Hasan Cemal (HC), 9 Ağustos tarihli Milliyet’teki yazısında, “devletin zirveleri”nde (DZ) Kürtler, petrol, İran, PKK konularında yapılan beyin fırtınalarını yazdı. HC’nin yazdıklarından “devletin zirveleri” isimli aktör(ler)ün, “AKP zirvesi” olmadığını anlıyoruz. Çünkü RTE ile ilgili de düşünceleri var bu DZ’nin. Ortalıkta askeri vesayet filan kalmadığına göre, kim bu DZ, anlamak güç. Ama yine de -iyi saatlerde […]
Hasan Cemal (HC), 9 Ağustos tarihli Milliyet’teki yazısında, “devletin zirveleri”nde (DZ) Kürtler, petrol, İran, PKK konularında yapılan beyin fırtınalarını yazdı. HC’nin yazdıklarından “devletin zirveleri” isimli aktör(ler)ün, “AKP zirvesi” olmadığını anlıyoruz. Çünkü RTE ile ilgili de düşünceleri var bu DZ’nin. Ortalıkta askeri vesayet filan kalmadığına göre, kim bu DZ, anlamak güç. Ama yine de -iyi saatlerde olsunlar- HC’ye düşüncelerini fısıldamış bir DZ var. Ne diyorlarmış? HC şöyle aktarıyor;
“Üniter kalmakta direnen bir Türkiye küçülür, özerk ya da federatif bir Türkiye büyür mü? Küçülmek ne demek? Türkiye Kürtlerinin Irak Kürtleriyle kaderini birleştirmesi… Büyümek ne demek? Türkiye’nin Irak Kürtleriyle, Suriye Kürtleriyle bir federasyon çatısı altında birleşmesi… Ama ya büyüyeyim derken karşında büyük Kürdistan’ı bulursan?.. Bu konular acaba değişik senaryolar halinde ‘devletin zirveleri’nde konuşuluyor mu?Konuşulduğunu söyleyenler var.”Demek ki, statükoyu korumak yerine, birilerinin de Irak, Suriye Kürtlerini de oyun alanına alarak “özerklikle, federasyonla büyüme” planları var. Bu DZ, (her kimlerse), tabii ki Irak petrolü uğruna bu “özerklik oyunu”nu kurguluyorlar, Kürtlerin kara kaşları, kara gözleri için değil herhalde… Şöyle yazıyor HC: “Irak’ın neredeyse Suudi Arabistan kadar petrol zenginliği var. Bu açıdan Musul ve Kerkük’ün yanı sıra Kuzey Irak’taki ham petrol rezervlerinin de olağanüstü zengin olduğu ortaya çıktı. Devletin zirvelerinde bunun Türkiye açısından ne anlama geldiğinin çok iyi farkında olanlar var. Hiç kuşkusuz Irak Kürtleri de üstünde oturdukları bu zenginliğin kendileri için bir refah ve gelecek garantisi olduğunu iyi biliyorlar. Kısacası: Türkiye de Irak Kürt yönetimi de karşılıklı iyi ilişkilerin her iki tarafın da çıkarına olduğunun bilincindeler. Bu nedenle, devletin zirvelerinde esintiler öyle ki, Kuzey Irak’taki petrol zenginliği konusunda Türkiye -Amerika dahil- kimseye meydanı boş bırakmak niyetinde değil.”
Örneğin, Turkcell’in sahibi Karamehmetlerin Genel Enerji ile, Tüpraş’ın sahibi Koç Grubu’nun, İngiliz ve Amerikalılarla Kuzey Irak’ta petrol yatırımlarını ve/veya niyetlerini hatırlayarak meydanın kimseye bırakılmak istenmediği açık. Ama petrol bu… Meydanı boş bırakmamak kolay mı? Tereyağındaki kıl değil ki, çekip alasın… Evdeki hesaplar çarşıya uyar mı? Türkiye’deki DZ’nin, petrol uğruna “Kürtlerle hemhal olma” niyetlerinin Bağdat pekala farkında ve Şii liderliği Türkiye’nin petrole sulanmasını, “ahlaksız teklif” olarak görüyor. Kerkük’e yapılan son Davutoğlu ziyaretinin bir notaya nasıl sebebiyet verdiğini gördük. HC’nin DZ dediği, muhtemelen Türkiye burjuvazisinin hislerine tercüman olanlar, petrol odaklı bir Kürt siyaseti geliştiredursunlar, Irak Kürdistan’ını Irak’tan koparmanın kolay olup olmadığını, bunun ne cehennemlere mal olacağını acaba hesaba katıyorlar mı?
Irak’ta, Türkiye’de hatta Suriye ve İran’da da Kürtler, ABD kuklası devletçik olmak yerine ya da “Büyük Kürdistan” gibi fantezilere kapılmak yerine, kendi ülkelerinin toprak bütünlüğü içinde, eşit yurttaşlık mücadelesi vermelidirler. Bunu bugün BDP eşbaşkanları da bilge Kürt siyasetçi Talabani de açıkca dile getirerek doğruya işaret ediyorlar.
Ama HC’nin DZ’si, bunu anlayacak durumda görünmüyor. Onun aklı petrolde… Petrol odaklı özerklik, federalizm senaryoları daha çok fısıldanacak HC’ye, anlaşılan…