Muhteşem Yüzyıl dizisine ikinci defa hücum eden Tayyip Erdoğan yargıya talimat niteliğinde ithamlarda bulundu. Bunu, dizinin yayından kalkması için kanun teklifi hazırlayan AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın, ‘2013 yılında Muhteşem Yüzyıl yayından kalkacak’ vaadi izledi. Bir kez daha Başbakan düğmeye basınca “ileri demokrasi”nin mekanizmalarının nasıl harekete geçtiğine tanık olduk. Sosyalist açıdan onaylanacak, tarihsel bilgimizin derinleşmesine […]
Muhteşem Yüzyıl dizisine ikinci defa hücum eden Tayyip Erdoğan yargıya talimat niteliğinde ithamlarda bulundu. Bunu, dizinin yayından kalkması için kanun teklifi hazırlayan AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın, ‘2013 yılında Muhteşem Yüzyıl yayından kalkacak’ vaadi izledi. Bir kez daha Başbakan düğmeye basınca “ileri demokrasi”nin mekanizmalarının nasıl harekete geçtiğine tanık olduk.
Sosyalist açıdan onaylanacak, tarihsel bilgimizin derinleşmesine yardımcı olacak kapsamda bir dizi değil Muhteşem Yüzyıl. Dolayısıyla AKP’nin açtığı yaylım ateşinin solu hedeflemek gibi bir tarafı yok. Bu defa sebepler başka: Miras kütüğüne kaydettiği Osmanlı’yı başkasına yedirmemek ve hırpalatmamak, görsel medyayı zapturapt altına almak, kendine ters yorumlara tahammülsüzlük gibi. Yalnız bu ikinci ve muhtemelen son fırçanın, dizide sıranın Sultan Süleyman’ın oğlu şehzade Mustafa’yı ve vezir-i azamı Pargalı İbrahim Paşa’yı boğdurmasına gelmekte olmasıyla ilgili olma ihtimali yüksektir. Saray’da valide sultanların ve haremdekilerin entrikalarına bunlar da eklenince milyonlarca izleyicinin Osmanlı hakkında oluşacak kanaatlerinden ürküldüğü anlaşılıyor.
“Kanuni” gibi sıfatlarla süslenip püslenmiş Osmanlı padişahlarının koltuklarını garantiye almak için kardeşlerini ve evlatlarını boğdurdukları biliniyor. Fatih Sultan Mehmet, “Tanrının saltanatı bağışladığı oğlum, devletin iyiliği için kardeşlerini yasal olarak öldürebilir” diye kanunname çıkartmıştı.(1) III. Mehmet babasının ölümü üzerine bu yasal hakkını kullanınca, “babasının cenazesinin ardından, içinde kardeşlerinin cesedi olan on dokuz tabut Saray’dan çık(mış)tı” (2) Osmanoğullarının erkek evlatlarını ve kardeşlerini boğdurduklarına, boğdurmadıklarını da kafeslerde çürüttüklerine dair böyle pek çok hikâye vardır.
Bu, AKP’yi hop oturtup hop kaldıranın ne olduğunu gayet açık şekilde ortaya koyuyor. Başbakan yeni resmi tarih yazımına başlangıç yapacağı klasik Osmanlı tarihinin üzerine gölge düşsün istemiyor. Çünkü AKP iktidarıyla başlayan dış ve iç politik dönüşümler Yeni Osmanlıcılık paketi altında yürürlüğe konmuştur. Bütün siyasi projeler, toplum, laiklik, etnik ve dini kimlikler bu kavramsal çerçeve gözetilerek tanımlanmışlardır. Bunun yeni tarihte Osmanlı tarihinin zuhuru olarak varlık bulacağına şüphe yoktur. İktidarın, dibe doğru itilecek “I. Cumhuriyet” tarihinin yaratacağı boşluğu Osmanlı tarihinin ihtişamıyla kapatmak isteyeceği kimse için sır değildir.
Cumhuriyeti kuran kadrolar Osmanlı dönemini karanlık bir çağ olarak görmüş, reddi miras etmişlerdi. Bu defa da AKP çubuğu tersine büküyor: Sapma II. Abdülhamit’in İttihatçılar, Vahdettin’in Kemalistler tarafından gerçekleştirilen “darbeler”le iktidardan uzaklaştırılmaları ile başlatılıp, kendinin iktidar olmasıyla sona erdiriliyor. Cumhuriyet dönemi ise tarihsel akışta bir kesinti, İslam’dan uzaklaşma olmuş oluyor. Fatih ve Kanuni’den Vahdettin’e uzanan Osmanlı tarihinin AKP için geçmişe özlemden öte bir anlam taşıması buradan kaynaklanıyor.
Tayyip Erdoğan diziyi eleştirirken yeni resmi tarih yazımının ilkelerini de formülleştirmektedir:
“Birileri bizim tarihimizin savaştan, kılıçtan, entrikadan, iç çekişmeden, maalesef haremden ibaret olduğunu iddia ediyor… Fetih dediğiniz kavram savaşarak, birilerin boynunu kopararak, işgal ederek, sömürmek için yeni topraklar elde etme girişimi değil, tam tersine kapıdan önce kalpleri açma girişimidir. Fetih, sevgi medeniyetini yakın uzak diyarlara taşımaktır. Kılıcın değil kalemin egemenliğine inanmaktır. Onun için İstanbul’un fethinde Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i, Akşemseddin’i karşılarken, ‘Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz’ demişlerdir. Çünkü birinde adalet birinde zulüm vardı.” (3)
Başbakan kendi namı hesabına Osmanlı’yı idealize ediyor. Dört dörtlük bir “kerim devlet” tablosuyla çıkıyor karşımıza: Harcı sevgi ve adaletle karılmış, sömürüden uzak, gittiği yerlere medeniyet/barış/kardeşlik taşıyan, egemenliğini zorla değil üstün kültürüyle ayakta tutan bir imparatorluk!.. Osmanlı’nın kendini tarifi, daha doğrusu kendisi hakkındaki kuruntuları bize gerçekmiş gibi sunuluyor. Despotizminden ve sömürgeciliğinden arındırılmış Osmanlı tarihinin bu minvalde anılması, 2003’te iktidara gelince tarihsel güzergâhı yeniden doğru yatağına soktuğu iddiasındaki AKP iktidarının yeni tarihe eski “kerim devlet”in sürdürücüsü olarak kaydedileceğinin ön habercisidir.
Kimse Osmanlı sadece savaştan, kılıçtan, haremden ibarettir demiyor. Kendince bir ekonomik ve siyasi sistemi, buna uygun bir toplumsal yaşamı ve kültürü elbette vardı. Hanedan kadar, “reaya”nın, ahilerin, asilerin de bir tarihleri vardır. Ama gerçek tarih Osmanlı İmparatorluğunun gösterilmek istendiği gibi güleryüzlü bir devlet değil, tersine içte halkı sömüren ve ezen, dışta sömürgecilik ve talan peşinde koşan yağmacı bir devlet olduğunu yazar. Fetihlerin İslamı ve dinsel hoşgörüyü yaymak, dünyaya adalet getirmek için yapıldığı, sömürü alanlarını genişletme politikasını gizlemek için uydurulmuş bir imparatorluk efsanesidir. Entrikalar, saray darbeleri, harem sefaları, rüşvetçilik, sorgusuz sualsiz boğmalar (…), Bizans’ın dolaysız mirasçısı Osmanlı Sarayının ayrılmaz özellikleridir. Bu yüzden, Başbakan’ın Osmanlı hakkında dedikleri değil, tıpkı kendi iktidarı hakkındaki propagandalarında olduğu gibi, dediklerinin tersi doğrudur.
Muhteşem Yüzyıl dizisine gelince yasaklanması iktidarın tereyağından kıl çekercesine kolay yapabileceği bir iştir. Peki, kütüphanelere, üniversitelere, evlere yayılmış milyonlarca tarih kitabı, okuduklarını bilinçlerine kazımış on milyonlarca insan ne olacak? Onların hakkından nasıl gelebilecek?
Dipnotlar:
(1) Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), YKY, 15. baskı, s. 65
(2) A.g.e., s. 66
(3) Milliyet, 6 Aralık 2012