Mursi tarafını net bir şekilde seçti ve onun tarafı devrimin tarafı değil Başkan Muhammed Mursi’nin, diğer tartışmalı adımlar arasında, başkanlık yetkilerini pekiştirmek ve kurucu meclisi yasal yaptırımlardan korumak için çıkardığı son kararname, Mısır politikasının bugün nereye evrildiği sorusunu gündeme getirdi. İlk bakışta bu gelişmeler, ailelerine devlet emekliliklerinde artış bahşedilen devrim şehitlerinin intikamını alma sözünün tutulması […]
Mursi tarafını net bir şekilde seçti ve onun tarafı devrimin tarafı değil
Başkan Muhammed Mursi’nin, diğer tartışmalı adımlar arasında, başkanlık yetkilerini pekiştirmek ve kurucu meclisi yasal yaptırımlardan korumak için çıkardığı son kararname, Mısır politikasının bugün nereye evrildiği sorusunu gündeme getirdi.
İlk bakışta bu gelişmeler, ailelerine devlet emekliliklerinde artış bahşedilen devrim şehitlerinin intikamını alma sözünün tutulması gibi göründü. Fakat daha yakından bakıldığında bu kararnameyle, devrimci meşrutiyeti suistimal etmeyi ve onu Müslüman Kardeşler kontrolündeki başkanlık pozisyonunu pekiştirmek için kullanmayı hedefledikleri açıkça görülmektedir. İlk başta, pazartesi günü başlayan Muhammed Mahmud Sokağı çatışmalarının yanı sıra son bir yıl boyunca devrimci protestocuların öldürülmesinden ve yaralanmasından sorumlu olanların yargılanması konusunda devletin yetersizliğine karşı oluşan öfkeye karşılık sunulan bir dizi karar, pervasızca gücü merkezileştirme ve başkanlık yetkilerindeki her türlü denetimin kaldırılmasıyla sonuçlandı.
Söz konusu hükümler, başkanlık kararlarını yargı incelemesinden muaf ve nihai kararlar haline getiriyor. Bu durum, Mursi’nin önceki rejimin otoriter yöntemlerini aklamak için kullandığı yasal kozmetiğe bile gerek duymadan Mübarek tarzı başkanlığa dönüşünün işareti olabilir.
Başkan [Mursi] ayrıca, Hüsnü Mübarek’in düşüşünden sonra devrimci eylemcilerin öldürülmesi ve yaralanması olaylarının şüphelilerinin güvenilir bir şekilde yargılanmamasına tepki gösteren Muhammed Mahmud protestocularının öfkesini, başsavcıyı değiştirme kararını aklamak için de örtülü olarak kullandı. On sekiz günlük ayaklanma boyunca ve sonrasında işledikleri suçlar dolayısıyla şüpheli olan güvenlik görevlilerini adalete teslim etmedeki başarısızlıktan, kısmen savcıların yetersizliği sorumlu olabilir. Ancak bu sürece (güvenilir bir yargılama) en büyük engel esasen ordu ve sivil güvenlik organları içerisinde anlamlı bir reformun eksikliğidir, ki bu da Mursi’nin kararnamesiyle çözülemiyor.
Bu kurumlar Mursi’nin liderliğinde bile dönüştürücü kurumsal reformlardan korundular. Bu gerçekliğin ışığında önceki ve şu anki güvenlik görevlileriyle ilgili devam eden soruşturmaları baltalamaya devam etmeleri şaşırtıcı değildir. Barışçıl protestoculara karşı ölümcül şiddet kullanmayı inatla sürdürmeleri de, son zamanlarda yaşanan birtakım vukuatlarla kanıtlandığı üzere şaşırtıcı değil. Mursi, polis kurumunu ve onun toplumla olan ilişkisini düzenleyici yasal ve kurumsal reformların yokluğunu gözardı ederek problemin özünü çözülmemiş olarak bıraktı.
Mursi’nin kararnamesinin zamanlaması da bir dizi nedenden ötürü ilginç. İlk olarak başsavcının görevden alınması, Müslüman Kardeşlerin, grubun yasal duruşunu sorgulayan şikayet dosyalarının açığa çıkmasına ilişkin korkularını ifade ediyor. Müslüman Kardeşlere politik olarak bağlı olmayan bir başsavcı örgütün meşruluğuna karşı hem şimdiki ve hem de gelecekteki zorlukları oldukça tehlikeli hale getirir. İkinci olarak, başkanlık yetkilerinin güçlendirilmesi, asgari düzeyde hesap veren imparatorvari bir başkanlık talep eden Mısır hükümetinin, 4.8 milyar dolar borç üzerinden IMF ile bir anlaşmaya vardıktan sonra büyük ihtimalle toplumsal hoşnutsuzluğa ve muhalefete yol açacak bir ekonomik serbestleştirme rotasına girmeye hazırlandığına işaret ediyor.
Üçüncü olarak, Kurucu Meclis’e ve Şura Konseyi’ne hukuki dokunulmazlık kazandıran kararname, mahkeme bu organları anayasaya aykırı kılmayla sonuçlanabilecek çetrefilli yasal zorlukları yeniden gözden geçirdiği bir zamanda geldi. Dördüncü olarak, başkanın bu kararları Washington’un bu kanunların antidemokratik doğasına karşı ciddi bir tepki göstermeye istekli olmadığını sezdikten sonra almış olması da muhtemel. Şimdi kendisinin de Mübarek gibi Filistin-İsrail sorununa dair işe yarar teklifleri olduğunu kanıtladı ve dolayısıyla ona iç muhalefetle başa çıkması için zaman tanınmalıdır.
Sonuç olarak deklarasyon ile ilgili kayda değer olan en çarpıcı şey, onun neyi içerdiğinden ziyade neyi içermediğidir. Polislerin protestoculara karşı acımasızlığı, onlarca masum çocuğun ölmesiyle sonuçlanan Asyut çatışmasına karşı yaygın öfke ve İslamcı olmayan figürlerin yasa tasarısı üzerinde ciddi anlaşmazlıklar yüzünden kurucu meclisten çekilmelerine baklarak kimileri başkanın oldukça farklı bir şey beyan edeceğini bekledi. Onlar Hişam Kandil Kabinesi’nin değişmesini, İçişleri Bakanlığı ve polis teşkilatında bir reform planı uygulanmasını, kurucu meclisin ayrışmasını ve daha güvenilir ve temsilci bir yasa tasarısı metnini beklediler. Onun yerine başkan kendi kararlarının yüce, Müslüman Kardeşler hakimiyetindeki Kurucu Meclis’in dağıtılamaz, hükümetinin ve Mübarek döneminden devralınan ülkenin baskıcı güvenlik kurumlarının dokunulmaz olduğunun mesajını verdi.
Mursi tarafını net bir şekilde seçti ve onun tarafı devrimin tarafı değil.
22 Kasım 2012
[Jadaliyya’daki İngilizcesinden Pınar Atalay tarafından 5deniz (Sendika.Org) için çevrilmiştir]