Bu yazı DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından, Şubat ayında düzenlenen Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu toplantısında dağıtıldı. Renault işçilerinin Türk Metal’e karşı ayağa kalkarak işyerlerini işgal etmesi ve ardından işveren-polis-Türk Metal-faşist ittifakının işçilere karşı saldırıya geçmesi vesilesiyle, Türkiye’de sarı sendikacılığın simge örgütü Türk Metal çetesine ilişkin bu kapsamlı yazıyı okurun ilgisine sunuyoruz. (Sendika.Org’un notu) Türk Metal […]
Bu yazı DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından, Şubat ayında düzenlenen Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu toplantısında dağıtıldı. Renault işçilerinin Türk Metal’e karşı ayağa kalkarak işyerlerini işgal etmesi ve ardından işveren-polis-Türk Metal-faşist ittifakının işçilere karşı saldırıya geçmesi vesilesiyle, Türkiye’de sarı sendikacılığın simge örgütü Türk Metal çetesine ilişkin bu kapsamlı yazıyı okurun ilgisine sunuyoruz. (Sendika.Org’un notu)
Giriş
Türkiye’de önemli bir siyasal süreç yaşanıyor. Kısaca devletin yeniden yapılandırılması olarak adlandırılabilecek bu süreç gerek uluslararası alanda gerekse ülke içindeki yaşanan dinamiklerin etkisiyle çok uzun yıllardır ülke yönetiminde hakim olan yapılanmaların iktidar bloğu içindeki konumlarının yeniden belirlenmesi, kimi grupların tasfiyesi ile yol alıyor.
Küresel ekonomiyle 1990’lı yıllarla yoğunlaşan eklemlenme sürecinin ülke içindeki sermaye grupları arasındaki dengeleri değiştirmesi, Avrupa Birliği ile gelişen ilişkiler eski siyasal rejimin yeniden yapılandırılması girişimlerine destek veren belli başlı olgular olarak öne çıkmaktadır.
Bu çerçevede “demokratikleşme” adı altında başta silahlı kuvvetlerin iktidarla olan ilişkilerinin yeniden kurgulanması olmak üzere yeni koşullara ayak direyen devlet içindeki kimi gizli yapılanmaların tasfiyesi çok sayıda gözaltı ve tutuklamalarla birlikte ilerlemiştir.
Ergenekon davası diye bilinen süreç esas olarak “arınma ve temizlenme” operasyonu olarak topluma sunulmuştur. Bu dava sürecinde silahlı kuvvetlerin çok sayıda mensubunun (görevde olan ve emekli olanlar) tasfiye harekatına karşı sivil uzantıları aracılığıyla sürece karşı direnme çabası içinde oldukları ortaya çıkmıştır.
Bu sivil ayaklardan bir tanesi ise Türk Metal sendikasıdır. Türk Metal sendikasının eski genel başkanı olan Mustafa Özbek operasyonlar çerçevesinde tutuklanmış, Ergenekon diye adlandırılan bu örgüte mali destek verdiği ve kimi yatay örgütlenmelerde (Türkiyem Topluluğu gibi) birlikte görev aldıkları ortaya çıkmıştır.
Özbek’in tutuklanmasının ardından uzun yıllar birlikte görev yaptığı yönetim kurulu kendi içinde yeniden görev dağılımı yapmış ve eski genel sekreter Pevrul Kavlak’ı genel başkan olarak belirlemiştir.
Pevrul Kavlak yönetimi ilk aşamada geçmişi oldukça net ifadelerle savunurken zaman içinde bu politikayı terk ederek geçmişle olan tüm görünür bağlarını yok etmek için çaba harcamaya başlamıştır. Temel iddiasını Türk Metal’in eskisi gibi olmadığı, değiştiği söylemine dayandırmıştır. Bu faaliyetini özellikle uluslararası sendikal örgütler düzeyinde yoğunlaştırmıştır. Küresel sendika federasyonlarının birleşme süreci içinde olmasını ve Türk İş konfederasyonunun yönetiminde önemli bir pozisyon tutmasını bir fırsat olarak değerlendirmekte ve üyelik talebini sıklıkla yenilemektedir.
Türk Metal’in değişiminden en çok Türkiye’deki metal işçileri mutlu olurlar. Gerçi ortada bir değişim söz konusudur ancak bu değişim hiçbir şekilde sendika için demokratik mekanizmaların işleyişiyle gerçekleşen bir değişim değildir. Değişim devletin yeniden yapılandırılma sürecinde devlet yapılanması içinde yine bağımlı bir pozisyon tutma biçiminde bir değişimdir.
Uluslararası sendikal hareket Türk Metal’in değişimi konusunda kuşkusuz önemli roller oynayabilir. Ancak unutulmaması gereken nokta, Türk Metal üyelerinin zorlamadıkları bir dönüşümün kendisini yeniden yapılandırma sürecine uyarlamaya çabalayan bir yapıyı kurtarmakla aynı anlama geleceğidir.
Küresel sendika federasyonları “önce üyelik sonra dönüşüm” yaklaşımı yerine, “önce dönüşüm sonra üyelik” yaklaşımının daha doğru olacağını bilmek zorundadırlar.
Birincil yaklaşım kökeni itibariyle işçilerin devletten ve sermayeden bağımsız örgütlenme ve mücadelesini engelleme işleviyle donatılmış bir yapının uluslararası sendikal hareket nezdinde meşrulaştırması sonucunu doğuracaktır ki bu kabul edilemez.
İkinci yöntem ise Türkiye’deki metal işçilerinin sendikalarını aşağıdan yukarıya dönüştürebilmelerine küresel sendika federasyonlarının destek vermesi anlamına gelecektir ki bu uluslararası dayanışmanın kendisidir.
YIL 2009: Özbek’e övgü
22 Ocak 2009 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti hükümetini silah yoluyla devirmek suçlamasıyla yürütülen Ergenekon soruşturması kapsamında Türk Metal sendikası genel merkezi, genel başkan Mustafa Özbek’in evi, sendikanın mali açıdan desteklediği ve M. Özbek’in oğlu tarafından yönetilen Avrasya televizyonuna baskın yapıldı. Mustafa Özbek dışında sendikanın Genel Başkan Yardımcıları Pevrul Kavlak, Mecit Hazır, Genel Sekreteri Muharrem Aslıyüce, ve eski Genel Mali Sekreteri Süleyman Erdinç gözaltına alındılar. Özbek dışındakiler 25 Ocak tarihinde serbest bırakıldılar.
Dönemin genel başkan yardımcısı Pevrul Kavlak yaptığı basın toplantısında şunları söyledi:
“Türk sendikacılığının planlı ve programlı bir şekilde yoğun saldırılara maruz kaldığı bir dönemin içinden geçiyoruz.
(…) Emperyalist çevreler, (…) kendilerine ‘kukla’ olacak örgütler ve sendikalar oluşturmaya hız vermişlerdir.
(…) Kuklalaşmış sendikal hareketin kokuşması ve zaman geçtikçe kullaşması kaçınılmazdır.”
P. Kavlak, genel başkanlarının tutuklanmasını emperyalist güçlerin kukla örgütler yaratma çabalarının sonucu olduğunu, kendilerinin işçi haklarını savunmak için mücadele vermeye hazırlanırken ABD ve hükümet eliyle yaratılmak istenen korku imparatorluğu projesinin bir parçası olarak değerlendirmekteydi. Buna ek olarak 600 binin üzerinde işçinin işten çıkarıldığı, 15-16 bin Türk Metal üyesinin işten çıkarıldığı bir dönemde bunların gerçekleştiğinin altını çizmekteydi.
“(…)
Bu çerçevede ülkemizdeki her türlü illegal faaliyetin altında ve arkasında Amerika’nın parmak izi vardır.
Amerika’nın demokrasi anlayışı, kendi çirkinliklerinin ve haksızlıklarının dile getirilmesine izin vermez.
Böyle olduğu için Türkiye’de Bağımsızlık bayrağını taşıyan çevrelere karşı, Türk halkının en güven duyduğu çevreler tarafından başlatılan sindirme harekatı, yavaş yavaş inşa ettiği korku imparatorluğunun bir bireyi haline getirdiği insanlarımızı Amerikancı olmaya zorlamaktadır.”
P. Kavlak, tutuklu genel başkanlarına büyük bir bağlılık göstermekte onu Türk sendikacılık hareketinin duayeni olarak adlandırmakta ve tutuksuz yargılanmasını talep etmektedir.
“Mustafa Özbek,
Türk Metal sendikasının Genel Başkanı ve metal işçilerinin de lideridir.”
Mustafa Özbek Türk sendikacılığının duayenidir.
Türk Metal Sendikası’nın bundan yıllar önce 14 bin üyesi olan küçük bir kuruluş olmaktan çıkarıp, bugün dünyanın en büyük ve en güçlü sendikalarından biri haline getiren O’dur..
Eğer bugün reel sektörde çarklar korkusuz ve sorunsuz dönüyorsa, bunda Mustafa Özbek’in uzlaşma ve diyalogu esas alarak inşa ettiği çağdaş sendikacılığın rolü büyüktür.
Türkiye’nin Doğu Bloku ve Avrasya coğrafyasında siyaseten yalnızlığa mahkûm edildiği dönemlerde, bu coğrafyalardaki sendikaları emperyalizme karşı bir araya getiren ve güçlü bir sendikal dayanışma oluşturan; genel başkanımız ve liderimiz Mustafa Özbek’tir.
(…)
Bizler, Türk Metal Sendikası Genel Merkez Yönetic
ileri olarak, genel başkanımız Mustafa Özbek’in bizden istediği şekilde dimdik ayaktayız..
Genel başkanımızın bize aşıladığı düşüncelerle sendikal hedeflerimize ulaşmak için yolumuza devem edeceğiz”
Mart 2011: Başbakana övgü
2009 yılının Ocak ayında tutuklu genel başkanlarının arkasında duran, yaptığı basın açıklaması ile üstü örtülü de olsa hükümeti “korku imparatorluğu yaratmakla”, toplumu sindirmekle suçlayan P. Kavlak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü toplantısını 7 Mart tarihinde kendi tesislerinde yaptı. Toplantıya başbakan Tayyip Erdoğan’ı da davet etti. 8 Marttın 7 Martta kutlanmaya başlamasının nedeni ise 7 Mart’ın başbakanın doğum günü olmasıydı. Yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:
“Bugün 7 Mart 2011. Türk Metal için bugün iki açıdan önem taşıyor. Bundan sekiz sene önce, 9 mart 2003 tarihinde yapılan ara seçimlere katılarak milletvekili seçilen Sayın Başbakanımız bizleri kırmamış ve yaptığımız davete icabet ederek ilk defa şeref misafirimiz olmuştur…
İstikrar konusunda ülkemizi darboğazdan kurtardınız, ekonomiye canlılık kazandırdınız. Ayrıca AB süreci başta olmak üzere dış politikada Türkiye’yi yok saymaya çalışanlara karşı kararlı tavır sergilediniz. Böylece Türk halkının teveccühünü kazandınız…
Bu ülkede felaket tellallığı yapanlar var. Onları ibretle gözlüyoruz…
Kurultayımıza katılarak bizleri onurlandırdınız. Zat-ı alinize teşekkür ediyorum.”
Günün gazetelerinde yer alan haberlere göre, salona doldurulan kadınların ellerine talimatlar verilmişti ve talimatlarda şunlar yazılıydı:
“Sloganlar üçer defa atılacaktır. Her slogan bitiminde alkış tutulacaktır. Başbakan (kürsüye) çıkınca atılacak slogan:
Millet devlet, sana emanet.”
Mustafa Özbek’in genel başkanlığı döneminde sendikanın finanse ettiği Avrasya televizyonunda program yapan gazeteci Emin Çölaşan bu toplantı üzerine şunları yazıyordu:
“Tayyip’in yüzü gülüyordu. Ergenekon davası işe yaramış, Türk Metal Sendikası’nı devşirme-ele geçirme operasyonu da başarıyla tamamlanmıştı!
Hiç kimse bundan sonra “Yaa arkadaş, insanların ve kuruluşların sesi niye çıkmıyor? Biz nasıl tavuk toplum olduk, bunun nedenleri nedir? Kurumlar nasıl korkutulup sindiriliyor ve sonra ele geçiriliyor” diye sormasın!
İşte size somut bir örneği yukarıda verdim.
180 derece döndürülen, AKP’nin kucağına düşürülen Türk Metal Sendikası!
Nereden nereye!.. En ağır Tayyip karşıtlığından “Millet devlet, Tayyip’e emanet” diye slogan attırmaya!
Ayıptır diyeceğim de, artık hiçbir şey diyemiyorum.”
Pevrul Kavlak’ın “biz değiştik” lafı bu açıdan bakıldığında hiç de yanlış değil. Tutuklanmasının ardından Özbek’e sendikacılığın duayeni yaftasını yapıştıran Kavlak, genel başkan olmasının hemen ardından genel merkez binasında bulunan tüm Özbek resim ve büstlerini kaldırıyor, Özbek’e yakın bilinen sendika çalışanlarını ve yöneticileri sendikadan tasfiye ediyor ve hızla AKP iktidarına övgüler düzmeye başlıyordu.
Tarihsel Köken: Türk Metal’i kim kurdu?
Türk Metal’de bir değişim olup olamayacağını anlamak için Türkiye sendikacılık hareketinin yakın dönem tarihi hakkında bilgi sahibi olmak gereklidir.
Şu an yürürlükte olan sendikal yasalar 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından, seçilmiş parlamentonun olmadığı, DİSK ve bağlı sendikaların kapatıldığı ve sendikal faaliyetlerin askıya alındığı bir dönemde çıkarılmıştır.
Türk Metal’in kökenleri 1963 yılına gitmektedir. O günkü yasal mevzuata göre federatif tipte bir yapılanma olan Türk Metal federasyonu, 1973 yılında yasal zorunluluk nedeniyle işkolu sendikası biçiminde yeniden kuruluş yapmıştır. Bu kuruluş sürecinde federasyona bağlı olan sendikalardan önemli bir kısmı kendileri de işkolu sendikası olarak örgütlenmişler, dolayısıyla yeni sendika işkolunun küçük sendikalarından biri olarak kalmıştır.
Kendi belgelerine göre 1973-80 aralığında toplam üye sayıları 14 bin civarındadır. Yine kendi belgelerine göre 1986 yılında üye sayıları 130 bine ulaşmıştır.
Türkiye’de 1980-1983 arasındaki dönemde sendikal faaliyetler askıya alınmıştır. Metal işkolunun en fazla üyeye sahip olan sendikası DİSK’e bağlı Maden İş askeri yönetim tarafından kapatılmıştır. Toplu iş sözleşmeleri Yüksek Hakem Kurulu tarafından 1981-1984 yıllarını kapsayacak biçimde bağıtlanmıştır.
Metal işkolunun Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanan toplu iş sözleşmelerinde Türk Metal üyelerinin olduğunu işyerlerinin sayısı 24, Maden İş sendikasının örgütlü olduğu işyeri sayısı 109’dur. Bu 109 işyerinin büyük çoğunluğu bir gece de Türk Metal sendikasına geçirilmiş ve bugün de hala onun bünyesinde bulunmaktadır.
Bu üye transferi çok özel bir operasyonla gerçekleşmiştir. Sendikalar ve toplu sözleşme yasaları 1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Üyelik, yetki prosedürü ile ilgili maddeler bugüne kadar değişmeden gelmiştir. Peki nasıl olmuştur da Maden İş’in üyeleri, Türk Metal’e transfer edilmiştir?
Dönemin önde gelen köşe yazarlarından Teoman Erel bu süreçle ilgili Milliyet gazetesinde gözlemlerini şöyle aktarmıştır.
“Maden-İş, faaliyeti durdurulmuş vaziyettedir. Türk Metal ise açıktır, sendika faaldir. Ve de bir hayli sabırsız. Türk Metal şunu istiyor: yasa değişiklikleri hemen tamamlansın ve örgütlenme dahil sendikal yaşam derhal normale dönsün. Eğer madeni eşya işkolunda diğer sendikal örgütlenmeler imkan tanınmadan yasa değişiklikleri tamamlanır ve hemen yürürlüğe sokulursa, kapılar Türk Metal’e açılıp ötekine kapatılmış olacaktır.” (Teoman Erel Milliyet 23 Şubat 1982)
Maden İş’in kapatıldığı, yöneticilerinin tutuklu olduğu bir dönemde yasa yürürlüğe girmiştir. Ama yasaya ek bir madde konulmuştur. Bu maddeyle üyelikte noter şartı kaldırılmış, toplu iş sözleşmesi yetkisi için gerekli olan yüzde 50 artı 1 çoğunluğun tespitinde sendikaların işyerlerinde ilan edecekleri listelerin esas alınacağı düzenlemesi getirilmiştir.
Daha önce kapısının önünden bile geçemediği işyerlerinde Türk Metal yetkili yapılmıştır çünkü MESS (Metal Sanayicileri Sendikası) üyelerine işyerinde çalışanların isim listelerinin ve sigorta sicil numaralarının Türk Metal yetkililerine verilmesi talimatını göndermiştir. Böylelikle 14 bin üyeli sendika işkolunun en kalabalık sendikası koltuğuna oturtulmuştur.
Bu tarihsel gerçek, Türk Metal’in devlet ve sermaye tarafından “kurulmuş” bir sendika olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tarihsel gerçek aynı zamanda 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi ile işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin bizzat devlet ve sermayenin denetimi altındaki “sahte” sendikal örgütlerle denetim altına alınmasının en çarpıcı örneğini oluşturmaktadır.
Bu durum aynı zamanda, Türk Metal’in devlet ve sermaye tarafından gerçek sendikalara karşı niye bir mevzi gibi korumaya alındığının ve Birleşik Metal İş’in çok sayıda işyerinde karşılaştığı sermaye-sarı sendika saldırılarının da yanıtıdır.
Diğer taraftan bu tarihsel gerçek bu sahte yapının ha deyince değişemeyeceğinin de en açık kanıtıdır. Bu yapının değişimi çok güçlü bir işçi mücadelesi olmaksızın ve bu mücadele uluslararası sendikal hareket tarafından desteklenmedikçe mümkün değildir.
30 yıldır ödenemeyen diyet.
Türk Metal’in 30 yıl önce askeri yönetim ve ser
maye tarafından “kuruluşu” ile bugün Türkiye’de mevcut yasal düzenlemelerin ILO ilkelerine aykırı biçimde özü korunarak “değiştirilmesine” verilen destek bir sürekliliği ifade ediyor.
Sendikalar ve toplu sözleşme yasaları ile ilgili değişiklik talepleri gerek uluslararası sendikal hareketin gerekse gerçek sendikaların sürekli gündemindedir.
Türkiye Cumhuriyeti çeyrek asırdır bu talepleri görmezden gelmekte, ertelemekte ve geçiştirmektedir. Devletin bu tavrının arkasında 12 Eylül darbesi ile sendikal alanda yapılan düzenlemelerle palazlanan, sendika tekellerinin desteği vardır.
Şu anda parlamentoya gönderilen yeni yasa tasarısının başına gelenler bunun bir kez daha açıklıkla ortaya koymuştur. Tasarı parlamentoya gönderilmeden önce Türk İş yönetimi başbakandan randevu talebinde bulunmuşlar yapılan görüşmenin ardından tasarının bakanlar kuruluna geldiği halinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Bakanlar Kuruluna ilk gelen taslakta yüzde 0,5 olan işkolu barajı yüzde 3 oranına çıkarılmıştır. Yine sendika temsilcilerine güvence getiren düzenleme bu görüşmenin ardından tasarıdan çıkarılmıştır. Grev yasakları görüşmenin ardından genişletilmiştir.
Türk İş yönetimi ve yanında saf tutan sendikalar tasarıyla ilgili yaptıkları basın açıklamalarında işkolu ve işyeri barajlarını açıkça savunmaktadırlar. Buna ek olarak istifada noter şartının kalkmaması için 2 işveren örgütü TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) ve TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) ile birlikte parlamento da lobi faaliyeti yürütmektedirler.
Bütün bunlar 30 yıl önce kendilerine lütfedilen sendika tekeline karşı şükran duygularının sunulmasından başka bir şey değildir.
Türkiye’de özgür ve demokratik sendikal düzenlemeler, bu gerici yapıya karşı mücadele edilmedikçe gerçekleşmeyecektir.
Ergenekon örgütü ile ilişkiler
Son yıllarda Türkiye kamuoyunda adı Ergenekon olarak bilinen ancak 2. Dünya Savaşı sonrasında pek çok ülkede gizli faaliyetleri bilinen ve süreç içinde açığa çıkarılan Gladio, Kontrgerilla’dan başka bir şey olmayan bu örgütle Türk Metal’in ilişkileri şaşırtıcı değildir.
Türk Metal de 4 yıl boyunca Mustafa Özbek’in vekilliği yapan Mahmut Taşdemir, basın yayın organlarına yaptığı açıklamalarda sendika genel merkezinde JİTEM (Jandarma İstihbarat Teşkilatının) toplantılarının yapıldığını iddia etti. Taşdemir şöyle diyordu:
“JİTEM’in birçok toplantısı sendikanın genel merkezinde kapalı salonda yapılırdı. Gelenlerin tümü sivil kıyafetli olurdu. Ancak birbirlerine hitaplarından subay olduklarını anlıyorduk. Bu kapalı toplantılarda kararlar alıp uyguluyorlardı. 2005’ten sonra mevcut hükümet aleyhinde kararlar alınıp uygulamaya konmaya çalışılırdı. JİTEM’cilerin toplantılarındaki harcamalar sendikanın bütçesinden karşılanırdı.”
JİTEM diye adlandırılan örgüt uzun yıllardır devlet tarafından kabul edilmedi. Ancak son süreçte bizzat kurucuları JİTEM’in varlığını kabul ettiler. Bu örgüt özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde işlenen faili meçhul cinayetlerin sorumlu olarak biliniyor. En son Diyarbakır’da eski JİTEM karargahının bahçesinde yapılan kazılarda 40’a yakın insanın kemikleri bulundu.
Bu bir iddia diye geçiştirilebilir belki ama başka pek çok bilgi de mevcut. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk kurucu başkanı olan ve geçenlerde ölen Rauf Denktaş’ın Türk Kontrgerillasına bağlı olarak çalıştığı belgeleriyle ortaya çıkmış durumda. Bu Rauf Denktaş, bir taraftan Türk Metal’in Kıbrıs’taki faaliyetlerine Avrasya televizyonuna frekans verilmesi, Türk Metal’in eğitim amacıyla kullandığı otelin ve arazilerin satın alınmasında mali kolaylık sağlanması biçiminde destek oldu diğer taraftan bugün Ergenekon davasından tutuklu bulunan ve yargılanan kimi emekli paşalarla ve Özbek’le birlikte “Türkiyem Topluluğunu”nun kurucusu oldu.
Türkiyem Topluluğunun kuruluş bildirisi faşizan görüşlerle dolu, ülkenin bölünmek ve parçalanmak istendiğini, bunun içteki uzantılarına karşı halkı mücadeleye çağıran, silahlı kuvvetlerin yıpratılmaya çalışıldığını vurgulayan, direnişin meşru olduğunu iddia eden bir bildiriydi.
Kıbrıs aynı zamanda Uluslararası Avrasya Metal İşçileri Federasyonu’nun kurulduğu yer oldu. Uluslararası Avrasya Metal İşçileri Federasyonu’nun kuruluşu 1994 yılıdır. O dönem Türk Metal IMF üyesidir ve Moldova, Beyaz Rusya, Ukrayna gibi ülkelerin metal sendikaları Türk Metal’den IMF üyeliği için aracılık etmesini isterler, IMF bu yapıların demokratik sendika ilkelerine bağdaşmadığını öne sürerek üyelikleri reddeder.
Bunun üzerine Uluslararası Avrasya Metal İşçileri Federasyonu Türk Metal öncülüğünde kurulur ve Özbek o tarihte kuruluş gerekçesini şöyle açıklar: “IMF, Avrasya metal işçilerinin yüzüne kapılarını kapadığına göre, biz de birleşip, yeni bir milletlerarası metal kuruluşunu meydana getirebiliriz.” Dolayısıyla UAMİF, IMF alternatifi bir yapılanma olarak kurgulandı.
İşin dikkat çekici tarafı UAMİF o dönem Avrasya adıyla kurulan pek çok yapılanmadan bir tanesidir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından bölgeye yönelik uyguladığı devlet politikası çerçevesinde merkezi Türkiye’de bulunan çok sayıda “dernek”, “sivil toplum” örgütü –eğitimcilerden tekvandoculara kadar- kuruldu. 1992 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan kararname ile Dış işyeri bakanlığına bağlı olarak kurulan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) devletin bu alandaki faaliyetini yürütmek için özel olarak oluşturuldu. Mevcut MİT başkanının bu kurumda başkanlık yapması da bu alana yönelik devlet politikasının ne kadar temel olduğunu ortaya koyan bir başka olgudur.
UAMİF’in kuruluşu ile birlikte IMF ile ilişkiler de bozuldu. Türk Metal para sıkıntısı yaşamamasına rağmen IMF aidatlarını ödememeye başladı ve 2001 yılında Sidney’de yapılan IMF Merkez Komite toplantısında aidatlarını ödemediği gerekçesiyle üyelikten çıkarıldı.
Ergenekon ya da Kontrgerilla ile ilişkiler bununla sınırlı kalmadı. Sendikanın kasasından 112 milyon doların usulsüz biçimde başta Ergenekon örgütü olmak üzere pek çok yasadışı yapılanmaya aktarıldığı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) raporuyla tespit edildi ve bu rapor Ergenekon davasının eki yapıldı.
Sözkonusu rapora göre, sendika bütçesinden sendika faaliyetleri ile ilgili olduğu düşünülen tutarlar dışında 165.320.672 TL, 100.000 euro ve 173.100 ABD dolarının çeşitli şahıs ve kuruluşlara nakit, çek, EFT ve havale aracılığı ile ödendi.
Yine rapora göre Özbek’in ailesine mensup kişilere 1999-2009 döneminde 5.777.211 TL, 3.978.576 dolar, 46.000 mark, 250,970 euro, 349.070 pound olmak üzere toplam 13.351.969 TL ödendiği belirtildi. Bu paradan ayrıca Özbek’in akrabası, aynı zamanda Türk Metal Sendikası Gebze Şubesi başkanlığı da yapan Şeref Özcan’a, 2.258.643 TL ödeme yapıldığı tespit edildi.
Türk Metal Sendikası tarafından yapılan para transferlerinin 1.107.189 TL’lik ve 173.100 dolarlık kısmının Grand Avrasya Hotel, Pevrul Kavlak ve Mecit Hazır’a aktarıldığı belirlendi.
Bu soruşturmayı başlatan süreç sendikanın 15 yıllık Manisa şube başkanının 2008 Ekiminden görevden alınmasıyla başladı. Görevden alınan şube başkanı M. Ali Özaltın, davaya esas teşkil edecek iddialardan oluşan dosyayı cumhuriyet savcılarına verdi. Özaltın ilk basın açıkla
masında “Toplu sözleşmelerde işçiler adına bir takım kararlar almamız istendi. Televizyonlara reklâm adına bir takım işler yapılmaya çalışıldı.” diyerek elinde başka belgeler olduğunu yargıya gideceğini söyledi. Şube başkanın söylemeye çalıştığı, toplu iş sözleşmesi devam eden işyerlerinin işverenleriyle yapılan özel görüşmelerde sendikanın televizyonu diye bilinen Avrasya Televizyonu’na reklam verilmesi koşuluyla toplu iş sözleşmelerinin işçilerden habersiz imzalanmasıydı. Gerçekten de televizyona verilen reklamların tamamı Türk Metal’in örgütlü olduğu şirketlerin reklamlarıydı.
Özaltın bunun dışında yolsuzluk iddialarında bulundu: “”Bu, trilyonların havada uçuştuğu bir olay. Belki 15-20 yılın en büyük skandalı. Mesela sendikamıza ait bir binayı, kendi taşeron firmasının patronuna satış gösteriyor. Oradan da şu anda oğlunun yönetim kurulu başkanlığı yaptığı ART’ye satılıyor. Satış bedeli olarak da komik bir meblağ gösteriliyor. Böylece sendikanın malı, ART’ye peşkeş çekiliyor. Ayrıca ART kurulurken sendikadan ciddi paralar aktarılmış.” diyor. Özaltın, ulusalcıların kurduğu ‘Türkiyem’ grubunun tamamen Türk Metal tarafından finanse edildiğine dikkat çekiyor.” (Vatan 8 Ekim 2008)
Bu iddialar dosyalar birlikte savcılıklara iletildikten sonra Türk Metal ve yönetimi Ergenekon davası kapsamına alındı. Bu aşamada savcıların isteğiyle sendika gelir ve harcamaları BDDK tarafından denetlendi ve harcamalarda usulsüzlük yapıldığı raporlandı. Bunun üzerine Bursa ve Manisa’da Türk Metal üyesi işçiler mahkemelere başvurarak 112 milyon doların akibetini sordular. Konu Ergenekon davasının içinde yer aldığı için yerel mahkemeler dosyaları işleme koymadılar.
İşin siyasi tarafı bir tarafa 112 milyon dolar gibi bir paranın usulsüz biçimde harcandığının ortaya çıkması, kişisel servet kaynağına dönüştürülmesi Türkiye yasalarına bir sendikanın yönetimine işten el çektirmek için yeterli. Sürecin zamana yayılması ve bu suçlamaların olduğu yönetimde yer alanların yönetimde yer almaya devam ederken siyasal iktidar karşısındaki tutumlarını 180 derece değiştirmeleri akla bir tek şey getiriyor: dosyalar karşılığında siyasi iktidarla gizli bir anlaşma yapıldı.
MESS’le ortak proje ve eğitimler
MESS’le Türk Metal arasındaki işbirliği 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü dönemine kadar uzanıyor. Türk Metal bizzat MESS tarafından palazlandırılan, işçilerden gelen en ufak tehdit karşısında kıskançlıkla korunan bir yapılanma.
Devletin yeniden yapılandırılması süreci ve bununla bağlantılı olarak Türk Metal’i bitirecek belge ve bilgilerin ortalığa saçılması bu ikiliyi aralarındaki ilişkiyi daha inceltilmiş biçimlerde sürdürmeye yöneltti.
Bugün itibariyle çok sayıda binlerce avroluk projede proje ortaklığı yürütüyorlar. Eğitim çalışmaları ortak yürüyor. Türk Metal üyelerini kendi tesislerinde bir araya getiriyor MESS’le birlikte metal işçilerini “eğitiyorlar”.
Ortaklıklarını son aldıkları ortak proje ile daha da taçlandırdılar ve ortak bir örgütlenme projesi olarak yürütüyorlar. Birlikte mesleki eğitim ve belgelendirme merkezleri ile yatılı ve yatısız mesleki eğitim merkezleri oluşturdular. İşletmelerin ihtiyacı olan işçiyi bu eğitim merkezlerine kaydedip, buradan verdikleri belgeler aracılığıyla işyerlerinde işbaşı yaptıracaklar. İşe alınmak için Türk Metal üyesi olmak da bu belgelendirmenin bir parçası olacak, doğal olarak.
Son söz metal işçilerinin
Türk Metal kapalı-işyeri (closed shop) sendikasıdır. Bu yapının işçilerle kurduğu ilişkiler üzerine Theo Nichols ve Nadir Suğur’un kitabı (Global Management Local Labour: Turkish Workers and Modern Industry) gerçekleri açıkça ortaya sermektedir:
“Workers at all four plants organised by Türk Metal are critical of how the union operates (Türk Metal tarafından örgütlenen her dört fabrikada bulunan işçiler de sendikanın işleyişinden şikayetçiler):
BoluWG:
There is no communication with workers. (İşçilerle hiçbir iletişim yok.) They aren’t interested in our problems. (Sorunlarımızla ilgilenmiyorlar). I haven’t seen the face of the union president. (Sendika başkanının yüzünü bile görmedim).
They don’t deal fairly in the elections. (Seçimlerde adil davranmıyorlar). There is not enough notice to become a delegate candidate. (Delege adayı olmak için yeterli bildirim yok). They have their list of candidates in the elections. (Seçimlerde kendi aday listeleri oluyor.)They are not successful in improving social rights. (Sosyal hakları ilerletmekte başarılı değiller).
The trade union is inadequate. (Sendika yetersiz). They should conduct a survey related to the problems of workers, but they don’t do this. (İşçilerin sorunlarıyla ilgili araştırma yapmaları lazım ama bunu yapmıyorlar).
I have no relationship to the union except for my membership. (Sendikayla üye olmak dışında hiçbir ilişkim yok).
Our trade union is an employer’s trade union and does what the employer says (Bizim sendika işveren sendikası ve işveren ne derse onu yapıyor).
CerkWG:
I see the union here as a puppet of the employer. (Buradaki sendikayı işverenin kuklası olarak görüyorum.) They don’t have any dialogue with the workers. (İşçilerle hiçbir diyalogları yok). A union must develop a dialogue with the workers and defend the worker’s rights (Sendika işçilerle diyalog geliştirmeli ve işçilerin haklarını korumalı).
They just take the membership fee. (Sadece üyelik aidatı alıyorlar). Workers themselves must elect their representatives, not have them come from the top. (İşçiler kendi temsilcilerini kendileri seçmeli, bunlar tepeden inmemeli). The elections are showpieces because the representatives’ list is made from the top and this list is accepted. (Seçimler göstermelik çünkü temsilci listeleri tepeden yapılıyor ve liste kabul ediliyor). Most workers don’t know when the election is (Çoğu işçi seçimin ne zaman olduğunu bile bilmiyor).
There’s no difference if there is a trade union here or not. It’s an employer’s union (Burada sendika olmuş olmamış fark yok. Bu sendika patron sendikası).
I have been here for six months. I haven’t had any contact with the union (Altı aydır buradayım. Sendikanın sözleşmesini görmedim).
A union should defend worker’s rights. (Sendika işçilerin haklarını savunmalı). The union here is finished. (Buradaki sendika bitmiş.)They make agreements in their own way. (Kendi kafalarına göre sözleşme yapıyorlar). They support the employer. (İşvereni destekliyorlar). They don’t do anything about dismissals. (İşten çıkarmalar konusunda hiçbir şey yapmıyorlar). There was a decrease in dismissals after the Germans came. (Almanlar geldikten sonra işten çıkarmalarda azalma oldu). This firm appreciates the workers, but the union doesn’t. (Firma işçilere değer veriyor ama sendika vermiyor).
GebzeWG:
Trade unions are very important organisations for workers. )Sendikalar işçiler için çok önemli örgütler). But union officials can make mistakes. (Ama sendikacılar büyük hatalar yapabililir.) The big mistake in this plant is that the representatives are appointed not elected (Bu fabrikadaki en büyük hata temsilcilerin seçilmeyip atanması).
Our trade union is no good. (Sendikamız iyi değil) They don’t deal with worker’s problems. (İşçilerin sorunlarıyla uğraşmıyor). They don’t treat everyone the same. (Herkese aynı davranmıyorlar). They are politically biased. (Siyasi bakıyorlar).They are not open to criticism. (Eleştiriye açık değiller). They don’t tell us about elections for representatives. (Temsilci seçimlerini bize söylemiyorl
ar). We don’t know when or how they are appointed.(Nasıl atandıklarını bilmiyoruz)
For me there is no trade union here (Bana göre burada sendika yok)
They don’t do anything. (Hiçbir şey yapmıyorlar). But they celebrate birthdays and marriage anniversaries with the company. (Sadece şirketle birlikte doğum günü,evlilik yıldonümü kutluyorlar). The manager comes and congratulates them. (Müdür gelip onları tebrik ediyor) The union must renew itself. (Sendika kendini yenilemeli) We can’t elect our own representatives. (Temsilcilerimizi seçemiyoruz)
The union isn’t democratic. (Sendika demokratik değil)The representatives are appointed. (Temsilciler atanıyor) The union must integrate with the worker. (Sendika işçilerle bütünleşmeli) The workers must elect the representatives. (İşçiler temsilcilerini seçmeliler)
BursaCar:
It’s useless. (Faydası yok) I don’t think it has any function in here. (Burada hiçbir işlevi yok) It doesn’t really matter to me whether this union exists or doesn’t exist. (Benim için burada bu sendika varmış yokmuş farksız) It should respond to workers’ demands.(İşçilerin taleplerine cevap vermeli)
I see this union as a parasite. (Bu sendikayı asalak olarak görüyorum) A union should always keep in touch with workers.(Sendika her zaman işçilerle temas içinde olmalı)
I don’t find this union successful. (Bu sendikayı başarılı bulmuyorum) A trade union should be transparent, and all decisions should be taken together with the workers. (Sendika şeffaf olmalı ve tüm kararlar işçilerle birlikte alınmalı)
They don’t know anything about trade unionism. (Sendikacılık hakkında hiçbir şey bilmiyorlar) They have become union officials through someone’s help. (Birilerinin desteğiyle sendikacı olmuşlar) A union should always be on the side of workers when they discuss things with the management, because we pay their salaries.(Sendika her zaman idareyle tartışırken işçilerin yanında olmalı çünkü maaşlarını biz veriyoruz)
I think nothing about this union. (Bu sendika hakkında hiçbir şey bilmiyorum) Does it really exist? (Sahiden var mıdır?) Where is it? What is it? (Nedir?) I can’t see it. (Anlamadım gitti)”
BİRLEŞİK METAL İŞ
28 Şubat 2012