Kasım’daki seçimler Cumhuriyetçilerle Demokratlar veya Barack Obama ve Mitt Romney arasındaki bir savaş değil. Bu bizimle sermayeci devlet arasında bir savaş. Ve iklim bilimcilerin açıkça belirttiği gibi, hemen bu savaşa dahil olmazsak, kendimizi yok edeceğiz. Ben sermayeci devlete öyle veya böyle kafa tutacağım. Enerjimi sadece direniş, sivil itaatsizlik ve meydan okuma için harcayacağım. İsyan edenler […]
Kasım’daki seçimler Cumhuriyetçilerle Demokratlar veya Barack Obama ve Mitt Romney arasındaki bir savaş değil. Bu bizimle sermayeci devlet arasında bir savaş. Ve iklim bilimcilerin açıkça belirttiği gibi, hemen bu savaşa dahil olmazsak, kendimizi yok edeceğiz. Ben sermayeci devlete öyle veya böyle kafa tutacağım. Enerjimi sadece direniş, sivil itaatsizlik ve meydan okuma için harcayacağım. İsyan edenler bizim tek umudumuz. Bu sebeple ben gelecek ay, normalde Adalet Partisi’nin Rocky Anderson’unu da destekleyebilecekken Yeşil Parti adayı Jill Stein’a oy vereceğim. Sistemin dışına çıkacağım. “Daha az kötü” olan için oy kullanmak veya hiç kullanmamak sermayecilerin bitkin demokrasimizden geriye kalanları da yok etme gündeminin bir parçası. Sermaye gücünün karşısında bütün yollara başvurup savaşmak yerine bu iki partili sistemin oyununa katılmaya devam edecek olanlar ise, sonumuzu hazırlıyor.
Amerikan demokrasisine yapılan bütün iyileştirici müdahaleler bugüne kadar hep ana akımın dışındaki siyasi akımlardan geldi. Bunların çok azı yönetici pozisyonlarda bulunabildi. Bu hareketler sert müdahalelere rağmen yeterince ivme ve halk desteği kazanarak, gücü elinde bulunduran elit tabakayı kendi endişeleri ile ilgilenmeye zorladı. Seçim sandığındaki politik maskaralıklara meydan okuma cesaretiyle birlikte bu tür gelişmeler, Wall Street avcılarından, petrol endüstrisinin ekosisteme saldırısından, güvenlik ve gözetleme devletinin yükselişinden ve sivil özgürlüklerin dikkat çekici erozyonundan kurtulmamız için tek umut.
Alice Walker diyor ki, “İnsanların pes etmesinin tek sebebi güçleri olmadığını sanmaları…”. Kölelik ile ilk savaşan Özgürlük Partisi idi. Kadınlara seçme hakkı savaşını veren ve 19. Tasarı’yı mümkün kılan “Suffragist”lerle birlikte Yasak ve Sosyalist Partileriydi. Çocuk işçiliğine karşı ilk savaşı açan ve haftalık çalışma saatinin 40’a inmesini sağlayan radikal sendikalarla birlikte Sosyalist Parti idi. “İlerici” bir vergi sistemi ile birlikte 1924 Göç Yasası’nın çıkmasını sağlayan Populist Parti idi. Son olarak, işsizlik sigortası için mücadele verip 1935 Sosyal Güvenlik Yasası’nı çıkaran da yine Sosyalist Parti’ydi. Yönetici elit sınıfta, Franklin Roosevelt dahil hiç kimse, bu baskılar olmadan bu yasaları çıkarmazdı.
Stein, Chicago’da kampanya yaptığı sırada aradığımda “Konu kürtaj da olsa, kadınların oy hakkı da olsa, işçi hareketleri de olsa, tarihi yazanlar hep bağımsız siyasi partilerle birlikte gelişen sosyal hareketlerdi” dedi ve ekledi: “Bizim, siyasetimizde, Wall Street İşgali, Keystone boru hattı sivil itaatsizliği, öğrenci grevleri, Chicago öğretmenler sendikası ve bunun gibi daha birçok sosyal hareketimizde sahip olduğumuz cesarete ihtiyacımız var. Eğer bu yarışın kazanını gerçekten kamuoyu belirleseydi biz kazanırdık. Askeri bütçenin kısılmasından orduların geri çekilmesine, zenginlerin vergisini arttırmaktan Wall Street kurtarma paketlerini durdurmaya, istihdam olanaklarının yurtiçinde kalmasından işçi haklarının sağlanmasına, asgari ücretin arttırılmasından sağlık hizmetlerinin insan hakkı olarak tanınmasına kadar bütün ana konularda sayısız ankette çoğunluğun desteğine sahibiz. Bunlar Amerika’nın çoğunluğunun haykırdığı çözümler.”
Ne var ki sermayeci devlet seçmenleri ve vatandaşları güçsüzleştirmek için başarılı bir korku kampanyası sürdürdü. Amerikalıların “daha az kötü” olana oy vermeleri ve adalet ve demokrasi için muhalif bir duruş sergilemelerinin zarara yol açacağı fikirlerinin propagandasını yaparak seçmenleri korkuttular ve sermaye egemenliğinin gündemini pekiştirdiler. Siyasi propaganda için harcanan 2.5 milyar doların etkili bir şekilde yaygınlaştırdığı bu korku kampanyası, gerçek siyasi muhalefeti susturdu. Direnme cesareti olan Stein ve Ralph Nader gibi az sayıdaki politikacı ve lideri, tartışmalardan ve ulusal söylemden uzak tutarak toplum dışına itti. Ancak teslim olma, sessiz kalma ve korku bir strateji değil. Bunlar kaçınmaya çalıştığımız her şeyin varlığını devam ettirecek olan şeyler.
“Obama yönetimi George W. Bush’un politikalarını adeta kucakladı ve hatta bunun da ötesin gitti” diyor Stein. “Wall Street kurtarma planları Obama altında inanılmaz boyutlara ulaştı, Bush zamanındaki 700 milyar doların yanında Obama döneminde 4.5 trilyon dolar ve ayrıca 16 trilyonluk sıfır faizli kredi ayrıldı. Obama, istihdam olanaklarını da yurtdışına kaydırmaya devam ediyor. Bill Clinton tarafından getirilen NAFTA, George W. Bush tarafından uygulandı. Obama döneminde ise Kolombiya, Panama ve Güney Kore’deki işçi istismarcılarına kadar genişleyerek büyüdü. Obama tarafından kapalı kapılar ardında müzakere edilen Transpasifik Ortaklığı ise başka bir NAFTA. Bu durum, istihdam olanaklarını yurtdışına kaydırmaya, yurtiçindeki ücretleri düşürmeye ve işçilerimizi, havamızı, suyumuzu, iklimimizi ve gıda arzımızı koruyan Amerikan yasama ve regülasyon kurumlarına hükmeden uluslararası sermaye kurulları kurdurarak Amerikan egemenliğini çiğnemeye devam ediyor.”
ABD vatandaşlarını suçlama ve dava olmaksızın idama mahkum etme gücünü elde etmiş olan Obama, Orta Doğu’daki savaşları da genişletti. Yemen, Pakistan ve Somali’de halen vekil savaşlar sürdürüyor. Milli Savunma Yetki Kanunu 1021. Fıkrası’na dair muhbirleri susturmak için Casusluk Kanunu’nu kullanmasından Yabancı İstihbarat Gözetim Kanunun Düzeltilmesine Dair Kanun’a kadar birçok konuda sivil özgürlüklere karşı yaptıkları Bush’unkilerden bile kötü. Göçmen haklarına karşı girişimleri de Bush’unkileri geride bıraktı. Obama, dört yılda, Cumhuriyetçi selefinin sekiz yılda yaptığından çok daha fazla sayıda illegal işçiyi yurtdışına sürgün etti. Obama ve Romney arasında, bir nesil öğrenciyi köleye dönüştürmüş olan öğrenci kredileri konusunda da pek fark yok. Ancak Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki en büyük yakınlaşma petrol endüstrisinin ekosisteme saldırısı karşısındaki başarısızlıkları. Geçen Yıl Güney Afrika, Durban’da, dünyanın 2020’ye kadar beklemesi gerektiğini söyleyerek uluslararası iklim anlaşmasının altını oyan Obama oldu.
Stein ayrıca, “Obama buz tabakasının birkaç on yıl önceki miktarının yaklaşık dörtte birine inmiş olduğu Kuzey Kutbu’nda bile petrol sondajına izin veriyor, ve hatta milli parkları sondaj için kullanıma açıyor” diyor ve şu konuya da dikkat çekiyor: “Petrol yağının egzozunun atmosfere karışmasına izin verdi. Keystone boru hattının güney girişini o yaptırıyor. Diğer tüm başkanlardan daha çok mil boru hattı yaptırdığı için övünüyor” diyor.
Stein son olarak ekliyor: “Kıta ABD’sinin yüzde 60’ında kuraklıklar arttı. Rekor seviyede orman yangınları ve gıda fiyatı artışları var. Kayıtlarımızda daha yeni en sıcak 12 ayı gördük. Fırtınaların yıkıcılığı artıyor. Üstelik bütün bunlar 1 dereceden bile daha az bir sıcaklık artışının sonucunda oluyor. Şimdi, sadece bu yüzyılda gerçekleşecek olan 6 derecelik bir ısınma yolunda gidiyoruz. Bunun kurtuluşu yok. İklim değişikliği konusundaki en kötümser bilim bile iklim değişikliği oranını gerçekleşenden az tahmin etti.”
Gelecek Yargıtay atamalarının Romney’e bırakılamayacağı argümanı da dahil olmak üzere, liberal ve ilericilerin Obama’yı desteklemeleri konusunda kullandıkları zayıf bahaneler, sermaye gücüne karşı mümkün olduğu kadar hızlı ve radikal bir hareketin gerekliliğini görmezden geliyor. Kimlerden oluşurs
a oluşsun, Yargıtay, bizi finansal ve iklimsel çöküşlerden kurtaramayacak. Obama, sosyal konulara olan eğilimi ne olursa olsun, sermayeci devlete hizmet etmeyi bırakmayacağı konusunda bugüne kadar yeterince kanıt sundu. Örneğin, temel sosyal altyapı ihtiyaçlarında kesinti yapmayacağı konusunda söz vermeyi reddetti. Emeklilik zamanında bile milyonlarca kişinin sigortasız kalmasını göze alarak Medicare (Sağlık sigortası) için gerekli yaş haddinin yükseltilmesini önerdi. Bir sürü yaşlıyı yoksulluğa iteceğini bile bile sosyal güvenlik için asgari geçim indiriminin azaltılacağını söyledi. İlericilerin Demokratların kazanacağının kesin olduğu “güvenli eyaletlerde” bağımsızlara yaptığı Obama’ya oy verme çağrısı, petrol endüstrisinin ekosisteme saldırısı, Wall Street’i kontrol etme ve cezalandırma ve sivil özgürlüklerimizi geri kazanmamız adına hiçbir şey kazandırmayacak.
[truthdig.com’daki İngilizce orijinalinden Tuğba Yumaklı tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]