Antakya’da 16 Eylül pazar günü İşçi Partisi’nin çağrısını yaptığı “Türkiye Suriye kardeştir” buluşması Valiliğin yasağına takıldı. İşçi Partililer kent merkezinde toplanıp bir açıklama yaparak yasağı protesto etti. Yasak kararına tepki gösteren binlerce kişi de çevrede toplandı. Halkın eylemde ısrarı polis saldırısı ile karşılaşınca çatışma çıktı. Çok sayıda kişinin gözaltına alındığı, onlarca kişinin plastik mermi ve […]
Antakya’da 16 Eylül pazar günü İşçi Partisi’nin çağrısını yaptığı “Türkiye Suriye kardeştir” buluşması Valiliğin yasağına takıldı. İşçi Partililer kent merkezinde toplanıp bir açıklama yaparak yasağı protesto etti. Yasak kararına tepki gösteren binlerce kişi de çevrede toplandı. Halkın eylemde ısrarı polis saldırısı ile karşılaşınca çatışma çıktı. Çok sayıda kişinin gözaltına alındığı, onlarca kişinin plastik mermi ve gaz bombaları ile yaralandığı çatışmalar mahallelere yayılarak saatlerce sürdü. Barikatların kurulduğu Armutlu mahallesinde yoğunlaşan direniş orada oluşturulan inisiyatifin kontrolünde yürütüldü. Antakya’da yaşananları, kendisi de o gün Armutlu’daki direniş içinde yer alan Hatay Halkevi başkanı Eylem Mansuroğlu’yla konuştuk.
Sendika.Org: 16 Eylül günü yaşananların arka planında ne var?
Eylem Mansuroğlu: Bir buçuk yıldır Suriye’de yaşanan gelişmelere bağlı olarak Antakya halkında bir duyarlılık hali oluştu. Sınırda askeri kampların olması, sokaklarda El Kaidecilerin dolaşması ve Valiliğin yasakçı tutumu halkta bir öfke kabarmasına yol açtı.
Tam böyle bir dönemde İşçi Partisi “Suriye Türkiye kardeştir” konulu bir şölen çağrısı yaptı. Şölenin Valilik tarafından yasaklanması üzerine etkinliği mitinge dönüştürerek Hatay halkına buluşma çağrısı yaptı.
Ama burada bizde ciddi rahatsızlığa yol açan bir şey var. İşçi Partisi Antakya halkının Suriye halkıyla var olan duygudaşlığını kullanarak “Esadcı” bir çizgi örgütledi. Misal buluşmaya çağırdığı halka “Herkes istediği posterle gelsin” dedi. Özel olarak Esad vurgusu yaptı.
Peki sizin tepkiniz ne oldu?
Biz bu çizginin doğru olmadığını, Esadcı bir görünümün barış mücadelesine bir şey katmayacağını tam tersine barış talebini zayıflatacağını söyledik.
Suriye’de yaratılmak istenen işgale karşı tek vücut durulması gerektiğini söyledik. Suriye bizim komşumuz. Ve bilirsiniz ki komşudaki yangına seyirci kalırsan o yangın gelir seni de yakar.
Bizler Hatay halkının tümünü kapsayan bir barış hakkı mücadelesi veriyoruz. Ve bu mücadelede bağımsız bir çizgiyi oluşturmak, bu çizgiyi de büyütmek gibi derdimiz var.
Ama sonuç olarak o gün orada İşçi Partisi’nin, CHP’li vekillerin, Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye Hayır Platformu’nun, Halkevleri’nin adı geçti…
İşçi Partisi’nin halkın hassasiyetlerini kullanarak yapmaya çalıştığı etkinliğe ne kişisel ne de örgütsel olarak katıldık. Ancak 16 Eylül’de polisin, etkinliğe katılmak ve izlemek için gelen halka saldırması, İşçi Partisi’nin halkı polis barikatının önünde yalnız bırakması, halkın da kendi kendine polisin zoruna karşı direnişe geçmesi bizim de inisiyatif almamızı gerektirdi.
Bizim insiyatifimiz halkımızın gaz bombasına maruz kaldığı, plastik mermilerle müdahaleye uğradığı anda oldu.
Size şöyle özetleyeyim isterseniz. Saat 16.00 civarı halk mitingin olacağı yere doğru gelmeye başladı. Polis halkın miting alanına girmemesi için barikatlar oluşturdu.
Bir süre sonra İşçi Partililer miting alanına girebilen kitleye hitap ederek istediklerinin olduğunu artık dağılabileceğini söyledi. Bu çağrıyı yaparken bile binlerce kişi o alana doğru gelmeye devam ediyordu. İşçi Partisi yöneticilerinin çok kısa bir konuşma yapıp platformu terk etmeleri üzerine halk tepki gösterdi.
Polis barikatının her iki tarafında halkın birikmesi devam etti. Sonra ne olduysa polis biber gazları ve gaz bombalarıyla halka saldırmaya başladı.
Biriken halkın bir kısmı Büyük Antakya Parkı’na çekilirken diğer kısmı ise Akdeniz Mahallesi’ne çekildi.
Büyük Antakya Parkı’na da gaz bombası atılması üzerine oyun parkında oynayan çocuktan, banklarda dinlenen yaşlılara kadar herkes gaza boğuldu. Parkın içindeki gazdan kaçan halkın bir kısmı Armutlu Mahallesi’ne yönelirken diğer kısmı ise Sümerler Mahallesi’ne yöneldi.
Tam o sıralar Samandağı’ndan eyleme gelen halkın önünün çevre yolunda kesildiği haberi geldi.
Samandağ’da da çatışma yaşandı mı?
Orda da polisin müdahalesi olmuş, yaralanan vatandaşlarımız hastaneye kaldırılmış. Miting alanına sokulmayan Samandağlılar geri dönerek kendi ilçelerinde protestolarını gerçekleştirmiş.
Akdeniz Mahallesi’nde ilk başta bine yakın insan vardı. Emniyet sürekli halka karşı tehditkar bir şekilde konuşuyordu. Kitlenin bir kısmı Alevi vatandaşlarımızın ibadet ederken kullandığı ve onlar için çok kutsal yer olan türbeye sığındı. Saldırıyı bu şekilde püskürtebileceklerini zannettiler. Ama ne yazık ki öyle olmadı. Polis oraya da gaz bombası attı. Bu durum halkın daha çok tepki duymasına neden oldu.
Halk gaz bombasından kaçmak için Akdeniz Hastanesine sığınmak istedi ama orası da gaza boğuldu.
Ara sokaklara dağılan insanlar Armutlu mahallesinden gelenler olunca tekrar ana caddede buluştu. Sayı birden yükseldi. Trafik tekrar kapatıldı ve herkes “Vali İstifa” sloganları atmaya başladı. “Tayyip istifa”, “Katil ABD işbirlikçi AKP”, “Suriye halkı yalnız değildir” sloganları yükseldi.
Polis biriken halka tekrar saldırmaya başladı. Hemen yanı başımda 80 yaşlarında bir çift gaz bombalarının ortasında kaldı. Onları alışveriş merkezine götürüp rahat nefes almalarını sağlamaya çalıştım ama nafile… Oraya da gaz bombası attılar. Göz gözü görmez oldu.
Saldırı sürerken CHP Milletvekili Hasan Akgöl gelerek polisi durdurmaya çalıştı. Benim olduğum tarafta bunlar yaşanırken, Armutlu Mahallesi’nde daha sert müdahaleler yaşanmış.
Sonrasında aldığım habere göre panzerler ara sokalara girmiş, her tarafı alt üst etmiş.
Evlerin balkonuna, bahçelere gaz atmışlar. Bu nedenle halkın öfkesi daha da artmış. Halk eline geçirdiğini balkondan aşağı atmış. Kimi saksı atmış, kimi televizyon sehpası, kimi de piknik tüpü…
Akdeniz Mahallesi’nde olaylar polisin mahalleyi terk etmesiyle bitti. Sümerler Mahallesi’nde çok ciddi olaylar yaşanmamış çünkü polis yokmuş. Halk tepkisini göstermiş ve evine dönmüş.
Yani bu kadar tepkiye neden olan polisin saldırısıydı.
Çatışmalar Armutlu’da yoğunlaşmıştı. Oradaki tanıklıklarınızı anlatır mısınız?
Saat 20.00 civarı Armutlu halkı mahalleye giren polisi püskürterek yollara barikat kurmaya başladı. Barikatın kurulmasıyla halk evlerinden inerek barikatın başında toplanmaya başladı.
Müdahale sonucunda gözaltılar yaşanmış, bunun üzerine halk barikatları göz altındakiler serbest bırakılana kadar kaldırılmayacağını söyledi.
Gözaltına alınanlar hakkında bilgi ve takip işlemlerini yapmak üzere üyelerimizden birinin de olduğu bir heyet oluşturuldu.
Armutlu halkının gözaltına alınanlara sahip çıkması polisi rahatsız etti. Bütün güçlerini mahalleden çekmek zorunda kalan polis yetkilileri yolun trafiğe açılması bahanesiyle barikatın başında bekleyenleri bölmek için milletvekillerini ve mahalle muhtarlarlarını kullandı.
Bir ara Hasan Akgöl’ün danışmanı halkla sert tartışmalara girdi. “Yolu açın” çağrısına “Neden açıyormuşuz, arkadaşlarımızı bıraksınlar, biz de yolu açalım” diye yanıt veren bir kadınla tartışmaya girişti. Bunun üzerine halk danışmana tepki gösterdi.
Armutlu Mahallesi direnişin merkezine dönüştü. Civar mahallelerde oturan insanlar Armutlu’ya akın etti. Gerçi bunu da engellemeye
çalıştılar. Armutlu Mahallesi civarına polis kontrol noktaları kuruldu, mahalleye geçişler engellenmeye çalışıldı.
Gece saat 02.00’ye kadar süren direniş boyunca bir tek gazeteci yoktu. Ne yerel basın vardı ne de ulusal basın. “Neden gelmiyorsunuz” diye sorduğumuzda “Emniyet izin vermiyor” dediler.
Halkın ısrarlı bekleyişi sonucunda gözaltına aldıkları eylemcileri serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Gözaltına alınanlar barikatın başına gelmesiyle mahalle zafer alanına dönüştü. Mahalle “yaşasın Armutlu direnişimiz, direne direne kazanacağız” sloganlarıyla inledi.
17 Eylül 2012