Taner Timur’la olan ilk tanışmam, Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi kitabıyla olmuştu. Kitabı okumuş ve çok beğenmiştim. Bu beğeni sadece dilin akıcılığı ve konunun Marksist bir çerçeveden anlatılması değil, aynı zamanda sosyal bilimlerde “disiplinlerarasılık”ın nasıl olması gerektiği konusunda yazarın kavrayışıyla da ilgiliydi. Eser bu anlamda bende ufuk açıcı bir etkide bulundu diyebilirim. Kitabı bitirir bitirmez […]
Taner Timur’la olan ilk tanışmam, Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi kitabıyla olmuştu. Kitabı okumuş ve çok beğenmiştim. Bu beğeni sadece dilin akıcılığı ve konunun Marksist bir çerçeveden anlatılması değil, aynı zamanda sosyal bilimlerde “disiplinlerarasılık”ın nasıl olması gerektiği konusunda yazarın kavrayışıyla da ilgiliydi. Eser bu anlamda bende ufuk açıcı bir etkide bulundu diyebilirim. Kitabı bitirir bitirmez kitapla -ve tabii yazarla ilgili- şöyle bir değerlendirmede bulunmuştum:
“Taner Timur bu eserinde; toplum bilimleri, tarih ve felsefenin bir bireşimini yapıyor; Marx’ın El-Yazmaları‘ndaki değişiyle “doğa bilimlerinin insan bilimlerini, insan bilimlerinin de doğa bilimlerini içereceği ve ileride ‘tek bir bilim’in olacağı” ön görüsünü örneklendirircesine ‘tek’ bir bilimin nasıl yapılacağının eşsiz bir örneğini veriyor. Eseri okuyan kişi Taner Timur’un hem bir tarihçi hem bir sosyolog hem de felsefeci olduğunu; bu alanların hepsinin ahenkli bir bireşimini yaptığını hissedecek.
Kısaca günümüzün parçalı, bütünü görmeyen ya da ona burun kıvıran ve yer yer de aşağılayan; ‘parça’yı ‘bütün’lük içinde görme ve anlamaya ilgisizliğin oldukça revaçta olduğu Akademia’nın ‘tekilci’ bilimi yerine ‘tekçi’ bilimin kokusunu almak isteyen okurlara bu kitap şiddetle tavsiye edilir.” (17.03.2012)
Evet, eserin bende yarattığı hissiyat böyleydi. Ama diğer taraftan eksik bulduğum taraflar da yok değildi. Felsefenin doğuşundan bugüne uzanan düşünce tarihini, felsefenin içinde yapıldığı maddi koşullarla birlikte ele alan yazar, 20. yüzyılın -ki bana göre insanlık tarihinde en köklü altüst oluşların yaşandığı belki de tek yüzyıl- o çalkantılı atmosferinden nedense bizleri uzak tutar gibi görünür. Eserde Rus Devrimi, III. Enternasyonal’in kuruluş koşulları, Alman Devrimi ve yenilgisi; SSCB’nin bürokratikleşmesi, faşizmin yükselişi; İtalya, Almanya ve İspanya’da -hatta buna Yunanistan’ı da ekleyebiliriz- yükselen sınıf hareketleri; III. Enternasyonal’in bu devrimci kabarış karşında takındığı caniyane tutum ve dahası tüm bu sınıf hareketlerinin -özellikle de Avrupa da- yenilgiye uğramasıyla ilgili neredeyse hiçbir açıklama yok gibidir! Eserin belki de en önemli eksikliklerinden biri buydu bana göre. Ama başlı başına bu yığınla konuya değinilip geçilmemesi bile yazardaki maddeci kavrayış konusunda okuyucuda ister istemez ciddi şüpheler uyandırıyor. Yani bu altüst oluşlar ile felsefe, toplum bilimleri ve tarihin hiç alakası yoktu da bundan dolayı mı değinilmedi bütün bu olup bitenlere? Eğer öyleyse yazarla taban tabana zıt düşünmekteyim.
Eserle ilgili bu eleştiriyi yapmam beni yazarın diğer eserlerini okumaktan alıkoymadı elbette. İlk başta yaptığım olumlu eleştiriden devam ederek, Taner Timur’un diğer eserlerini okumamanın büyük bir eksiklik olduğu hissiyle yazarın diğer kitaplarını da aldım. İlk önce, Marksizm, İnsan ve Toplum‘u (2) okudum. Burada yazarın felsefeyle bu derece “sıkı fıkı” oluşu ve ele aldığı filozofları maddeci bir bakışla eleştirmesi beni büyüleyen ikinci şey olmuştu! Yazarın Althusser ile ilgili eleştirel yaklaşımı çok hoşuma gitmiş ve eser Marksizm’deki insan ve toplum sorunsalı konusunda bende, giriş niteliğinde de olsa, eleştirel bir bakışın oluşmasına yol açtı. Ayrıca bu kitaptan sonra Timur’un başarılı bir Marx yorumcusu olduğunu da düşünmeye başladım.
Eseri okuduktan kısa bir süre sonra yine yazarın son çıkan Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu(3) başlıklı kitabını alıp büyük bir heyecanla okumaya koyuldum. Tarihle olan ilgisizliğimden olsa gerek, eser, diğerlerine göre bana sıkıcı gelse de beğendiğim ve eleştirdiğim taraflar burada da ortaya çıkmıştı. Örneğin Kemalist devrim, eşitsiz ve bileşik gelişme yasası çerçevesinde yeterince açıklığa kavuşturulmamış; uluslararası sınıf mücadelesi perspektifinde devrimin eksik ve yarım kalan tarafları işçi sınıfı bağlamında değil de devrimi yapan kadrolar ve emperyalizm ilişkiselliği içinde açıklanmış; Atatürk yer yer “olağanüstü kişiliğe sahip” olmakla adlandırılmış; ulusalcı “anti-emperyalist” duruşa olumluluk atfedilmiş ve Kemalist devlet aygıtının işçi sınıfı hareketini engelleyici/boğucu sınıf tavrı nedense eleştiri oklarının hedefinden kaçırılmıştı!
Taner Timur’un şu sıralar okumakta olduğum son eseri ise Felsefi İzlenimler. (4)Bu kitabı almamdaki temel amaç, Fransız felsefesinde (French Theory) öne çıkmış dünyaca ünlü filozoflar (Sartre, Althusser, Foucault ve Derrida) hakkında giriş niteliğinde bir fikir edinmekti. Kitabın ilerleyen sayfalarında yazarın, Althusser’i Fransız Komünist Partisi’ne yaklaştıran nedenleri anlatırken dünya siyasi konjonktürüyle ilgili yaptığı analiz beni tek kelimeye şoke etti! Metindeki bu yerden uzun bir aktarma yapmama müsaade edilsin:
“1930’larda Batı Avrupa burjuvazisi, yükselen Nazizme SSCB’ye olduğundan daha sıcak bakmış [!], Sovyetlerin ısrarlı ortak cephe çağrılarına kulak asmamıştı [!]. İspanya’da ilk büyük işçi hareketi, Sovyetlerin büyük askerî yardımlarına rağmen [!] Batı’nın duyarsızlığı yüzünden ezilmiş [!]; Fransız burjuvazisinin sloganı da, 1930’larda, “Hitler, ‘Halk Cephesi’nden iyidir!” olmuştu. (…) Yaklaşan savaşı zaten ’emperyalistler arası bir savaş’ olarak değerlendiren Sovyet yönetimi de, çaresiz bir biçimde [!], Hitler’le taktik bir anlaşma yapmakta sakınca görmemişti.”(5)
Alıntı bu kadar… Fark ettiyseniz yukarıda köşeli parantez içinde yer alan ünlem işaretleriyle vurgulamaya çalıştığım sorunlu alanlar var. Ben tarihçi değilim elbette. Tüm siyasi duruşunu Troçki’nin eserlerini okuyarak inşa etmeye çalışan meraklı bir okur olarak sevgili Timur’un burada çizdiği resmin baştan ayağa, hem eksiklik hem de maddeci kavrayışa sahip olmamakla malûl olduğunu rahatlıkla görebiliyorum. Tek başına Hermann Weber’in derlediği III. Enternasyonal Belgeler 1919-1943 (6) adlı çalışma bile buradaki analizi baştan aşağı olumsuzlamaya yeter! Faşizm, büyük depresyon, sınıf hareketleri ve III. Enternasyonal’in izlediği siyaset arasındaki ilişkileri sendika.org‘da yayınlanan, Faşizmi bugün konuşmak (7)başlıklı makalemde anlattığım (anlatmaya çalıştığım) için burada tekrardan girmek istemiyorum. Komintern’in (yani III. Enternasyonal’in) “Birleşik (Ortak) Cephe” siyaseti yeterince deşilmeden, İspanya’da Stalinci Uluslararası Tugaylar’ın karşı devrime hizmet eden -ya da tersten söyleyelim: Halk Cephesi siyasetinin faşizme (Franko’ya) nasıl kapı araladığını ortaya çıkarmadan (8) ; Uluslararası Sol Muhalefet’in nasıl bir siyaset önerdiğini masaya yatırmadan; Hitler ve SSCB arasında imzalanan anlaşmanın geri planında nelerin yattığını sorgulamadan bir analiz yapmak maddeci tarihçilik anlayışıyla ne kadar bağdaşır, bence sorgulamayı hak ediyor.
Bu kısa “müdahale” (“intervention”) bu türden bir tartışmayı başlatabilirse ne mutlu…
Notlar:
* Makalenin başlığı, B. Brecht’in aynı adı taşıyan şiirinden alınmıştır.
(1) Yordam Kitap, 1. basım, Kasım 2011, İstanbul.
(2) Yordam Kitap, 2. basım, Nisan 2011, İstanbul.
(3) Yordam Kitap, 1. basım, Ekim 2012, İstanbul.
(4) İmge Kitabevi Yayınları, 1. baskı, Ekim 2005, İstanbul.
(5) A.g.e., s. 125.
(6) Belge Yayınları, 1. baskı, 1979, İstanbul.
(7) http://www.sendika.org/ya
zi.php?yazi_no=46758, 30 Temmuz 2012.
(8) Konuyla ilgili şu kaynaklara göz atılabilir: İspanya, Çin, Küba, 1917 Ekim Devrimleri Üzerine, Göçebe Yayınları, Der. Yaşar Selçuk, Çev. A. Elif, tarih yok, s. 41-85; Lev Troçki, İspanyol Devrimi (1931-1939), Yazın Yayıncılık, Ekim 2000, İstanbul. Ayrıca George Orwell’in İspanya iç savaşına dair anılarını anlattığı Katalonya’ya Selam (BGST Yayınları) adlı esere de bakılabilir. Hatta dileyenler Ken Loach’un yönetmenliğini yaptığı Toprak ve Özgürlük (1995) filmini de izleyebilirler.
Gencer Çakır, 12.12.2012
e-mail: lillefured@gmail.com