AKP’nin ustalık dönemi; kitlelerinde çözülme, kadrolarında yozlaşma ve siyasal çöküş dönemi olacak. AKP iktidarının kitlesel desteğinde bir çözülme dönemi olacak. Bugüne dek AKP’yi desteklemiş; ancak neoliberal politikaların ciddi hak kayıplarına, toplumsal yıkıma uğrattığı yoksul, emekçi halk kesimlerinin ve güvencesiz işçi kitlelerinin tepkileri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı bile AKP iktidarı son on yılın en kırılgan, […]
AKP’nin ustalık dönemi; kitlelerinde çözülme, kadrolarında yozlaşma ve siyasal çöküş dönemi olacak. AKP iktidarının kitlesel desteğinde bir çözülme dönemi olacak. Bugüne dek AKP’yi desteklemiş; ancak neoliberal politikaların ciddi hak kayıplarına, toplumsal yıkıma uğrattığı yoksul, emekçi halk kesimlerinin ve güvencesiz işçi kitlelerinin tepkileri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı bile
AKP iktidarı son on yılın en kırılgan, en başarısız dönemini yaşıyor. Kürt sorunundan ekonomiye, “ileri demokrasi” açılımından “Alevi açılımı”na, eğitimden barınmaya ve dış politikaya kadar her alanda ciddi krizler yaşanıyor. Bunların nedeni AKP’nin işin başında yaptığı planlama hataları olduğu kadar, karşı dinamiklerin dirençleri. Ve direnç ne kadar güçlü olursa, AKP’nin krizlerinin de bir o kadar yönetilmesi zorlaşıyor.
AKP’nin Kürt sorununda tek sermayesi sahtekarlık
Kürt sorunundan başlayalım. Genel seçimlerden önce AKP’nin planladığı, Kürt siyasal önderliğini oyalayarak zaman kazanma ve bu zaman dilimi içerisinde de silahlı mücadeleyi (Fethullah’tan Melelere, Barzani’den ABD’ye kadar çeşitli aktörlerden yardım alarak) yalıtma taktiği, bugün geldiği yer itibariyle tam bir fiyasko. Bu fiyaskonun karşılığı, Tayyip Erdoğan’ın rakamlarıyla söylersek, “2012’deki toplam bilanço; 144’ü asker, 239 PKK’li”, yaklaşık 400 genç insanın daha hayatını kaybetmesidir. Bu ölümlerin sorumlusu doğrudan AKP’nin ikiyüzlü politikalarıdır. Kürt halkı bu süreçte “çözüm” umudunu daha büyük ölçüde yitirmiştir. Aynı sürecin belki de tek olumlu yönü (ki bu da Erdoğan’ın planlarının dışında gerçekleşmiştir) PKK ile görüşülebileceğinin hatta görüşülmesi gerektiğinin toplumda oluşan meşruiyetidir. Yine planların tamamen dışında, Ortadoğu-Suriye konjonktürünün sağladığı avantajlarını değerlendiren PKK, sınır bölgesinde bir hayli uzun bir alana yayıldığı gibi, 30 yıllık mücadelede ilk kez, “bölge hakimiyetini yaygınlaştırma” taktiğinde mesafe kaydetmiştir.
Planlamadaki ve uygulamadaki tüm bu başarısızlıklara rağmen, AKP kendi iktidarı açısından gerçek bir çözüm stratejisinden hala çok uzaktadır. ABD’den umudunu kestiğinden Barzani’ye sarılmakta, sahte umudu yeniden oluşturmak istediğinden İmralı ilişkilerini yumuşatmakta, ikiyüzlü siyasetini açığa çıkardığı için de BDP milletvekillerinin Meclis’teki sayılarını azaltmaya çalışmakta. Bunların hiçbiri bütünlüklü bir stratejinin parçaları değiller ve inisiyatifi kaybetmiş AKP, yenilgi karşısında palyatif, sahte taktikler üretme derdinde. Üç seçimin yaşanacağı önümüzdeki üç yıl içinde de, seçim kazanma baskısı altında sahtekarlıklarına devam etmekten başka üreteceği hiçbir “açılımı” yok. Olabilecek tek umudu ise “yeni” seçilecek ABD Başkanı’nın bölgede inisiyatif almasını beklemek.
Ekonomide “gün” artık kurtarılamıyor
Gelelim ekonomiye! Ekonomideki patlağın herkes tarafından görünür olmasını sağlayan bir biçimde -ki ne yazıktır ki AKP kongresinin hemen ertesi gün ve Meclis’in açıldığı ilk gün- 1 Ekim’de elektrik ve doğalgaza zam geldi. Böylece 1 Ekim 2011 ile 1 Ekim 2012 arasında elektriğe toplam yüzde 30, doğalgaza ise toplam yüzde 48,9 zam yapılmış oldu. Peki, AKP’yi (özellikle böylesi bir dönem) hiç istemese de bu zamları yapmaya iten neden nedir? Planlamada yaptığı hatalar ve elbette ki sınıfsal tercihleri. Uzun süredir şişirme rakamlarla iyiymiş gibi gösterilen ekonomi aslında çok daha önceden patlayacaktı. Örneğin geçen yıl bunun olmamasını sağlayan, Körfez ülkelerinden (“Arap sermayesi”) gelen “kaynağı resmen belli olmayan” paralar ve vergi affı nedeniyle alınan 13,3 milyar lira idi. Türkiye ekonomisinin çarpık yapısını sürdürebilmek AKP iktidarının başlıca uğraşları arasında. Ekonominin krizli yapısını sürekli palyatif-günübirlik uygulamalarla ve ekstra kaynaklar yaratarak (!) sürdürdü. Ancak aynı yöntem bu yıl işe yaramadı.
Sağlıklı işlemeyen ekonomiye AKP’nin 2012 için bulduğu dopingler; 2B arazilerinin satışlarından gelecek para, özelleştirmelerden ve bedelli askerlikten gelecek paralar ve yine vergi affının 2012 taksitleri idi. Ancak bu uyduruk plan tam bir fiyasko ile sonuçlandı. 2B için 410 bin başvuru beklenirken 140 bin başvuru oldu, bedelli askerlikten 13 milyar beklenirken 2 milyar elde edildi. Neredeyse dişe dokunur hiçbir özelleştirme yapılamadı, işleri iyi gitmediği için çoğu kişi vergi affının taksitlerini yatıramaz oldu vs. Ve en büyük “hesap hatası” vergi mükelleflerinden toplanması düşünülen meblağda oldu. Maliye Bakanı Şimşek’e şimşek çarptı; 2012’de 3 milyon 814 bin vergi mükellefinden 277 milyar vergi toplamayı hesaplarken, bu vergi mükelleflerinden toplayacağı vergi 4 milyar 800 bin liraya düştü. Yani vergi mükellefleri toplam verginin sadece yüzde 1,76’sını ödeyecek.
Bu kadar hesap hatası yapan Maliye Bakanı ve ona “benim bakanım” diyen Başbakan ne yapar? Hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiklerinden kuşku duyulmayacağına göre, adil bir vergi sistemi ve yapısal çözümler bulmak yerine halkın cebinde kalan üç-beş kuruşu da gasp etmeye yönelir. Ve kendi (kapitalist) ekonomilerinin kurallarına bile uymayan AKP iktidarı vergisini arttırmak bir yana altın ve değerli taş kaçakçılığının önünü açar, kaynağı belli olmayan ama siyasal yaptırımı mutlaka olacak olan “sıcak paralar”a yönelir.
Ekonomide çuvalladıklarını kendi ağızlarından kanıtlayalım; Merkez Bankası Başkanı bu yılki enflasyon hedefini yüzde 5’ten yüzde 7-8’e çıkardı. Yüzde 7’lik büyüme hedefini beğenmeyen Tayyip diyor ki; “inşallah yüzde 5’i yakalayacağız”.
Meşruiyet krizi ve tırmanan gericilik
Başarısızlık ve sahtekarlık sadece Kürt sorunu ve ekonomi ile sınırlı değil elbette. Her başarısızlık, AKP iktidarını, kendi oy tabanını kaybetmemek, meşruluğunu sorgulatmamak için daha fazla gericiliğe sürüklüyor. Bu sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda bir tercih. Ve tercihin toplumsal sonucu; bilgiyi saklayan, eleştiriyi bastıran gerici-faşist uygulamalar oluyor. Zaten baştan itibaren yalan üzerine kurulu demokratik açılım, Alevi açılımı, Roman açılımı gibi sahtekarlıklar da tüm çıplaklığıyla ortaya dökülüyor. Ancak AKP’nin bu uygulamalarının tam olarak başarısız kılındığını iddia etmek haksızlık olur. Siyasal bilinci geri, örgütlenme alışkanlıkları zayıf olan toplumsal kesimler bu uygulamalar karşısında geri çekilme, içe kapanma ve geçici çözümler arama telaşına kapılmakta. Bu kesimler içinde işsizler, emekliler, kadınlar gibi örgütsüz olanların yanında, Aleviler, gazeteciler gibi kısmi örgütlülüğe ve kısmi siyasal bilince sahip olanlar da mevcut. Özellikle Alevilerin 4+4+4 eğitim yasası gibi doğrudan kendilerini hedef alan uygulamalar karşısında bile kayda değer bireysel ve örgütsel bir karşı çıkış gerçekleştiremiyor oluşlarının doğuracağı sonuçlar belli. Alevilerin büyük bölümünün zamanla ciddi bir asimilasyon sürecine girmesini, diğer bölümünün ise kendisini azınlık hisseden her topluluğun yaptığı gibi içe kapanmasını beklemek gerek. Bu durumda haliyle Alevilerdeki gerici ve mezhepçi eğilimlerinin artması kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir.
AKP iktidarın son dönemde fazlasıyla önem verdiği iki konu olan eğitim ve barınma (kentsel dönüşüm) konuları ise şimdilik halledilmiş gibi görünse de gerçek öyle değil. 4+4+4 ile AKP, eğitim alanında sermaye lehine yapmak zorundu olduğu dönüşümle başına çok büyük bir bela aldı. Zaten AKP, iktidara geldiği günd
en beri eğitim alanında bir türlü dikiş tutturamamıştı. Bir bakanın yaptığını, diğeri bozmuştu. Bu bakanın da geleceği hayırlı değil. Diğer yandan 4+4+4 şu anki sorunlarına rağmen bile daha işin başı, AKP bu alanda daha çok işler (!) yapmak zorunda. Okullaşma sorunu, öğretmen sorunu, kaynak bulma/icat etme sorunu vs. Asıl kritik adımlardan biri ise hala bekliyor; Yüksek Öğrenim Yasası’nda değişiklik ve “özel üniversiteler” yasasının çıkartılması. Böylece öğrencileri 5,5 yaşından üniversite bitirecekleri yaşa kadar, patronlar için “yağlı müşteri” yapabilecekler. Ancak bu plan bile daha baştan gayri meşru hale getirildi. Tayyip’in büyük bir şatafatla açıkladığı “harçları kaldırdık” sahtekarlığı, daha ilk günden açığa döküldü. Oysa neler ummuştu Tayyip, bu üçkağıt hem ona üniversite gençliği içinde -ki en zayıf olduğu yer- acaip prestij sağlayacaktı hem de “özel üniversite yasası” tezgahını gizleyecekti. Şimdi eldeki bulgurdan da oldu.
Yerel seçimlere doğru yıkım hamlesi
AKP’nin “kentsel dönüşüm” adı altındaki yağma planı da çuvallamaya mahkum. Çapsız cengaver Erdoğan Bayraktar’ın bina yapma girişkenliğinin temelleri çürük. 5 Ekim’de başlayacaklarını ilan ettikleri yıkım kampanyası, kurdukları tezgah sayesinde ilk başlarda “az can yakan” görüntüde ilerleyecek. Ancak AKP’nin her projesi gibi bu da sermayeye kar sağlamak, üstelik fahiş karlar sağlamak üzerine kurulu olduğu için halkın çıkarına olacağı beklentileri çok kısa zamanda çökecektir. Özellikle yerel seçimler öncesi ne yaparsa yapsın AKP”nin kendisine dönen çesitli muhalefet öbekleri oluşacak.
AKP’nin planlarının tamamen çöktüğü diğer bir alan ise kuşkusuz dış politika. Yurtdışına çıkacak yüzleri kalmadı. En son yapılan BM toplantısına Tayyip de Abdullah da saçma gerekçeler uydurarak katılmadı, aşağılamalara katlanmak gariban Davutoğlu’na kaldı. Önemli görmeyip katılmadıkları toplantıda ise İran cumhurbaşkanı Ahmedinecat gövde gösterisi yapmakta idi. Hiçbir başarısızlığı kabul etmeyen AKP, saldırgan politikalarından da ancak karşı gücün etkisini gördüğünde vazgeçiyor. Somut iki örnek Suriye uygulamalarından: Antakya’da şehir içine yuvalanan sözde özgürlük savaşçısı el-Kaide militanları, halkın muhalefetinden sonra şehir içine sokulmamaya başlandı. AKP’nin, “muhaliflere ağır silahlar vermekten vazgeçildiğini” açıklaması ise Suriye’nin “füze yerleştirme/yerleştirtme” tehdidinden sonra geldi. AKP’nin yanlış dış politikası yüzlerce insanın ölmesine, halklar arasında onlarca yıl sürecek yeni düşmanlıkların oluşmasına neden olmuş durumda. İşin içinden çıkamayan ve çıkamayacak olan AKP, şimdi umudunu ABD seçimlerinin bitmesine ve el-Kaide çapulcularının emrivakilerine bağlamış durumda.
Çözülme, yozlaşma ve çöküşe doğru
Sonuç, AKP’nin ustalık dönemi; kitlelerinde çözülme, kadrolarında yozlaşma ve siyasal çöküş dönemi olacak. AKP iktidarının kitlesel desteğinde bir çözülme dönemi olacak. Bugüne dek AKP’yi desteklemiş; ancak neoliberal politikaların ciddi hak kayıplarına, toplumsal yıkıma uğrattığı yoksul, emekçi halk kesimlerinin ve güvencesiz işçi kitlelerinin tepkileri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı bile. Bir zamanlar “kutsal dava” uğruna iktidar mücadelesi veren dinamik İslamcı kadrolar, bugün yeni bürokrasi ve medya sekinlerine, şirket profesyonellerine dönüşüp iktidarın nimetleriyle yozlaşma içine girdiler. Bir taraftan neoliberal programa 10 yıllık bir uygulama sürecinde yerleşiklik kazandıran AKP, öte tarafatan neoliberal yenisömürge toplumunda ortaya çıkan “yeni devrimci saflaşma” karşısında büyük projelerini ve politik ufkunu yitirdi. Görülüyor ki yaklaşan büyük tehlikeyi ve krizi İslamcı-gerici-milliyetçi dinamiklere dayanan faşist politikalarla savuşturma yoluna gitmektedir.
Bununla birlikte, nesnel olarak kendi başına bırakıldığında, halk yararına olumlu sonuçlar doğurması beklenmeyecek bu süreci, halkın çıkarları doğrultusunda hızlandırmak ise devrimcilerin emeğine ve kararlılığına bağlı.