Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, TKP Merkez Komite Üyesi Aydemir Güler, ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ve BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel Suriye’de savaşa karşı muhalefetle birlikte gerçekleşen bu yan yana gelişi ve birleşik bir muhalefetin olanaklarını Sendika.Org’a değerlendirdi Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy: “Halihazırda savaştayız, AKP’yi durdurmalıyız!” 4 Ekim günü Suriye’ye tezkerenin geçtiği […]
Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, TKP Merkez Komite Üyesi Aydemir Güler, ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ve BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel Suriye’de savaşa karşı muhalefetle birlikte gerçekleşen bu yan yana gelişi ve birleşik bir muhalefetin olanaklarını Sendika.Org’a değerlendirdi
Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy: “Halihazırda savaştayız, AKP’yi durdurmalıyız!”
4 Ekim günü Suriye’ye tezkerenin geçtiği gün birçok kentte savaş karşıtı eylemler yapıldı. Bu eylemler HDK, TKP, Halkevleri, ÖDP’nin ortak çağrısı ile gerçekleşti. Bu durumu sol açısından değerlendirebilir misiniz? Savaş karşıtı muhalefet nasıl şekillenmeli, neler yapılmalı? Bu birlikteliğin geleceğine dair düşünceleriniz neler?
Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale iç savaşın kışkırtılması şeklinde yaşanıyor. Bu iç savaş en gerici unsurların yer aldığı bir iç savaş. Dinler, mezhepler, etnik kökenler hatta aşiretler arasında hiçbir kural tanımadan sürecek olan bir iç savaş Suriye ile sınırlı kalmaz; Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye sıçrar, sıçrıyor. AKP ise uzun süredir silahlı grupları barındırıp lojistik destek sağlayarak, para ve silah akışına aracılık ederek, ülke topraklarını iç savaşın kışkırtıldığı bir savaş üssü haline getirdi. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi emperyalistlerin aktif taşeronu olmak adına bu ülke halklarını karanlığa sürüklüyor. Burada solun, sosyalistlerin yapması gereken AKP’nin çıkmaza giren savaş politikalarının karşısında savaş karşıtı bir muhalefeti örgütlemek.
Suriye’deki savaş Türkiye dışında yaşanan bir savaş değil. Dolayısıyla solun savaş karşıtı muhalefeti örgütlemesi için “tezkere” beklemesi gerekmiyordu. Yine de tezkerenin çıktığı gün sol güçlerin bir araya gelerek gösterdiği refleks eylemler, halkın anti-emperyalist tepkisini açığa çıkaran merkezlerin oluşturması açısından hayırlı olmuştur. Önemli olan bunun devamının getirilmesi, antiemperyalist, savaş karşıtı bir toplumsal mücadelenin örgütlenmesidir.
AKP’nin mevcut durumu, toplumsal muhalefet açısından ne ifade ediyor?
AKP’nin emperyalist merkezler üzerinden yaptığı hesaplar tutmadı. Dış politika Erdoğan’a başarısızlık üstüne başarısızlık yaşattı. Ekonomide ve Kürt sorununda sıkışan AKP’nin vaat edeceği bir “açılım” politikası da kalmadı.
Kürt halkının kültürel ve siyasi hak taleplerini baskı ve savaşla bastırmaya çalışıyor, tek din tek mezhep siyasetiyle Alevi düşmanlığı yapıyor, “bütçe açığı”nı gerekçe göstererek halkın en temel ihtiyaç maddelerine zam yapıyor, güvencesiz-sendikasız çalışma koşullarını dayatıyor, “kentsel dönüşüm” adı altında kent merkezlerini yoksullardan arındırıp rantiyeye peşkeş çekme planları yapıyor. AKP; neoliberal, ırkçı, savaşçı politikalarına karşı çıkan her kesime saldırıyor; emekçilerin, kadınların, üniversite gençliğinin, aydınların, gazetecilerin, Kürt halkının, Alevilerin taleplerini bastırmak için faşizme sarılıyor.
Ancak AKP, sıkışmışlığından kurtulmak, iktidarını sağlama almak için içeride ırkçı ve mezhepçi kışkırtmalara devam edecektir. Burada önemli olan toplumsal-siyasal muhalefet bileşenlerinin AKP’nin neoliberal saldırılarına, ırkçı-mezhepçi politikalarına ve savaşa karşı etkin bir mücadeleyi örgütlemesidir.
Kürt hareketinin bu süreçteki konumlanışına ilişkin beklenitiniz nedir?
2003’te ABD’nin Irak’a müdahalesinin Kürtler arasında “tarihsel bir fırsat” olarak değerlendirilmesinin basıncı varken bugün bambaşka bir durum söz konusu. Suriye’de ilerici bağımsız ve örgütlü bir güç olarak Kürtler, kendilerini savaşın dışında tutarak Suriye-Türkiye sınırındaki toprakları kontrol altına almışlar, öz yönetimler oluşturmuşlardır. Bu durum, ülke içindeki Kürtlerde ne kadar duygudaşlık yarattıysa, AKP iktidarında da o kadar panik yarattı. Öyle ki, AKP sınırlarımızın dışındaki Kürtlerin taleplerini de engellemeye çalışmaktadır.
Solun ne yapması gerekir?
Kürt hareketi için olduğu kadar sosyalist hareket için de bugün Suriye’de yaşanan savaş fazlasıyla bir iç gündem. Irak işgalinde olduğu gibi sadece sınırlarımız dışında bir ülkeye yapılan emperyalist müdahaleye karşı olmaktan söz etmiyoruz. Bu savaş artık Türkiye’nin de içindeki bir gerçek ve Kürt sorunundan, mezhep ayrımcılığına, ekonomiye, baskı politikalarına vs pek çok gündemin ortak keseni haline geliyor. Bugün savaş karşıtı mücadele aynı zamanda emperyalizmin “vazgeçilmez taşeronu” olma hayaliyle işbirlikçilikte sınır tanımayan, ırkçı ve mezhepçi politikalarıyla ülkeyi tehlikeli bir çatışmaya sürükleyen AKP’yi ve politikalarını durdurma amaçlanmalıdır.
TKP Merkez Komite Üyesi Aydemir Güler: “Sol sokağın sesi olmalı”
4 Ekim’le birlikte solda savaş karşıtlığı üzerinden bir yan yana geliş oluştu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yan yana gelişler umut veriyor, ufkumuzu açıyor. Biz bunu 2 yıl önceki referandum sürecinde de hissetmiştik.
Türkiye’de toplumunun yüzde 70 küsuru AKP’nin savaş yanlısı politikalarına karşı çıkıyor. Bu savaş karşıtı geniş kitleselliğin maalesef bir siyasi önderi yok. Türkiye obejktivitesi de, AKP’nin yaşadığı çıkmazlar da Türkiye solunun önüne sürekli yeni krediler açıyor.
Belki de şimdiye kadar Türkiye’de iktidarın tek başına kaldığı “milli” mesele yoktur. Parlamento, burjuvazi bunlar “milli meselenin” arkasında yer alır. Şimdi bu yok. Milliyetçilikte bir çözülme var. Uğraşıyorlar, savaş gündemi üzerinden milliyetçiliği toplamaya çalışıyorlar ama olmuyor. Ki, AKP’nin savaş yanlısı politikaları kolay kolay toparlanacak gibi görülmüyor. Türkiye’nin bin bir sorunu var. İçeride kan dökülüyor, bir polis devleti yapılanması var. Zamlar peş peşe geliyor. Herkes biliyor ki daha fazla gelecek. Öyle olunca “komşumuzda olup bitene sessiz kalamayız” argümanı, “sen önce kendi haline bak” duygusunu yenemiyor. Bunlar bir araya gelince AKP, toplumu da kendi politikalarına angaje edemiyor.
Peki süreç nasıl ilerleyecek?
İki uç var karşımızda. Bu bunlardan biri sonuna kadar provokasyon. Gerçekten AKP ya bu provokasyonların birinde savaşı çıkarmayı becerecek ya da ortaya çıkan maliyet o kadar büyük hale gelecek ki geri basacak. Türkiye’de sadece halk kitleleri açısından tehlike arz etmiyor savaş, savaşın bir adım sonrası yok AKP için bence. Savaş çıkarmayı becerdiğinde sonrasında yine boşa düşecek ve çok ağır olacak sonuçları. Geri bastığında da bütün model çökecek. AKP’nin 10 yıl boyunca oluşturduğu şey yıkılacak. Bu bir siyasi kriz. Bunun patlaması gerekmiyor. Bu ikilemin ortaya çıkması, bence bugün Türkiye’de siyasi bir kriz oluştu demek için yeterlidir.
Tabii Türkiye’nin savaşla karşı karşıya gelmesi son derce riskli trajik bir durum ama bu aynı zamanda sol için bir çıkış, geniş kitlelerin sözcüsü olma, ülkenin umudu olma imkanını önümüze koyuyor. Dolayısıyla üzülmek, savaştan korkmak değil bizim işimiz. Bu saldırıları püskürttüğümüzde başka bir Türkiye’nin kapısı aralanabilir.
Sonuçta bu siyasi kriz patlayacak, AKP’nin 10 yıllık iktidarının sarsılma ve AKP’nin büyük bir siyasi krizle çökünt
ü yaşaması bana göre kaçınılmaz. Bu süreç burjuva siyasetinde bir görev değişikliği şeklinde yaşanırsa bunun halk kitlelerine getireceği kısmi ferahlama ve sola getireceği olanaklar çok sınırlı kalacaktır. Daha doğrusu kimse “Oh AKP gitti” diyemeyecektir aksine gelen gideni aratır. Az zamanımız var, bunu görmemiz lazım.
Bu krizli dönemde nasıl bir sola ihtiyaç var?
Pekala bir kriz, AKP’yi parçalayabilir. Tarikattan başka bir şey çıkabilir. Bir kriz Kürt toplumundaki dinci birikimi -Hizbullah Partisi zeminine- çok tehlikeli bir zemine akıtabilir. Bunları göğüsleyecek, kendisini sokakta küçük eyleme endekslemeyen, Türkiye toplumunu değiştirmeyi önüne koyan devrimci bir stratejiye gözünü diken bir sola ihtiyaç var.
Sol içinde birçok farklılık var. Bahsettiğiniz devrimci strateji nasıl oluşturulabilir?
Sol içinde hepimiz farklılıklarımızı biliyoruz. Kendi farklılığını çok önemseyen sol siyaset, “ülkenin geleceğini ben temsil edeceğim” demektedir. Herkes gerçekçi olmaya, kendi farklarını önemsemeye devam edebilir ama Türkiye’nin içine girdiği siyasi krize herhangi bir gücün alternatif üretmek için en azından zamanı yok. Dolayısıyla ortaklığı önemsemek ve birleşme şansını iyi değerlendirmek gerekiyor. Formunu tartışmak için çok erken ama bir şeyler ortaya çıkıyor. Türkiye solu beş benzemez değil, ana akımlar var. Bu akımlardan bizim de içinde olduğumuz kulvarlardan bir tanesi bu anlamda sorumlu davranmak durumunda.
Sol ne yapmalı?
Sol, sokağın sesi olmalı. Şimdiki yapılanlar şüphesiz çok değerli ama bizim bir hareket yaratmamız lazım.
Nasıl bir hareket?
Bu hareketin antiemperyalist olmama şansı yok, “sadece savaşa karşıyım” deme şansı yok. Bunun Kürt halkının meşru taleplerini sahiplenmeme şansı yok. “Savaş meselesiyle ilgileniyorum Kürt meselesiyle ilgilenmiyorum” deme şansı yok. Emekçilerin hakları gasp edilirken bunun üstüne savaş vesilesiyle gelen bir saldırı daha var. Emekçi kesimler AKP’nin politikalarından rahatsız ama siyasetin dışında olabilir ama siyasi kriz ortamı işçi sınıfını sığındığı kovuklardan çıkmaya zorluyor.
ABD başkanlık seçimlerine, Kasımın başına kadar, çok kısa bir süre var. O zamana kadar solun milyonlarca insana bayrak göstermesi gerekiyor. “Biz buradayız” diye güven veren sorumlu sakin ama devrimci iddialı bir bayrak göstermemiz gerekiyor.
HDK İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel: “Farklılıklarımızı değil ortaklıklarımızı öne çıkarmalıyız”
Suriye’deki savaşa karşı gerçekleştirilen eylemlerde bir ortak hareket etme refleksi açığa çıktı, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok önemli, hele otuz yıldır devam eden adı konulmamış bir savaşın olduğu Türkiye’de. Suriye’ye yönelik tezkerenin ve yakın zamanda kabul edilen Irak’ın kuzeyine yönelik tezkerenin çıkmasıyla Türkiye savaşa çekiliyor. Baktığımızda da söylemini savaşa göre kuran bir AKP hükümeti ve ekonomisi savaşa göre şekillenen bir Türkiye var.
Oysa bugün savaş için ayrılan her kuruşun bizim geleceğimizden çalındığını bilmemiz gerekir. Savaş ölüm, yoksulluk, ekonomik ve ekolojik yıkım demektir.
Bu bağlamda Türkiye’deki solun birleşik mücadelesi çok önemli. Özellikle 4 Ekim’den sonra HDK, TKP, ÖDP ve Halkevleri’nin yaptığı eylemler birleşik bir mücadele açısından umut verici bir başlangıçtır. Bu birlikteliğin geleceği birlikte kurma hedefiyle hareket etmesi gerektiğini de düşünüyoruz. Bunun için daha güçlü ve daha örgütlü olmak gerekir.
Sonuçta solun içinde hepimiz farklılıklarımızın olduğunu biliyoruz. Ancak biz farklılıklarımızı değil ortaklıklarımızı öne çıkarmanın olumlu sonuçlar doğuracağını biliyoruz. Suriye’deki savaş karşıtı süreçte daha şimdiden halkta umutlu bir hava görmek mümkün. Birlikte yapılan eylemler halkta “sol birlikte hareket ediyor” izlenimini yarattı. Bu bir araya geliş demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olanlar da daha büyük bir umut yarattı. Birlikte mücadele edilmesi gereken bir dönem ve sol içinde farklılıklar ne olursa olsun birlikte mücadele vermek gerekiyor. Savaş karşıtı süreçte başlayan yan yana gelmeler bu birlikteliğin ilk adımları. İlla HDK içinde olması da gerekmiyor, bu süreçte eşitlikten, özgürlükten ve demokrasiden yana olanların yan yana gelip mücadele etmesi çok değerli. Biz HDK olarak bunu önemsiyoruz ve bu sürecin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş: “Savaş karşıtı güçlü bir odağa ihtiyaç var”
Suriye’deki savaşa karşı refleks eylemlerde bir birliktelik ortaya çıktı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette bu birlikteliği devam ettirmek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak lazım. Nasıl Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu kurduysak, buradan da Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye Hayır başlıklı merkezi bir yapı oluşturmak gerekir. Savaş karşıtı güçlü bir odağa ihtiyaç var. Tabii bu sadece Suriye ile sınırlı değil; bölge çatışmalara gebe. O yüzden savaş karşıtı duyarlılığı güçlendiren kalıcı, merkezi ama en geniş kesimi içeren antiemperyalist ve antikapitalist bir savaş karşıtı harekete ihtiyaç var.
AKP’nin konumunu nasıl değerlendirmek lazım?
AKP, bölgesel güç olma rüştünü ispatlayacak bir mesele olarak görüyor Suriye meselesini. O yüzden kraldan çok kralcı. Başbakanın 12 Haziran seçimlerinden sonra verdiği mesaj da ‘Bölgesel güç olacağız’ idi. AKP kongresinde de dile getirdi. Malazgirt ruhu ile dillendirdiği Osmanlı’nın hakimiyet alanında bir bölgesel güç olarak Türkiye’nin dünya nizamında yerini alması ve emperyal vizyonla hareket etmesiydi. Bu yüzden Suriye sınavı kritikti ama evdeki hesap çarşıya uymadı. AKP’liler izledikleri dış siyasetin bölge halkları nezdinde saygınlık uyandırdığını söylüyor. Bir saygınlık var ama bu saygınlık 2003’te Irak tezkeresini onaylamayarak elde edildi. Saygınlık, savaş politikalarından değil barış politikalarından geçiyor. Stratejik derinlik stratejik iflasa döndü. Suriye meselesi komşularla olan gerilimi artırırken iç barışı da etkiliyor. Kürt sorununu daha da derinleştiriyor.
AKP’nin durumu da değerlendirildiğinde, savaş karşısında oluşan bu güç neler yapabilir, ne gibi olanaklar var?
AKP’nin yumuşak karnıdır bu. Hem içerideki savaş hem de dışarıya dönük savaşçı politikalar AKP’yi krize sokmuştur. Bu krizi bizim devrimci bir noktada değerlendirmemiz lazım. Savaş sadece ölüm demek değil. Daha fazla zam, zulüm demek. Özgürlüklerin kısıtlanması, daha anti demokratik uygulamalar, yoğunlaşan hak gaspları demek. Bu durum, AKP rejiminin durdurulması için güçlü bir muhalefet yaratma olanağı sunuyor. Bu noktada muhalefetin sadece rejimi eleştiren, teşhir eden değil aynı zamanda kurucu bir irade geliştirmesi gerekiyor.
Kürt hareketi açısından değerlendirecek olursak…
Kürt hareketinin sadece Kürt halkının bölgedeki çıkarları açısından değil bir bütün olarak savaşın bölge halkları nezdinde yaratacağı yıkımı bilerek meseleye bakmaları oldukça önemli.