Nasıl anadilde eğitim hakkının bu hakkı talep edenlerin katılmadığı bir mücadele ile elde edilmesi mümkün değilse; 4+4+4’ün de öğretmenlerin yanında veli ve öğrenciler olmaksızın durdurulamayacağını anlamak için dahi olmaya gerek yoktur. Sınıf mücadelesinden bir parça haberdar olan herkes bunun böyle olduğunu bilir. Elbette Eğitim Sen yöneticilerinin sınıf mücadelesine dair bilgilerinden kuşku duymamak gerekir. Ancak bilgi […]
Nasıl anadilde eğitim hakkının bu hakkı talep edenlerin katılmadığı bir mücadele ile elde edilmesi mümkün değilse; 4+4+4’ün de öğretmenlerin yanında veli ve öğrenciler olmaksızın durdurulamayacağını anlamak için dahi olmaya gerek yoktur. Sınıf mücadelesinden bir parça haberdar olan herkes bunun böyle olduğunu bilir. Elbette Eğitim Sen yöneticilerinin sınıf mücadelesine dair bilgilerinden kuşku duymamak gerekir. Ancak bilgi başka şey bilinç başka şeydir. Biri sadece okunarak edinilirken diğeri okuyarak edindiklerini mücadele içinde kazanılır. Bu da çok önemli bir tercihtir
AKP iktidarı sağlık alanından sonra en yıkıcı adımları 4+4+4 olarak anılan yasal düzenlemeyle eğitim alanında atıyor. Atılan adımın esas amacı kuşkusuz kamusal bir hizmet ve hak olan eğitimi piyasalaştırarak; sermayenin bu alandaki karlılık oranını artırmak ve buna paralel olarak da eğitimin içeriğini kendi hedeflerine uygun olarak gerici, cinsiyetçi ve asimilasyoncu bir çizgide şekillendirmektir.
4+4+4 diye bilinen bu yıkım projesi ile ilgili yasa daha hazırlık sürecinden başlayarak eğitim emekçileri, veliler, akademisyenler, aydınlar, yazarlar, üniversiteler başta olmak üzere geniş bir toplumsal çevrenin büyüyen ve yükselen yaygın itirazları ile karşılaştı.
Siyasal iktidarın tüm demogoji ve manüpilasyonuna rağmen bu yasa ile yapılmak istenenin eğitim alanında basitçe bir düzenleme olmadığı eğitim ve bilim emekçileri ile ve onların örgütü olan Eğitim Sen’in de içinde olduğu toplumun bilinçli ve duyarlı kesimleri tarafından elbette fark edildi. AKP’nin yapmak istediği gerici ve piyasacı bir toplum projesini hayata geçirmekti. İktidarın topluma dayattığı bu yıkım projesi başta devrimci öğretmenler olmak üzere eğitim emekçileri, veliler ve diğer ilerici toplumsal muhalefet güçlerinin tepkisiyle karşılaştı. Veliler, öğretmenler ve diğer duyarlı çevreler okulların tatil olduğuna bakmaksızın hızla bu yıkım yasasına karşı bilgilendirme, yan yana gelme ve ortak bir mücadele platformu yaratmak doğrultusunda çabalarını sürdürdüler. AKP’nin bu gerici ve piyasacı projesi karşısında sendikamız Eğitim Sen beklendiği gibi çeşitli açıklamalarla daha ilk adımda yapılacak bu düzenlemeyi kabul etmediğini ve bu yasaya karşı mücadele edeceğini kamuoyuna duyurdu. Eğitim Sen daha yasa meclisten geçmeden bu yasanın ne anlama geldiğini örgütüne ve kamuoyuna duyurmuş ve böyle bir yasanın engellenmesi/durdurulması için tüm toplumsal kesimlerle, emek ve demokrasi güçleriyle, öğrencilerle ve velilerle birlikte yürütülecek ortak bir mücadele programından yana olduğunu ilan eden açıklamasında şöyle diyordu:
“12 yıl kademeli eğitim, milyonlarca öğrenci başta olmak üzere, tüm toplum kesimlerini yakından ilgilendiriyor. 4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesinin yasalaşmış olması, her şeyin bittiği anlamına gelmemektedir. Eğitim sisteminde yaşanan ticarileştirme uygulamaları ve eğitimi dinselleştirme adımlarının en önemli hamlesi olan yeni eğitim sistemine karşı toplumun en geniş kesimleri ile birlikte yürütülecek birleşik bir mücadele hattının oluşturulması, “herkese eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim” mücadelesinin güçlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.”
İrade gösterebilmek…
Eğitim Sen’in bu tavrı eğitim emekçilerinde, velilerde ve toplumun duyarlı kesimlerinde olumlu bir etki yaratmış ve giderek yerleşik hale gelen geleneksel sendikal mücadele çizgisinden de bir kopuş olabileceğine dair de bir “umudu” ortaya çıkarmıştı. Bir sermaye stratejisi olarak hayata geçirilen eğitimin piyasalaştırılması sürecinin yarattığı nesnel koşullar, kamu çalışanları sendikal hareketini var eden fiili meşru ve militan mücadele hattına geri dönerek eğitim hakkı mücadelesini toplumsal bir sendikal hareket biçiminde yürütebilmesinin de olanaklarını ortaya koymuştu. Ancak burada sorun böylesi bir mücadelenin öznesi olma iradesinin ortaya konulup konulamayacağında düğümleniyordu. Eğitim Sen böyle bir iradeyi gösterdiğinde bir yandan 4+4+4’e karşı mücadele büyütülecek ve gerçek bir toplumsal mücadele ile durdurulabilecek, diğer yandan da giderek küçülen ve iktidar karşısında güç kaybetmekten kurtulamayan sendikamız yeniden emek hareketinin yeni ve dinamik bir gücü olarak sınıf hareketine de önemli katkılar sunabilecektir.
Yaz döneminde duyarlı ilerici, demokrat ve Devrimci öğretmenler ülkenin çeşitli yerlerinde kendiliğinden ya da iradi olarak ortaya çıkan 4+4+4’e karşı tepkilerin örgütlenmesinde çok anlamlı katkılar yapsa da; Eğitim Sen örgütsel olarak ne yazık ki yaz tatilinde ciddi bir mücadele ve örgütlenme faaliyeti yürütemedi. Süreç özellikle Eylül ayına endeksli görüşmelerle geçti. 30 Ağustos tarihinde Eğitim Sen Genel Merkezinin çağrısı ile bir araya gelen örgüt temsilcilerinin açıklamasında da ortak ve birleşik bir mücadelenin altı çizilmiş, başarının tek başına eğitim emekçilerinin örgütü ile değil başta veliler olmak üzere 4+4+4 karşısında tavır alan tüm öznelerin birleşik ve ortak mücadelesi ile kazanılabileceği kamuoyuna deklare edilmişti.
Yaz ayları boyunca ülke geneline yayılan ve parçalı bir görüntü veren 4+4+4 karşıtı mücadeleler toplumda önemli bir duyarlılık yaratmış ve Eylül ayı ile birlikte içinde Eğitim Sen’in de olacağı, geniş, ortak ve örgütlü bir mücadeleye ön hazırlık anlamında değerli örnekler oluşturmuştur.
Birleşik mücadeleye sırt çevirmek niye?
Ancak Eylül ayına girilince olması gerekenin ve bu zamana kadar söylenenlerin aksine Eğitim Sen örgüt olarak birleşik mücadeleye sırtını dönmüş ve neredeyse tek başına oluşturduğu bir programı açıklayarak bu zamana kadar ortak davranacağını söylediği çevreleri ve inisiyatifleri kendi eylemine destek vermeye çağırmıştır.
Öncelikle sürece dair iki temel saptamayı yapalım: Birincisi eğitim hakkı mücadelesi, güncel ifadesiyle 4+4+4’ü durdurma mücadelesi, saldırı programının hedefi, uygulanma biçimi ve politik içeriği itibariyle yalnızca eğitimcilerin meselesi olarak ele alınamaz. İkincisi büyük bir toplumsal dönüşümü hedefleyen bu sermaye politikasına karşı mücadele, sendikamız Eğitim Sen’de yönetimlerde etkin siyasi yapıların grup çıkarlarını önde tutarak davranmasıyla ele alınamaz. Bu durum, sürece katılım kanallarını daraltıyor, özne olması gerekenleri dışlıyor.
Gözler Eğitim Sen’i arıyor ama…
Örneğin 5 Eylül günü İstanbul’da yapılan ve başta emek örgütleri olmak üzere; Meslek Odaları, Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisleri, Alevi örgütleri, veli inisiyatifleri, öğretmenler, yazarlar, aydınlar ve öğrencilerden oluşan büyük bir eyleme tüzel kişilik olarak katılıp 10 Eylül ve 15 Eylül eylemlerinin çağrısını yapma olanağını kullanmaktan bile uzak durmuşlardır. Sendika yönetimlerinde bulunanlar yakın zamanın en geniş ve etkili bileşenlerinin bir araya geldiği bu büyük eyleme katılmayarak eğitim emekçilerinin gerçek ve büyük örgütünü toplumsal muhalefetin dışına çekmiş oldular. Oysa o eyleme katılanların gözü Eğitim Sen yöneticilerini, flamalarını ve pankartlarını aramıştı.
Aslına bakılırsa Eğitim Sen yönetimine uzunca bir zamanda beri egemen olan geleneksel çizgiyi yakından bilenler, Eğitim Sen’in 15 Eylül Ankara eylemi ile yürüyüşleri tek başına örgütleyeceğini bir olasılık olarak hep düşünmüşlerdi. Bu durum “büyük eğitimci yürüyüşü” olarak duyurulan eylemin bir “büyük eğitim hakkı yürüyüşü” biçiminde gerçekleşmeyeceğinin işaretiydi. Daha önce d
efalarca görüştüğü emek ve demokrasi güçlerini nesnel olarak bu kadar ortaklaştırma olanağı varken mücadele ortağı değil destekleyici güç konumunda gören Eğitim Sen, anlaşıldığı kadarıyla ezberinde olan yeni bir Ankara yürüyüşü klasiği sergilemektedir.
Gelenekten ve ilkelerden uzaklaşmak
Bu çizgi demokratik öğretmen hareketinin mücadele geleneğine ve 1990’larla birlikte ortaya çıkan kamu emekçileri hareketinin temel mücadele ilkelerinden de ne kadar uzaklaşıldığının bir işaretidir. Unutulmamalıdır ki hem TÖS, hem de TÖB-DER toplumsal sorunlarla ilgili mücadeleyi en geniş toplumsal muhalefet güçleriyle ortaklaştırarak yürütmüşlerdir. TÖS’ ün Dev-Genç ve üretici köylü örgütleriyle birlikte yürüttüğü fındık mitingleri, tütün mitingleri ile TÖB-DER’ in faşist saldırılara ve hayat pahalılığına karşı yan yana olduğu DİSK ve TMMOB başta olmak üzere otuzu aşkın DKÖ ile oluşturulan Demokratik Platformlar devrimci demokratik öğretmen hareketinin bugünlere de ışık tutan geleneğidir.
Bugün özellikle konfederasyonumuz KESK’e ve sendikamız Eğitim Sen’e dönük baskılar, saldırılar, gözaltılar ve tutuklamalar ortadayken bu baskılara karşı birleşik bir mücadele örgütlemek olanağı nerede ortaya çıktıysa en verimli bir tarzda değerlendirilmelidir.
Onlarca KESK’li mücadele arkadaşımızın tutuklanması bilinmelidir ki AKP faşizminin emek hareketine ve Kürtlere dönük bir saldırısıdır. Nasıl bu saldırılara toplumsal muhalefet örgütleriyle birlikte karşı durmak gerekiyorsa; 4+4+4 de öğretmenlere dönük itibarsızlaştırma ve güvencesizleştirme ile birlikte Türkiye halklarına dönük gerici, piyasacı ve de asimilasyoncu bir saldırının adıdır. Bu saldırılarının püskürtülmesinin yolu da birleşik bir muhalefet hareketinin yaratılmasından geçmektedir. Nasıl anadilde eğitim hakkının bu hakkı talep edenlerin katılmadığı bir mücadele ile elde edilmesi mümkün değilse; 4+4+4’ün de öğretmenlerin yanında veli ve öğrenciler olmaksızın durdurulamayacağını anlamak için dahi olmaya gerek yoktur. Sınıf mücadelesinden bir parça haberdar olan herkes bunun böyle olduğunu bilir. Elbette Eğitim Sen yöneticilerinin sınıf mücadelesine dair bilgilerinden kuşku duymamak gerekir. Ancak bilgi başka şey bilinç başka şeydir. Biri sadece okunarak edinilirken diğeri okuyarak edindiklerini mücadele içinde kazanılır. Bu da çok önemli bir tercihtir.
Ve artık açıkça görülmektedir ki AKP bu ucube projesine kendisine oy verenleri bile ikna edememektedir. Neredeyse toplumun hiçbir kesiminin içine sinmeyen, tepkilerin giderek daha da yükseldiği bu program karşısında Eğitim Sen’in yapması gereken, tüm bu hoşnutsuzlukların, halkın tepkilerinin adresi olabilecek bir çizgiyi herkesle eşit ilişki kurabilecek bir alçakgönüllülükle örgütlemektir. 4+4+4’ü durdurmak için, ortaya çıkan tüm dinamikleri gören, tüm olanakları değerlendiren, ortaklaştıran ve aynı anda harekete geçiren bir “ortak plan” oluşturmaktır. Yapılan ve yapılacak olan tüm eylemlerde, yürüyüşlerde, etkinliklerde bu programın hedeflediği tüm toplumsal kesimleri, sokakta giderek özneleşen tüm mağdurları sürece ortak eden bir yaklaşım sergilemektir. AKP’nin 4+4+4’le hedefine aldığı tüm kesimleri, öğrencileri, öğretmenleri, velileri, Alevileri, Kürtleri “herkese eşit, parasız, laik anadilinde eğitim hakkı mücadelesinde bütünleştirmektir. Her okul bahçesi, her toplantı salonu, her yürüyüş alanı, her miting kürsüsü bu buluşmanın ve bütünleşmenin simgesi olmalıdır. Eğitim alanında ortaya çıkan bu tablo, tarihsel olarak hiç olmadığı kadar, bu alandaki mücadelenin toplumsallaşması ve toplumsal bir hareket olarak örgütlenmesini olanaklı kılmaktadır. Bu durum olanaklı olmanın ötesinde bir gereklilik ve zorunluluktur da aynı zamanda. Unutulmamalıdır ki akıldışı ve mantıkdışı olduğu herkesçe görülen 4+4+4’ü durdurmak mümkündür ve 4+4+4’ün hayata geçirilmesi AKP’nin başarısı değil, ilerici toplumsal muhalefet örgütlerinin başarısızlığı anlamına gelecektir.
Durduracağız
Bizler, yüz yıllık mücadele geleneğinden ve birikimlerinden süzülerek gelen sendikamız Eğitim Sen’in, Türkiye halklarının karanlığa sürüklenmeye çalışıldığı bu tarihsel süreçte karşı karşıya olduğu tarihsel görevin bilincindeyiz. Bu süreçte sendikamız Eğitim Sen içerisinde birbirimizi uyaran, örgüt olarak eksiklerimizi gideren ve kendimizi yenileyen bir anlayışla okul önlerinden, kent meydanlarına, yürüyüş kollarından miting meydanlarına kadar tüm mücadele alanlarında ortak bir mücadeleyi yükseltmek ve 4+4+4’ü durdurmak için yürüyeceğiz ve bu programı öğrencilerimizle, öğretmenlerimizle, velilerimizle, çocuklarımızla, gençlerimizle, tüm mücadele arkadaşlarımızla omuz omuza yürüyerek DURDURACAĞIZ! AKP 4+4+4 yasasıyla bizleri, Türkiye halklarını büyük bir kavgaya daha davet etti. Tarih bu kavgada Eğitim Sen’i öğretmen, öğrenci ve velilerle yeniden kucaklaşmaya çağırıyor. Bu kucaklaşma fırsatı krize değil, krizi fırsata çevirerek gerçekleştirilebilir. Hepimizin yolu açık olsun…
* Aziz Yılmaz
Eğitim Sen üyesi