Bir zamanlar balıkların yüzdüğü Nilüfer Çayı’ndan zehir akıyor.”52 köyün derdi” olan Nilüfer Çayı’nın kirletilmesine karşı çarşaflarından pankartlar hazırlayan köylülerle verdikleri mücadeleyi konuştuk. Çayın temiz akması için kolları sıvayan köylüler, derenin kirliliğinin hastalıklara yol açtığını, ürettikleri mahsulleri sulayamadıklarını ve satamadıklarını anlatıyor. Köylülerden Nilüfer Kayabaş’a kulak verelim: “Bu köy bizim köyümüz, başka gidecek bir yerimiz yok. Nilüfer […]
Bir zamanlar balıkların yüzdüğü Nilüfer Çayı’ndan zehir akıyor.”52 köyün derdi” olan Nilüfer Çayı’nın kirletilmesine karşı çarşaflarından pankartlar hazırlayan köylülerle verdikleri mücadeleyi konuştuk. Çayın temiz akması için kolları sıvayan köylüler, derenin kirliliğinin hastalıklara yol açtığını, ürettikleri mahsulleri sulayamadıklarını ve satamadıklarını anlatıyor.
Köylülerden Nilüfer Kayabaş’a kulak verelim: “Bu köy bizim köyümüz, başka gidecek bir yerimiz yok. Nilüfer Çayı temiz aksın bu işin peşini bırakmayacağız. Söz verdik valla, Ankara’ya kadar giderik. Bırakmayacağız artık, ben nere olsa giderim, Hayriye Gündoğan gelecek, Naciye Demir yengen gelecek…”
Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı Çayırönü Köyü’nde Kayabaş Ailesi’nin evine konuk olduk. Yaklaşık 52 köyün derdi olan Nilüfer Çayı’nın kirletilmesini konuştuk. Biz sorulara başlamadan ilk olarak ‘kokulu köyün gelinleri’ anlattı çayın eski halini. Sonra da fabrika atıklarıyla kirletildiğinde yaşadıkları sorunları anlattılar.
Naciye Demir: Dereye düştüm ben, altı bataklık dereden nasıl çıktığıma şaşırdı herkes. Derinliğini oğlana dedim ölç diye, 6 metre ölçtü valla. Yüzme de biliyormuşum. Köy yerinde çocukken hayvan gütmeye giderdik, çocuktuk. Hepimiz soyunup yüzerdik. Orada öğrendik yüzmeyi. O dere tertemizdi. Görsen, balıkları görüyorduk. Karabulut gibi balık. Hafif yağmur yağınca su bulanırdı, bizde eski bir Skoda vardı. Valla bir araba balık çıkarıp götürüyorduk diğer köylere satmaya. Kimisi böyle sepeti daldırırdı, balık tutardı. Temizlensin, biz göremesek bile çocuklarımız görsün, içilmesin de en azından balık olsun.
Güler Kayabaş: Bu köye gelin geleli 22 sene oldu. Ben gelmeden önce biz “kokulu köy” derdik buraya. Evlenecek kızlara “Kokulu köye mi gelin gitçeksiniz?”, “Evde mi kaldınız?” diyorduk. Ondan önce böyle değilmiş. Sulama yaparken üstün kirlensin çamur elbisenden çıkmaz, ne deterjan kullanırsan kullan, çıkmaz.
Naciye Demir: Benim evim derenin dibinde. Simsiyah dere, elini sokmağa korkarsın. Hayvanları suluyoruz, sütünü, etini şehre veriyoruz. Çocukları kundaktan şehre gönderiyoruz. Kimsenin çocukları yok burada, biz varız. “Bu çekilmez, böyle bir şey yapmak lazım” dediler. Biz de söz verdik valla. Ankara’ya kadar giderik.
Valla bizim silajları (mısırın yeşil gövdesi, hayvanlar için yem olarak kullanılıyor) öte köyler almıyor. Niye? Dereyle suluyoruz diye. Almıyor kimse. 52 köy hala Nilüfer Deresi’nden suluyor. 1 ya da 2 köy barajdan suluyor. Önceden biz de çaydan yapıyorduk, şimdi artezyenden (kuyu suyu) de yapıyoruz.
Güler Kayabaş’ın oğlu Tuncay: Artezyenden yaptığımız zaman bir rahatsızlık yok ama dereden yapınca (mahsuller) 10 dakika dursun suyun içinde bembeyaz oluyor.
Toprak bize göre verimli, taştığı zaman toprağın mahsulu artıyor, ama toprakta da renk değişimi olmaya başladı. Beyazlıyor, artık kuraklaşmaya başladı. Mısırı hususi kökünden çıkardım, getirdim evin duvarına koyunca çatıya değiyor. 6 metrelik boruyu dik, karşıdan göremezsin. Toprağın verimliliği şimdi düşüyor. 6 metrelik mısırdan mı daha fazla çıkar, 4 metreden mi? Eskiden çift çeker arazi motorları gözükmezdi. Şimdi traktörleri de motorları görüyoruz. Geçen sene 7,5 ton silaj aldığımız yerden şimdi 5 ton alıyoruz.
Naciye Demir: Ama dere kokusundan çocuklarımız durmuyor başka.
Dere temizlense gelen de olur, balık da olur. Bu sefer şehirde 700-800’e çalışacağına buraya gelir hem sebze meyve yetiştirir hem de balıkçılık yapar geçinir. Eskiden çocuk okutma sıkıntımız vardı, şimdi taşımalı sistem başlattı milli eğitim. Burada ortaokulumuz var, liseye oraya götürüyoz. Eskisi gibi Bursa’ya gidelim de çocukları orada okutalım demiyor insanlar. Bizim köyümüz Mudanya’nın en gelişmiş köyü.
Derenin kirletilmesine karşı bir şeyler yapmaya nasıl karar verdiniz? Neler yaptınız?
‘Yedi tane adam yapmaz bunun yaptığını’
Naciye Demir: En çok bu kadın çalışıyor derede. (Hayriye neneyi göstererek) 7 tane adam yapamaz bunun yaptığı işi, suluyor, ekiyor, dikiyor. Kocası öldü çocuğunun yerine çalışıyor.
Çok pis kokuyor, her zaman olmuyor ama bazen de insan soluğunu alamıyor. Ölen insanlar da hep kanser, bundan mı bilmem. Hastalıkların sebebi de nedir bilmiyoruz, sigara içen de gidiyor, içmeyen de gidiyor. Gençler arasında ölüm başladı.
Şimdi tarlalar dereden sulanmıyor ama derenin dibinde. Ne yapacağız? Mecbur oradan suluyacağız. Fasülye dereden sulanıyor. Mahsüller şehirlere gidiyor, mahsus söylemiyoruz, satılmaz başımıza kalır diye. Fasülyesi meşhur bizim buranın.
Yalan da söylüyoruz bak satılsın diye. Valla, adam alacak soruyor: “Nereden suluyosunuz?” diye, kanaldan diyoruz. Halbuki dereden. Dere varken kanaldan kim sular? Suluyoruz, bile bile de yiyoruz.
İmza kampanyası başlattık, çarşaflardan pankartlar yaptık, muhtarları bulduk onlar kaçtı. Parti kanallarından çekindiklerinden falan. Biz köylüler hep olduk
Güler Kayabaş: Kokudan duramaz olduk. Burada yazın sıcak oluyor, camları açıyon mecbur, durulmuyor evlerde. Camları kapatıyon anahtar deliğinden giriyor. Sonra gençler gelmiyor köye. “Kokmaya mı gideceğiz?” diyorlar. Sonra suya elini değdir, yaralar oluyor. Birileri başlatınca gerisi geldi.
Nazik Esen: Osman, Tuncay falan kendi imkanlarımızla el yazısıyla yazdık “dere pis kokuyor” diye. İmza kampanyası başlattık. Sonrasında DOĞADER ve EKODER’le tanıştık. “Ne yapabiliriz” diye konuştuk önce. 35 muhtarlarla toplantı yaptık. Odalar da geldi. Çarşaflardan pankartlar hazırladık. Sonrasında olaylar gelişti, köylüler de bilinçlendi. Tişörtlerimizi bastırdık, “Nilüfer çayı temiz aksın” diye. Hatta bayramda çocuklarla yola indik, gelen arabalardan imza topladık. Bizim köyde herkes imza attı. Enternet üzerinden çok kişi destek verdi. Herkes duyarlı oldu, biz köylü olarak bir şeyi başlattık. Bizim köylü burada daha duyarlı. Bugün bu var, bugün şu var. Muhtarları bulduk onlar kaçtı. Parti kanallarından çekindiklerinden falan. Biz köylüler hep olduk.
Güler Kayabaş: Bu köy bizim köyümüz, başka gidecek bir yerimiz yok. Biz burada büyüdük. Bu eylemleri de yapmak zorundaydık. Bugüne kadar köy kahvesine oturmamıştık, gittik oturduk. Bu dere bizim köyümüzden geçiyorsa, bu derenin bize zararı varsa, temizlenebilecekken neden biz kirlenmesine göz yumalım?
Bırakmayacağız artık, ben nere olsa giderim, Hayriye Gündoğan gelecek, Naciye Demir yengen gelecek, Hayriye yengen motorla gelecek.
Ziraat ve Kimya Mühendisleri Odası’nın yanısıra birçok meslek örgütü eylemlerinize destek verdi. Köylerde onlarla birlikte neler yaptınız?
Nazik Esen: Onlar çok önemli bizim için, biz mesela diyorduk ki çok pis kokuyor, kirli mahsullerimiz azaldı. Biz hissediyorduk. Onlardan öğrendik, ağır metaller neymiş, çürükçül bakteriler neymiş. Mesela kimyasallar başta azottan gübre etkisi yaparmış mahsül artarmış. Hakikaten arttı mahsüllerimiz ilk başta, ama sonra toprak doyunca verimini yitirmeye başlarmış. Hep onlardan öğrendik bunları. Sonra ölçümler yapt
ılar dereden, açıkladılar raporları, inanırlığımız arttı. Köye gelip toplantı yapınca dinledi köylüler onları.
Nilüfer Çayı Temiz Aksın Platformu’nu kurdunuz. Eylemler toplantılar yaptınız. En son 25 Kasım’da Bursa merkezinde yaptığınız eylem nasıl konuşuluyor köyde?
Güler Kayabaş: Kimse beklemiyordu ana haberlere çıkacağını. Bursa’nın kanalları geldi, toplantılarda haber yaptı. Ama eylemi -ne diyorlar ulusal mı- o kanallar verince gazetelerde görünce söylediklerimizi, yaptıklarımızı ‘duyuluyor’ dedi insanlar. Şimdi köyde eyleme gelmeyenler bile “bir dahakine geleceğiz” diyorlar. Bir de eylem tam bizim zeytin zamanımıza geldi. Halbuki zeytin ağaçta bir gün daha durabilir. Ama bi kısmı gelmedi zeytin toplayacağız diye. Şimdi onlar da geleceğiz diyor.
25 Kasım eyleminde hazırlıklarınızı nasıl yaptınız, örrneğin basın açıklamasını kimin okuyacağına nasıl karar verdiniz?
Gülhan Gündoğan: O olmaz, bu olmaz, bana “sen oku” dediler. Tamam dedim ben de. “Okumam lazım” dedim. “Sabah gideceğiz bana gönderin” dedim önceden kağıdı. Baştan hiç hatırlamıyorum, o tezahuratı falan. Eşim elini salladı falan. Kayınvalidem “kadının sesi duyulması günah, sen niye eşini oraya çıkartıyorsun” diyor. “Hacca gittiniz o kadar, niye öyle yapıyorsun?” dedi. Ali (eşi) hiç sesini çıkarmadı. Eşim cuma günleri camide vaaz falan veriyor, o çok güzel konuşur, “Ne olur Ali bana da biraz ders ver” dedim. O bana anlattı, şurada hiddetlen, şurada dur sakinleş. İmam gelmeden önce namazı da o kıldırıyordu.
Yaşadıklarınız kuşkusuz çok önemli deneyimler peki bundan sonra neler yapacaksınız?
Naciye Demir: Valla biz Başbakan’a kadar gitcez bu dere temizlensin diye. Ne gerekiyosa yapacağız. Öyle değil mi? Başbakan da insan sebze meyve yiyor hoş. Dereyi temizleyebilirler, isteseler o zaman temizlesinler. Hep fabrikalar kirletiyor. Ama o kirleten fabrikalar da bizim yetiştirdiğimiz fasulyeyi, domatesi, karpuzu yiyor. Bursa’da başka nereden yiyecekler. Tüm şehrin yediği bu köylerde yetişir. İstanbul’un karpuzunun çoğu bizim komşu köyden gider. Bu derenin temizlenmesi lazım.
Dereyi kirleten tesisler kapatılmalı
Odalar olarak Nilüfer Çayı’nın kirletilmesiyle ilgili birçok çalışma yaptınız. Hazırladığınız raporlara karşı Vali’den nasıl bir tepki aldnız?
Ertuğrul Aksoy Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı:26 Kasım’da hazırladığımız analiz raporlarını götürmek üzere valiliğe gittik. 1,5 saatlik bekleyişin ardından Vali’yle görüştük. Görüşmemizde Vali Şahabettin Harput ‘Nilüfer Bursa’nın şerefidir’ dedi.
Sanayicilerin üzerine fazla gidememediklerini, Büyükşehir Belediyesi’nin arıtma tesislerini bitiremediği için sorunların yaşandığını söyledi. 2012 yılında bütün arıtma tesislerinin birbirlerine bağlanarak entegreli çalışması gerekiyordu. Bu çevre kanunu gereği 2015 yılına uzatıldı. Su kalitesi izlenmesi ve değerlendirilmesiyle ilgili yapılan çalışmalar sonucunda bütün tesislerin, arıtma zorunluluğu var. Orayı bekliyoruz. Bir af daha gelebilir. Yaşayıp göreceğiz. En kısa zamanda kirletici atıklarını Nilüfer’e boşaltan tesisler kapatılmalı.
İnsan sağlığı paraya tercih ediliyor
Nilüfer çayı etrafındaki sanayi kuruluşlarının arıtma tesisleri var mı? Nilüfer Çayı ile ilgili yaptığınız araştırmaları anlatır mısınız?
Ali Uluşahin Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı: Bazı endüstriler özelikle tekstil endüstrisi çok yoğun olarak burayı kirletiyor. Valiliğin kurmuş olduğu arıtma tesininin deşarj raporlarından aldığımız veriler inanılmaz kötü. Bursa Valisi Şahabettin Harput’un Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı arıtma tesisi (kentin doğu bölgesinin bütün endüstriyel atıklarını toplayan arıtma tesisi) çalışmadan atıkları boşaltıyor. Bölgede arıtma tesisi kurulması zorunluluk ama Nilüfer Çayı hala kirleniyor. Çok açık söyleyeyim denetim zaafı var. Kiminin arıtma tesisi yok, olan da zaten çalıştırmıyor. Dolayısıyla insan sağlığı paraya tercih ediliyor.
Öte yandan Uludağ’dan karların erime dönemi bittikten sonra yerel kaynaklar Bursa’ya gelmiyor, damacana firmaları bunların tamamını gaspetti. Böyle olunca Nilüfer Çayı da bir atık deposuna dönüştü.