Gaziantep, AKP’nin mazideki Suriye ile entegrasyon politikasından en büyük ekonomik faydayı sağlamış şehirler arasındadır. Gaziantep, Türkiye’nin Ortadoğu’ya iktisadi açılımının ileri üssüdür. Gaziantep ve Halep yakındırlar; birbirlerine bakarlar. Halep Suriye’nin ticaret merkezi ola gelmiştir, Gaziantep de güneydoğunun. Gaziantep, Halep’in karşılığıdır. Ve geçen pazartesi günkü terör eyleminin hedefi olarak Gaziantep’in seçilmesi bir rastlantı değildir. Fail olarak akıllara […]
Gaziantep, AKP’nin mazideki Suriye ile entegrasyon politikasından en büyük ekonomik faydayı sağlamış şehirler arasındadır.
Gaziantep, Türkiye’nin Ortadoğu’ya iktisadi açılımının ileri üssüdür.
Gaziantep ve Halep yakındırlar; birbirlerine bakarlar. Halep Suriye’nin ticaret merkezi ola gelmiştir, Gaziantep de güneydoğunun.
Gaziantep, Halep’in karşılığıdır.
Ve geçen pazartesi günkü terör eyleminin hedefi olarak Gaziantep’in seçilmesi bir rastlantı değildir.
Fail olarak akıllara her kim gelirse gelsin; ister doğrudan PKK veya PKK’nın içindeki bazı unsurlar, ister yabancı ajanlar ya da fanatik gruplar… Faillerinden önce, bu iğrenç eylemi azmettirenlerin meselesi Türkiye’nin Suriye politikasıdır. Ve terörizmi Türkiye’ye mesaj iletmekte bir vasıta olarak seçenler açısından Gaziantep yukarıda saydığım özellikleri nedeniyle anlamlı bir hedeftir.
Bu, adı üzerinde terördür… Masum, sivil ve savunmasız insanları hedef alarak dehşet yaratır ve hükümetler üzerinde bu yolla baskı oluşturarak onları politikalarını değiştirmeye zorlar.
Gaziantep’i hedef alan terörün patronları, ihtimal dahilindeki hangi amaçla hareket etmiş olurlarsa olsunlar… AKP hükümetine Suriye’de geri adım attırmak, onu isyancılara verdiği her türlü desteği azaltmaya zorlamak ya da tam tersi, Ankara’yı bugünkünden daha da ileri gitmeye, Suriye’deki çatışmaya Sünni isyancılardan yana daha radikal biçimde müdahil olmaya provoke etmek…
Fark etmez.
Türkiye kendi kendisini provokasyonlara açık hale sokmuştur.
Sonuçta Türkiye, ulusal güvenliğine yönelmiş yeni bir tehdit ile yüz yüzedir. Ve tehdidin arkasındaki bölgesel ittifaka, bu ittifakın Türkiye’ye karşı ülke içinde ve dışında kullanabileceği vekil unsurların bolluğuna bakınca, terörün Gaziantep’le sınırlı kalacağını ummak için aşırı iyimser olmak gerektiği ortaya çıkar.
Ankara’nın bugünkü fanatik Suriye politikasını icat edenlerin, ne denli ölçüsüz bir risk aldıklarının ayırdında olamayışlarına da değinmek gerekir.
Daha düne kadar Türk dış politikasının en yetkili ağızlarının, Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasına neden olacak iki tür “ulusal güvenlik tehdidi”nden bahsettiğini duyuyorduk.
Kısa bir sürede yüzbinlerle ifade edilebilecek kadar çok sayıda Suriyelinin sınırı geçerek Türkiye’ye sığınması…
Bir de Suriye’deki Kürt bölgelerinden direkt Türkiye’ye yönelmiş, sınır aşan bir PKK tehdidi…
Bu durumlar gerçekleştiğinde yapılacak müdahalelerin inandırıcı çıkış stratejileri yok ama en azından hedefler belli. Birinin hedefi Suriye topraklarında tampon bölgeler oluşturarak sığınmacıları buralarda toplamak, diğerininki de PKK tehdidini yok etmek.
Öte yandan, Suriye bahsinde Türkiye’nin kendisini hasmı olarak buluverdiği Şii ekseninin terörizm ve istikrarsızlaştırma yöntemlerini kullanmakta pek mahir olduğunu biliyoruz.
Lübnan’daki Şii Hizbullah’tan İran’ın Kudüs Güçleri’ne kadar uzanan, vekil unsurlarla da destekli bir terör skalası mevzubahis. Bu silahın Türkiye’nin içinde ve dışındaki muhtemel faaliyeti karşısında Ankara’nın vermesi beklenen mücadelenin hedefleri ne olabilir?
Ortadoğu’da Türkiye’yi hedef alan terör odaklarını ortadan kaldırmak ya da bunları caydırmak gerekecekse bu iş nasıl ve ne pahasına yapılacak?
Umarız bu sorulara acil cevaplar bulmak zorunda kalabileceğimiz günler hiç gelmez.
Bakın, bu yazıda AKP’nin Suriye politikasının bedelinin Türkiye’ye Kürt sorunu üzerinden ödettirilmek istenmesine neredeyse hiç değinmiyorum. Sadece bir soru sormakla yetineceğim: Bir Türk-Kürt çatışmasından sonuna kadar sakınmak bugünkü bölgesel konjonktürde Kandil’dekilerin ne kadar umurundadır acaba?
Ankara hükümetinin ölçüsüz, fanatik, nüanslarını yitirmiş, kaba, ideolojik ve mezhepsel kimlik dürtülerinin tutsağı olmuş Suriye politikası, Türkiye’nin yeni bir uluslararası terörizmin hedefi haline gelmesine davetiye çıkarmaktadır.
Şimdi aklınıza o Nasreddin Hoca fıkrası gelecek ve bana soracaksınız: Yahu, iyi güzel de kabahatin hepsi mi Ankara’daki hükümetin? Hırsızın hiç mi suçu yok?
Ben de diyeceğim ki, “Elbette hırsız suçlu ama kendini gözden geçirmeden hırsıza bağırıp çağırmakla yetinmenin Türkiye’ye faydası yok”.