UNESCO’nun 2009 yılında yayımladığı “Dengeyi doğru kurmak: Gazetecilikte cinsiyet eşitliği” başlıklı el kitapçığında dünya genelinde medyada kadının, “cazibeli seks bombası, kutsal anne, hilekar cadı, sert iş kadını ve hırs düşkünü politikacı” olarak tanımlandığı belirtiliyor. Her gün Türkiye’deki medyada da kadının benzer ifadelerle resmedildiğine tanık oluyoruz. Medyanın cinsiyetçi dili, toplumsal cinsiyet rollerini yansıtmanın ötesinde, onu besliyor […]
UNESCO’nun 2009 yılında yayımladığı “Dengeyi doğru kurmak: Gazetecilikte cinsiyet eşitliği” başlıklı el kitapçığında dünya genelinde medyada kadının, “cazibeli seks bombası, kutsal anne, hilekar cadı, sert iş kadını ve hırs düşkünü politikacı” olarak tanımlandığı belirtiliyor. Her gün Türkiye’deki medyada da kadının benzer ifadelerle resmedildiğine tanık oluyoruz.
Medyanın cinsiyetçi dili, toplumsal cinsiyet rollerini yansıtmanın ötesinde, onu besliyor ve meşrulaştırıyor. Medya kadınların erkek şiddetine maruz kalmasını, tecavüze uğramasını, öldürülmesini “erkeği tahrik etti, toplumsal rollerinin dışına çıktı ve hak ettiğini buldu” algısını besleyen ifadelerle haberleştiriyor. Mağdur kadın suçlu olarak sunulurken, katil erkek üzerine düşen rolü yapmak zorunda olan masum kurban olarak tanıtılıyor. Nasıl mı? Birkaç örnek üzerinden gidelim:
Güncelden başlarsak; Hürriyet Gazetesi internet sitesinde 19.11.2012 tarihindeki yayımlanan bir videoda Femen Grubu üyelerinin Paris’te eşcinsel evliliği savunan gösterileri sırasında dayak yediği haberi yayınlandı. Videonun içinde yer alan “Femen kızları en sonunda dayak yedi” cümlesi aslında şunu diyor: “Femen üyeleri aslında dayağı çoktan hak etmişti ve nihayet yediler”.
Milliyet gazetesinin internet sitesinde aynı tarihte yayınlanan bir başka haber Adriyatikte çarpışan iki Türk gemisi hakkında. Haberin içeriğinden anlaşılan, gemilerden birinin kaptanının, diğerini yanlış yönlendirdiğidir. Görevlilerden başkasının girmesinin yasak olmasına rağmen, kaptan köşkünde iki kadının bulunması ise haberin bir başka yönüdür. Şimdi başlığa bakalım: “Kadınlarla gelen felaket”. Nasıl bir habercilik ilkesi haberin başlığını bu denli çarpıtmayı ve bir erkek olan kaptanın hatasını kadınlara yüklemeyi meşrulaştırabilir?
Habertürk’ün, 07.10.2011 tarihinde boşandığı kocası tarafından öldürülen Şefika Etik’in öldüğü anı fotoğraflayarak sürmanşetten vermesini nasıl yorumlamalıyız? Fatih Altaylı bu fotoğrafı kadın cinayetlerine dikkat çekmek için mi verdi yoksa tirajı arttırmak için mi? Ölümün fotoğrafı erkeklerin “cinayet kötüymüş, o zaman ben karımı öldürmeyeyim” diye düşünmesini mi sağlar yoksa kadınların erkekler tarafından öldürülmesinin olağan bir durum olarak algılamasını mı? Cevap oldukça net.
Ve benzeri pek çok örnek…Haberlerin namus, töre, gelenek, tahrik, aldatma, küfür gibi kelimelerle bezenip katil ve tecavüzcü erkekleri masumlaştıran, “gece eğlencesinden dönen kadın, alkollü genç kız” gibi öldürülen, cinsel şiddete uğrayan kadınları suçlayan dilini her gün okuyoruz, izliyoruz.
Medya İzleme Grubu’nun (MEDİZ) yaptığı bir araştırmanın sonuçları medyadaki erkek egemen bakış açısının tesadüf olmadığını gösteriyor. MEDİZ’in raporuna göre medyada yöneticilerin %15’i kadın %85’i erkek / Köşe yazarlarının %12’si kadın %88’i erkek / Televizyonların siyasi tartışma programlarına katılan konukların % 11’i kadın %89’u erkek / Haber kaynaklarının % 18’i kadın % 82’si erkek / Arka sayfa ‘güzellerinin’ %100’ü kadın %0’ı erkek / Genel yayın yönetmenlerinin %0’ı kadın %100’ü erkek.
Kocası kadını öldürüyor “aldattı” diyor, babası kadını öldürüyor “namusumuza leke sürdü” diyor, abisi kadını öldürüyor “evden kaçtı” diyor ve medya haberi “aldattığı için karısını öldürdüğünü söyledi!, “namusunu lekelediği için kızını öldürdüğünü söyledi!, “evden kaçtığı için kız kardeşini öldürdüğünü söyledi!” diyerek veriyor. Korku kültürü yaratan medya, kadınları sindiriyor. Mesaj çok net: “geleneksel cinsiyet rollerinin dışına çıkarsan, fedakar eş, namuslu kız çocuk, hanım hanımcık kız kardeş olmazsan, seni öldürürüz, bu bizim hakkımız! Seni kocan olarak, baban olarak, abin olarak öldürürüz! Yetmez! Ölü bedeninin üzerinden namus hikayeleri yazarız, medya olarak öldürürüz. Yetmez! Seni öldüren erkeklere haksız tahrik indirimi veririz ve seni bir de yargı olarak öldürürüz! Bu da yetmez! Ölürsün. Yıllar geçer. Çocuklarına, namussuzdu, babanız namusunu temizledi diye anlatırız. Toplum olarak öldürürüz!”
Çoğu hikayenin medyada yansıtıldığı gibi olmadığını biliyoruz.
Öldürdüğü kadın için “küfür etti, öldürdüm” diyor. Ölü bir kadın ifade veremeyeceği için, katilin sözlerine itibar mı edeceğiz? Evden kaçtı diyorlar. Peki yıllarca yediği dayakların, aşağılanmaların, tacizin hesabı ne olacak?
Velev ki hiçbir neden yoktu. Velev ki namussuzuz fahişeyiz, transseksüeliz. Velev ki aldatıyoruz. Velev ki evden kaçıyoruz. Velev ki sizin bize yüklediğiniz rollere isyan ediyoruz. Velev ki rolümüzü beğenmiyoruz ve kendi hayatlarımızda figüran olmak değil, başrol oynamak istiyoruz… Hadi diyelim bunların hepsini yaptık. Bunlar bizi öldürmenizi haklı çıkarabilir mi? Bir kadını öldürmek bu kadar kolay mı? Bir kadının ölümünü böyle haber yapmak, namustan bahsederken, namussuzluğun ta kendisi değil mi!