Suriye de doyurmazsa gözünüzü, İran için de ellerinizi ovuşturabilirsiniz artık. “Demokrasi” gelmesi gereken o kadar çok ülke var ki ne de olsa bu coğrafyada… Ama kanlı ama kansız… Ne fark eder ki sizin için! Soruyorum: Eli kanlı; içi nefret dolu; bir tavuk boğazlar gibi insan kelesini bedeninden ayırırken bile tekbir getirebilecek kadar canice duygular içinde […]
Suriye de doyurmazsa gözünüzü, İran için de ellerinizi ovuşturabilirsiniz artık. “Demokrasi” gelmesi gereken o kadar çok ülke var ki ne de olsa bu coğrafyada… Ama kanlı ama kansız… Ne fark eder ki sizin için!
Soruyorum: Eli kanlı; içi nefret dolu; bir tavuk boğazlar gibi insan kelesini bedeninden ayırırken bile tekbir getirebilecek kadar canice duygular içinde bulunan, toplama kiralık katilleri “muhalif” diye takdim edip destekleyen herkese soruyorum. AKP, DSİP, BBP, İHH’ya soruyorum. Teksas kovboylarına özenip “Ya teslim ol ya da sonun Kaddafi ve Saddam gibi ölüm olacak!” babında cümleler kurup mektup yazan Orhan Pamuk’a soruyorum. Bunca olaya ve katliama rağmen başını kuma sokup ses seda çıkarmayan insan hakları savunucularına, liberallere ve kimi solculara soruyorum. Muhalif diye niteledikleri insanların yaptıkları katliamları görmemezlikten gelen medya yöneticilerine ve patronlarına soruyorum. “Nusayri askerler Sünnileri katlediyor” diye nutuklar atanlara; Nusayrilik vurgusu yapmayı “derin tahlil” sananlara soruyorum: Suriye’nin Akrab köyüne yapılan saldırıda 130 insan katledildi duydunuz mu?
Yoksa bunların mezhep olarak Alevi (pardon ya; siz, Aleviliği de ayrıştırıp bunlara Nusayri demeyi tercih ediyordunuz değil mi? Peki, öyle olsun… Bu kez de sizin istediğiniz olsun.) Nusayri olması yaşanan onca katliamı görünmez mi kılıyor? Ne oldu sizin “insani gayenize”? Yoksa insani derken Alevi’yi, Hıristiyan’ı kastetmiyor muydunuz? Yoksa siz “insani” değil de “İslami” mi demek istemiştiniz aslında? Bütün bu yaşanan vahşetler planın bir parçası mı yoksa? Alevi, Hıristiyan insanları katlederek mi Esad’ın direncini kıracaksınız? Bu şekilde mi Suriye’yi özgürleştireceksiniz? Yoksa Doha’da alınan kararlardan bir tanesi miydi bu? Haydi, mertçe çıkıp meydana, bu katliamları kınasanıza… Bir mektup da onlara yazsanıza… Ne oldu “insani” gayenize, “Aydın duyarlılığı”nıza?
Nafile çırpınıyorum değil mi? Boşuna bu çığlığım biliyorum. Dezenformasyona dayalı yayınların çıkardığı sesler yanında bir karıncanın sesi kadar ancak çıkabiliyor sesim, neyleyim? Yarın kaplayıp ekranları, o çokbilmiş edanızla, “Sıkıştığı için bunları Esed yaptırmıştır” diyecekseniz, bakın onu da biliyorum. Bu konudaki siciliniz çok da temiz sayılmaz çünkü. Yarın Türkiye’deki Alevilere de benzer saldırılar düzenlendiğinde “Hükümeti zor durumda bırakmak için Esed bunu yaptırdı” deseniz de şaşırtmaz beni artık.
Lakin utanıyorum. Katledilen çocukları, kadınları ve o masum halkı görüp utanıyorum. Düne kadar birbirleriyle iç içe ve kardeşçe yaşayan o insanların birbirlerini boğazlayacak hale getirilmelerinden utanıyorum. Utanıyorum, en acımasız savaşların bile bir ahlakı varken, her türlü ahlaksızlığın meşru görülmesinden utanıyorum. Ve soramadan edemiyorum: İsrail’e (haklı bir şekilde) kitapları Tevrat’tan seslenip “on emirden altıncısı der ki öldürmeyeceksin. İbranicesi Lo Tir’tsach” derken; Kur’an-ı Kerim öldüreceksin mi demektedir? Arapçası bet mevvit mi?
Merak ediyorum bu yüz otuz canın katledilmesine ağlama erdemliğini gösterecek mi kimi yetkililer? Yoksa size yakın olmayanlara akmaz mı gözyaşlarınız? Sözün bittiği noktadayım. Hangi cümleyi kursam anlamsız artık. Ne tahlil yapmak ne edebiyat parçalamak geliyor içimden. Kelimelerin gerçek anlamda kifayetsiz ve anlamsız olduğu bir zamandayım. Bu saatten sonra hiç bir şey katledilen bir canın yerini tutmaz ve onu geri getirmez artık biliyorum.
Alevi, Sünni, Hıristiyan, Dürzü fark etmez; ölen, öldürülen bunca insanın vebalini, Suriye’de ortaya konulan senaryo bütün çıplaklığıyla ortadayken bile “özgürlük, demokrasi” diye diye katilleri destekleyenlerin ve katliamlara sessiz kalanların boynuna yüklüyorum. Vicdanlarınıza havale etmek isterdim sizi, lakin vicdanlarınızın ya son kullanma tarihlerinin geçtiğini ya da tükendiğini görüyor, acıyorum. Tek kelimeyle size sadece acıyorum. Varın bu vicdansızlıkla aydın, özgürlükçü, demokrat, liberal hatta özgürlükçü solcu olun. Hepsini size bırakıyorum. Zira biliyorum ki vicdanın olmadığı yerde yüklenilecek hiçbir sıfatın anlamı yoktur. Merkezine insanı koymayan, insan kanıyla sulanan hiçbir ideolojiyi ve hiçbir değeri kabul etmiyorum.
Umurunuzda olmasam da ben ve benim söylediklerim, siz eserinize bakıp bakıp mutlu olun. Hatta Suriye de doyurmazsa gözünüzü, İran için de ellerinizi ovuşturabilirsiniz artık. “Demokrasi” gelmesi gereken o kadar çok ülke var ki ne de olsa bu coğrafyada… Ama kanlı ama kansız… Ne fark eder ki sizin için!