Bundan yaklaşık 35 yıl kadar evvel. 14 yaşımdayken abimin trafik kazasında ölümü ne çok koymuştu hepimize. Bildiğiniz ölü eviydi evimiz. Annem abimin eski eşyalarını döktü ortaya. İçinde sararmış didelenmiş bir kitapçık dikkatimi çekti. Açtım kapağını. Altını çizmişti abim şu mısraların. “Kirtim de kirt Kirtim de kirtim Kirtim kirt” Unuttum birden abimin öldüğünü. İki kere çizmişti […]
Bundan yaklaşık 35 yıl kadar evvel. 14 yaşımdayken abimin trafik kazasında ölümü ne çok koymuştu hepimize.
Bildiğiniz ölü eviydi evimiz.
Annem abimin eski eşyalarını döktü ortaya.
İçinde sararmış didelenmiş bir kitapçık dikkatimi çekti.
Açtım kapağını. Altını çizmişti abim şu mısraların.
“Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt”
Unuttum birden abimin öldüğünü.
İki kere çizmişti altını şu sözlerin.
“Motor, elektrik ve ışık kiminse
Demek sultan odur.
Demek insan bölük bölük.
Yaşıyorsun ölüyorsun demek.
Nasıl yaşıyorsan
Öyle düşünüyorsun demek
Demek insan En yüce mertebede hayvandır
Yeni anladım
Alet kullanan ve yapan.
Tilki tarlayı masallarda sürer,”
Kalktım sedirin üstüne, devam ettim altı çizili şeyleri okumaya.
“Dolan göğümdeki hava
Salın yanımdaki fakir
Salın proletarya
Geber başımdaki bit”
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt
Sarsılarak devam ettim okumaya.
Bir hışımla Geldi geçti
Şu dağları Deldi geçti
Kim? Kim? Kim? Kim?
Kim olacak? Yusuf Yusuf.”
Oğlum olsa adını koyacaktım. Kızım oldu soyadını koydum.
Ad koymanın bi şey olmadığını bilmediğimden değil de, unutmamak için.
Dün 19 Kasım’dı. Enver Gökçe’nin öldüğü gün.
Olacaksa; devrimin beyni Mahir,eli Deniz, yüreği Enver Gökçe’dir
Bizim İhtiyar görmeye giderdi bu şairi. Seyranbağları Huzurevi’nde. Çok mutlu olurmuş Hakan’ı her gördüğünde. Bisküvi ve çamaşır götürürdü ihtiyar bildiğim kadarıyla.
Dün 19 Kasım’dı . Hiç kimsenin aklına gelmemiş üzüldüm.
Olsun bakalım alıştık unutmaya. Günde ölen 5-6 işçiyi unuttuğumuz gibi
Abimin altını çizdiği satırları tekrar tekrar okudum.
“Zulüm Bayraklarına Küfrettiğimiz Çağdı. Fırat Akardı, Munzur İnlerdi, Ciğerparem. Ve cevahir yürekliler daha sağdı. Ve Malatya dağlarında Keban deresinde yaban keçileriyle seğirttim. Kurda kuşa yem oldum
Ben Halkın Ulusuydum.
Yani Doğdum. Yeniden Şimdi.
Mor Işıklı, Ağulu Bir Kenger Dikeni Oldum. Ve Yılan Kemiği Boğazlara…
Döner Ha Dönerim
Şimdi
Alıcılar Gibi Düşmanın İman Tahtasına.”
Bir de şöyle yazmış kitabın bir yerinde:
Şu Dünyada Ayrılık Var Ölüm Var
İlle de Zulüm Var
Gözüm Başım Üstüne
Hangi Kitap Yazıyor Kardaş
Ben Calışam Eller yesin. Ala…
12 Eylül faşizmi bizimkileri tutsak ettiğinde şu türküyü söylerdik:
“Bugün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba!
İzin olsun hapishane içinde
Seni Senden sormalara doyamam
Yarım döner cıgaranın ateşi
Gitme dayanamam.”
Sevgili Enver Amca seni asla unutmam.
Gözlerinden, gözlerinden öperim. İyi ki bizim topraklarda doğdun da ilk biz tanıdık seni.
Senin için senden bir şiir okumak istiyorum.
Telif hakkı almazsın biliyorum; ne yoksulluklar içerisinde bu dünyadan eyvallah edip bize geldiğini de.
“Karlı Dağlar Of Dediler.
Of Dedi Cilo. Of Dedi Munzur. Of Dedi Ağrı, Ve Keşiş, Ve Süphan Dağı
Of Dediler
Of Dedi Toroslar, Ormanlarımız, Limanlarımız, Şehirlerimiz
Ve Bilcümle Nehirlerimiz. Of Dediler
Bu Terazi, Bu Ülker Tanıktırlar
Geçtiğinizi Gördüler Hışımla
Ve Dolu Dizgin. Bir Kalleş Düzenci Geceden
Ve Batak Göllere, Karanlık Göllere
İlle Görkemli Yalnızlığında Gökkubbenin
Hey Benim Kara Sevdam
Kalleş Kaderim.”
Turan Emeksizi de senden öğrenmiştim Enver Amca.
Sen varsan Ölüm yok. Bak buradasın şimdi yanı başımda
Ben 52’sinde, sen hala 35’inde. Ne mutlu sana…