Diyeceğim şu dur ki sevgili. Irmaklar hep aynı yöne akmakta. Toprak gene canla başla çalışmakta. Dağlar aynı bildiğin gibi burada. Kâh bulutlu yüce başı, kâh ballı boz yavşanı. Munzur gene can alır, Fırat deli, Murat hoyrat. Fındığa durdu gene Akçaabat. Tütünü Adıyaman’dan almıyoruz artık. Zeytinimiz İtalya’dan, balımız Kanada’dan geliyormuş. Ben bilmiyorum da yiyenler öyle söylüyor. […]
Diyeceğim şu dur ki sevgili.
Irmaklar hep aynı yöne akmakta.
Toprak gene canla başla çalışmakta.
Dağlar aynı bildiğin gibi burada.
Kâh bulutlu yüce başı, kâh ballı boz yavşanı.
Munzur gene can alır, Fırat deli, Murat hoyrat. Fındığa durdu gene Akçaabat.
Tütünü Adıyaman’dan almıyoruz artık. Zeytinimiz İtalya’dan, balımız Kanada’dan geliyormuş.
Ben bilmiyorum da yiyenler öyle söylüyor. Ben gene ekmek reçeli seviyorum. Bir de Gemlik zeytini
Ama bildiğin kabak reçeli.
Zararsız dedi doktorlar.
Ben gene uzun hava dinliyorum. Ne den bilmem ama uzun havalarda kısaldı bu aralar.
Toprakta da bir gariplik var.
İkide bir atıyor üstünden bizi. Bir gün batıda bir gün doğuda içine alıyor hepimizi.
“Sanki bir şeymiş gibi görünmeyin. Bana hükmedecek gibi gerinmeyin” der gibi.
“Kabakla kirazı ben vermedim mi?”
“Sen beni sevdin de ben sevmedim mi?”
“Kızıyorsunuz sarı, kara diye birbirinize”
“Bir de, it, maymun, bukalemun, ayı dersiniz birbirinize”
“Boğazlıyorsunuz birbirinizi fırsat geçti mi elinize.”
“Bu hayvanlar bomba mı yapıp atarlar,”
“Dişilerini mi alır satarlar”
“Hangi ayıyı gördünüz tank üzerinde”
“Hem ne oluyor size.”
“Getirmedi mi Diyarbakırlı karpuzunu hepinize, kendi mi içiyor Rizeli çayını”
“Neşet Kırşehir’e mi çaldı sazını.”
“İçinize soktunuz hayını. Anlayamadınız birbirinizi.”
“Kalbur gibiyim sallarım ara sıra hepinizi. Karıştırırım birbirinize.”
“Ben öğrettim Türkçeyi, Çingeneceyi, Arapçayı, İngilizceyi, Kürtçeyi.”
“Uzaylılar mı attı dünyaya Ermeniyi?”
“Neden düşünmezsiniz kırk bin çeşit meyveyi.”
“Hepsinin tadını alırsınız da dilinize dayanamaz mısınız?”
“Asıl tadın dilde olduğunu ayıramaz mısınız?
“Kavga ettiğiniz bunca zamandır öğrenseydiniz dilini birbirinizin.”
“Cennette yerleriniz hazırdı hepinizin.”
“Anlayamıyorum sizi.”
“Beni bıraktınız “para” yarattınız. Kendi yarattığınız “paraya” taptınız.”
” Oysa bağrımdakilere baksaydınız yeterdi hepinize.”
“Bu nedenle kararıyor gözleriniz.”
“Gırtlağını sıkarken birbirinizin hiç mi titremiyor elleriniz.”
Toprak kızgın anlayacağın.
Birde hala anlayamadım. Kızılırmak neye kızarır.
Kaç zamandır kavgada toprağın çocukları.
Ölüme yatmış bir kısmımız.
Gözü kararmış bir kısmımızın.
Hani birlikte hayınlara karşı dövüşen çocukları vardı ya bu toprakların
Şimdi birbirimize düştük.
Toprak gene konuşuyor.
“Dedeleriniz kadar olamadınız.”
“Bu gidişle koynuma alacağım sizi, çarem kalmazsa yeniden yaratacağım”
Acep Kızılırmak bizden mi utanır da, utancından kızarır.
Durum burada budur sevgili. Biz iyiyiz.
Sen nasılsın?
Kemal Yılmaz
Sağlık idarecisi, SES kurucusu ve eski Genel Sekreteri