Ermeni soykırımı, gündemimize ancak yabancı ülkelerce gündemleştirmesi dolayımıyla meselenin Türkiye Cumhuriyeti’nde manşetleşmesi ile gelir. Bu, Türkiye’de yaşayan sağcı için de, solcu için de, Türk için de, Ermeni için de böyle. Hatta Ermeniler, olay bir anda gündemleşmiş olsa da konu hakkında pek fazla konuşmak istemezler. Ermenilerin bu tutumlarının neyden kaynaklandığıysa hepimizce malum herhâlde. Solculara gelirsek, memleketin […]
Ermeni soykırımı, gündemimize ancak yabancı ülkelerce gündemleştirmesi dolayımıyla meselenin Türkiye Cumhuriyeti’nde manşetleşmesi ile gelir. Bu, Türkiye’de yaşayan sağcı için de, solcu için de, Türk için de, Ermeni için de böyle. Hatta Ermeniler, olay bir anda gündemleşmiş olsa da konu hakkında pek fazla konuşmak istemezler. Ermenilerin bu tutumlarının neyden kaynaklandığıysa hepimizce malum herhâlde. Solculara gelirsek, memleketin solcuları neredeyse hiçbir gündemi aracısız kabul etmezler. Türkiye’de sol tek başına gündem yaratma kudretinde pek değildir. Ancak bir şey devletin gündemine gelecek ya da sokulacak ki, sol da o mesele dâhilinde fikir ve eylem üretebilsin. Zaten solun önemli kısmının Ermeni meselesine dair çok net fikirlere sahip olduğu da söylenemez.
“Mukatele” ?
Devlet cephesinde ve Türk sağındaysa Ermeni soykırımıyla ilgili en “ileri” savunma “mukatele” iddiasıdır. Bu iddia, Ziya Gökalp’ın fikrini referans alır ve insan kıyımını Ermenilerin başlattığını, ardından buna Türklerce karşılık verildiğini, yani ortada tek taraflı bir öldürme eyleminin değil de “öldürüşme” olduğunu, dolayısıyla da soykırım iddiasının yalan oluğunu savlar. Ezberlenmiş “Ermeni mezalimi” söyleminden ve yeri geldiğinde bıkıp usanmadan toprak altından kimlere ait olduğu belli olmayan insan kemikleri çıkarıp toprak üstüne yığma şovlarından daha gerçekçi ve insaflı olan bu sav, yine de devlet aklı, Cumhuriyet ve Türk sağı için gerçeklerden kaçışta son sığınak olma özelliğinden öte bir anlam taşımaz.
Ermenilerin Müslüman halkı katlettiği doğrudur ancak bu ne bir halkın topyekûn yok edilmeye çalışıldığını yanlışlar, ne de bir halkı yok etmeyi mazur gösterir. Kimi Çeçenlerin Rusları, kimi Abhazların Gürcüleri, kimi Boşnakların Sırpları, kimi Cezayirlilerin Fransızları, kimi Tamillerin Seylanlıları, kimi İrlandalıların İngilizleri, kimi Baskların İspanyolları vs… öldürüyor ya da öldürmüş olması (1) büyük resme baktığımızda bir tarafın mensubu olduğu halkın ezilen, az ve yönetilen olduğu gerçeğini değiştirmez. Ermeni milisler de kâh Rusya himayesinde, kâh fırsat buldularsa kendi başlarına bir çeşit “intikam” eylemi olarak Müslüman katliamına girişme gibi bir gaddarlık ve zavallılık yolunu tuttular. İsterseniz bir süreliğine sizi Sevan Nişanyan’ın bir yazısındaki (2) bazı cümlelerle baş başa bırakayım, o daha iyi anlatır bu konuyu:
“Evet silahlanmışlar. 1895’teki gibi koyun gibi boğazlanmamak için direniş teşkilatı kurmuşlar.”, “Evet şiddet kullanmışlar. Devrimci örgütler dünyanın her yerinde ne yaparsa onu yapmışlar. Erzurum’da valiliğe bomba koymuşlarlar; birkaç yerde jandarma vurmuşlar; asker ve polisle işbirliği yaptığına inanılan (Türk ve Ermeni) kişileri öldürmüşler. Zeytun ve Sason’da devlet güçlerine karşı yıllarca gerilla mücadelesi vermişler.”, “1915’ten önce Ermenilerin Türklere toplu kıyım yaptığına dair elle tutulur bir tane iddia yoktur. Ümit Özdağ ve benzerlerinin ortaya saçtığı çarşaf çarşaf hezeyannameleri dikkatle oku. 1915 öncesine dair tek bir söyleyecekleri yoktur.”, “‘Ama dedemi Ermeniler öldürmüş'” diyenlerin kastettiği nedir, anlatayım… 1916’da Ruslar Van’ı ikinci kez ele geçirdiğinde, Rus ordusuna bağlı Ermeni gönüllü alayının kumandanı Antranik Paşa Ozanyan Bitlis ve Hizan’a girer. Bir sene önceki Hizan katliamlarına misilleme olarak sivil Kürtlerden on bin küsur insanı öldürtür… Rusya’daki ihtilalden sonra Rus ordusu dağılır. Sap gibi ortada kalan Ermeniler işgal altındaki Erzurum’da Antranik Paşa liderliğinde Batı Ermenistan Geçici Hükümetini kurarlar. Mart 1918’da Türk ordusu harekete geçince panik içinde geriye çekilirler. O sırada yollarına çıkan bütün sivil Türkleri toplayıp katlederler. Erzurum, Kars ve Ağrı yöresinde yüzlerce köyü taş üstüne taş kalmamacasına tahrip ederler… Bilhassa bu üçüncüsünün mazur görülecek tarafı yoktur. Katliamdır; savaş suçudur. Daha sonra Taşnak Partisi içindeki hesaplaşmalarda şiddetle kınanmış …”
Bu uzunca alıntılardan da görüleceği üzere Türkiyeli bir Ermeni aydını olan Nişanyan da Ermeni milislerin Müslüman halka yönelik yaptığı katliamı doğruluyor. Ancak burada bakıp, görmemiz gereken nokta, Hınçak, Taşnak gibi örgütlerin Müslümanlara karşı giriştiği öldürme faaliyetleriyle, koskoca bir devletin, bütün bir halka kâbus olmasının aynı kefeye koyulabilir olmadığıdır. Evet bir mukatele vardır ama -Nişanyan “mukatele” tabirini kabul etmiyor- iki tarafın birbirini öldürme oranları ne sayısal olarak ne de karşılıklı güç dengeleri açısından birbirine hiçbir şekilde eş gelmiyor. Muhtemelen Nişanyan da hem bu sayısal eşitsizlik, hem de güç dengesizliği sebebiyle “mukatele” tabirinin üzerini çiziyor. Ama yine de ortada bir karşılıklı öldürme eylemi varsa eğer, en azından kimi süreçler ve durumlar için mukatele ismini kullanabiliriz, Burada mesele, bu tabiri kullanarak bir halkın topluca yok edildiğinin üzerinin kapatılmaya çalışılıp, çalışılmıyor olmasıdır. Yani bu adı dile pelesenk etmenin ardında yatan sebep gerçeği görünmez kılmak isteyen cânîce bir art niyet ve daha önce de belirttiğimiz gibi bir son sığınak arayışı mı?
Biraz sayı
Genelkurmay tarafından basılan ve yarbay Nihat’ın 1928’de Türkçeye çevirdiği “La Guerre Turque dans la guerre Mondiale” (Dünya Savaşında Türkiye Savaşı) adlı kitaba dayanılarak, Türkiye eski Millî Eğitim bakanlarından Yusuf Hikmet Bayur’un (1891-1980) bir kitabında(3) verilen 800 bin Ermeni, 500 bin Müslüman (4) ve 200 bin Rum’un Türkiye’de ölmüş olması iddiası mantıklı bulunuyor. Yüz binlerce Ermeni, Rum ve Asurî’nin öldürdüğünü kabul eden ya da en azından mantıklı bulan, hatta çok daha açık konuşup doğrudan bilinçli kıyımı kabul eden daha fazla devletli kaynak gösterilebilir, bu kaynaklarda değişen tek şey öldürülen insanların kaç yüz bin olduğu tartışmalarıdır. Yusuf Halaçoğlu’na kalsa, tehcir edilen Ermeni sayısı 413.067, ölen Ermeni sayısıysa 56.610’dur, o ayrı (5) (6). Ermenilerin fikri ise bilindiği üzere soykırımda bir buçuk milyon Ermeni’nin öldürüldüğü yönündedir. Çeşitli kesimlerin verdiği başka başka sayılar da söz konusu.
Ben de size iki ayrı dönemden, iki ayrı rakam vereyim; 1914 nüfus sayımına göre -Rus işgalinde olan Kars ve Artvin çevresi hariç- Türkiye toprakları içinde 1.277.500 Ermeni vardı (7) (8). Ancak 1927 yılında yapılan genç Cumhuriyet’in ilk nüfus sayımı sonuçlarına göreyse ülkede Ermenice bilen kişi sayısı yalnızca 64.745!
Bir arpa boyu yol ya da AKP hükümetinin bakışı
Başımızda bulunan ve kendi iddialarına göre Türkiye tarihinin en demokrat ve ezber bozan yönetimi olan hükümete göre Ermeni soykırımı filan safsata. Gerçekleştirilen şey yalnızca güvenlik kaygısı kaynaklı bir ihtiyaçtan ileri gelen bir zaruret ve bunun adı da tehcirdir (9). Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Fransa’nın Ermeni soykırımını reddedenlere cezâ öngören yasayı kabul etmesinden sonra tekrar duymaya başladığımız bu sözler, bize yüz senelik tanıdıktır elbet. Yani ortada T.C. adına değişmiş olan hiçbir şeyin, gelişmiş olan hiçbir söylemin olmadığı açık. Başbakan Erdoğan’ın bir de o günlerde yaptığı bir konuşmasında kullandığı bir laf vardı ki, Demirel’in ünlü “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” lafından daha da tuhaf. En azında Demirel, sağcılar cinayet işlemiyor dememiştir, sadece “bana dedirtemezsiniz” demiştir. Erdoğan ise, “bizim tarihimizde katliam yoktur !” d
iyerek daha bir zıt ve inat yumağı yere çivilemişti kendini. Yani Başbakan dese ki “bana ‘bizim tarihimizde katliam var’ dedirtemezsiniz”; o zaman yine anlayacağız… Yok, anlayacaktık daha doğrusu, ama artık onu da anlayabilecek durumda değiliz. Çünkü Başbakan, daha “tarihimizde katliam yok” demeden kısa bir süre önce, bu meseleler henüz ortada yokken, “Dersimdeki katliamdan dolayı özür diliyorum” gibi bir şey söylememiş miydi, kerhen de olsa? Başka sorum yok… Meseleyi hem tarihçilere bırakalım deyip; hem de tartışmanın önünü ön kabullerle tıkayan (10), bilimsel ve tarihsel hiçbir dayanak olmadan atıp tutan, yani meseleye dair savunmalarında bir kaynağa değil de, kabule dayananlar için çelişki yaşamın doğal akışının bir cilvesi.
Son söz
Mesele ne “olan oldu” diyerek; ne de -Ermeniler için konuşuyorum- “onları asla affetmeyeceğiz !” diye günbegün bilenerek çözülebilir. Mesele Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni halkından özür dilemesi meselesine de kilitlenmemeli. ABD Yerlilerden, Fransa Cezayir’den, Almanya Yahudilerden özür diledi de ne oldu? Ölenler mi geri geldi, geride kalanlar mı çok güzel şeyler elde etti yoksa katliamı yapan devletlerin karakterleri mi değişti? Türkiye bugün hırçınlaşıp, “soykırımı kabul etmiyoruz” der, yarın işine gelir kabul eder. Dersimle ilgili devlet cephesindeki son çıkışları ya da yirmi dört saat Kürtçe yayını daha birkaç sene önce kaç kişi geleceğin muhtemel gelişmeleri olarak görebilirdi ki? Ama bunlar oldu. Belki Ermeni soykırımı da tanınır, belli mi olur, bir burjuva devlet ilkelere göre değil, çıkarlara göre hareket eder.
Bizim meselemiz bunlar değil. Bizim meselemiz bize dayatılan tüm tartışmalardan ve gündemlerden sıyrılıp, kendi tartışmalarımızı ve gündemlerimizi koymak. Bu tartışma ve gündem konuları da geçmişin acılarının ortakça omuzlanması ve yeniden kardeşleşip ortak mücadele bilinci, iradesi ve doğrultusu olmalı. Sadece 1915 olayları değil, Pontus Rum mücadelesi dâhilinde yapılanları, Asurî (Nasturî, Süryanî, Keldanî) katliamını, Alevîlere yüzyıllardır yapılan işkence ve tarifsiz zulümleri, Kürtlere özgür bir halk olamamaları için hâlen çektirilenleri, Yahudilere İkinci Paylaşım Savaşı’nda yapılan rezil ezâyı, muhalif Çerkeslerin sürgününü de unutmamalıyız… Hayır, Yezidîlere, Çingenelere yapılanları da, okulda Lazca konuşan çocukların sıra dayağına çekilmesini de akıldan çıkarmamalıyız. Hayır, “Ermenileri Kürtler katletti” deyip, iki mazlum halkı birbirine düşman etmeye çalışanlardan daha gür çıkmalı sesimiz. Kesenin kim olduğu mu önemli, yoksa katilin ardındaki devlet aklı mı? Sesimiz “Ermeniler de kesti” diyenlerden de yüksek çıkmalı ki anlatabilelim, devletin kudretiyle, çetenin nefretinin eşdeğer sonuçlar doğuramayacağını.
Ama tüm bu yaşananlar bizim kardeşliğimizin önüne set örmüyor, tersine bizi eziyet çukurlarında dövüp, lime lime edenlere karşı müşterek karşı koyuşun yolunu açıyor. Hiçbir acıyı unutmayalım evet. Ama acılarımız kınlarından çıktığında dostu değil, düşmanı yaralamalı. Eğer dosta saplanırsa kinin hançeri ve paylaşmaktansa, yarıştırırsak acılarımızı, daha sayamayacağımız kadar çok “büyük felaket” (11) eksik olmayacaktır başımızdan.
İsmail Güney Yılmaz
Notlar:
(1) Burada kastım sivil ölümlerdir.
(2) http://www.ercisnet.com/konuk-yazar-sevan-nisanyan-kestik-ama-ermeniler-de-kesti-y1324.html
(3) Bayur, Yusuf Hikmet; Türk İnkılap Tarihi, cilt III, 1914-1918, Genel Savaş, IV Savaşın Sonu;sf: 787;TTK Basımevi; Ankara;1991
(4) Sayı gerçekten bu kadar mı bilmiyorum ama bu Müslüman ölümlerinin elbette ki pek azının sorumlusu Ermeniler. O dönem ülke emperyalist devletlerin işgali altındaydı ve gaddar bir savaş yaşanıyordu. 1. Emperyalist Savaş döneminde Osmanlı’nın ölenler bir yana, sırf verdiği esir asker sayısı (İngiltere, Rusya, Fransa, Romanya ve İtalya’ya) 250 bin civarıydı.
(5) Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2001.
(6) Halaçoğlu’nun iddiasına göre Ermenilerin çoğu bölgedeki Müslüman halka sığınıp, karışarak kimliklerini gizleyerek ya da unutarak yaşamlarını sürdürmektedir. Halaçoğlu’nun iddiası fantastik olsa da, Alevî Zaza ve Kürtlerce himaye edilmiş -özellikle çocuk ve kız- Ermenilerin de olduğunu bir vaka olduğunu belirtelim.
(7) Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Y. 1987, s. 142
(8) Dönemin Ermeni Patrikliğinin rakamlarına göre bu sayı 1.914.000’dir. kaynak: Raymond H. Kevorkian and Paul B. Paboudjian, Les Arméniens dans l’Empire Ottoman à la vielle du génocide, Ed. ARHIS, Paris, 1992
(9) “Tehcir” dendiğinde Allah rızâsı için “güvenlik sorunu olmayan” bölgelerden de Ermenilerin sürüldüğünü hatırınızdan çıkarmayın!
(10) Olayın bu noktasında Hacettepe Tarih’te okuduğum Beytepe yıllarımı hatırladım. Okulun daha ilk zamanlarıydı, hocalardan biri ödev vermişti Ermeni iddialarıyla ilgili, fakat “Ermeni soykırımı vardır” diyemeyecektik. Ben de ödevi yapmadım, zaten bir sonraki sene ikinci dönem daha başlamadan “burası fos ” deyip okulu bıraktım.
(11) “Büyük Felaket” (Ermenice: Մեծ Եղեռն, okunuşu: metz yeğern). Ermeniler 1915’i böyle anarlar.