötüleşen bu gerçeği dikkate almamız lazım; aksi takdirde akıntı bizi sürükleyecektir.
Ve dördüncü seçenek olan devrimci mücadeleyi gelecek makalede ele alacağım.
Euskal Herria (Baskların ülkesi), 8 Ocak 2013
Çevirenin notları:
* Cronos: Yunan mitolojisinde titanların başıdır. Annesi Gaia’nın yardımıyla, babasını alt ederek Tartarus’un derinliklerine hapsetmiş ve kendisi başa geçmiştir. Kronus’un başta olduğu bu çağa Altın Çağ denir. Babası gibi kendi çocuklarını yutan bir tanrıdır.
** Baal: Kartacalıların baş tanrısıdır. Uğruna insan kurban edilir. Simgesi hilaldir.
*** Moloch: Fenikelilerin çocuk kurban ettikleri tanrı.
**** INTERMÓN: Yoksulluktan, adaletsizlikten arınmış bir gelecek inşa etmek ve değişim için 92 ülke ile birlikte çalışan 17 kuruluştan oluşan uluslararası bir konfederasyon.
[La Haine’deki İspanyolcasından Atiye Parılyıldız tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.