Özetle “Benim cinsel kimliğim farklı ve bundan utanmıyorum. Kendime saygı duyuyorum” mesajını vermek için düzenlenen Onur Yürüyüşleri, Türkiye’de ilk olarak 1993’te, linç edilmeyi göze alan 30 LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel) tarafından düzenlendi. 1 Temmuz 2012’de düzenlenen 20’inci yürüyüşte ise LGBT’lerin yaşam, eğitim, eşitlik, siyasal katılım gibi haklarını ve AKP’ye yönelen öfkelerini sokağa […]
Özetle “Benim cinsel kimliğim farklı ve bundan utanmıyorum. Kendime saygı duyuyorum” mesajını vermek için düzenlenen Onur Yürüyüşleri, Türkiye’de ilk olarak 1993’te, linç edilmeyi göze alan 30 LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel) tarafından düzenlendi. 1 Temmuz 2012’de düzenlenen 20’inci yürüyüşte ise LGBT’lerin yaşam, eğitim, eşitlik, siyasal katılım gibi haklarını ve AKP’ye yönelen öfkelerini sokağa taşıyan 10 binin üzerinde eylemci İstiklal Caddesi’nin doldurdu. Eyleme diğer muhalefet bileşenleri ile birlikte LGBT Aileleri İstanbul Grubu (LİSTAG) da katıldı. İstanbul LGBT’den Şevval Kılıç, SPOD’dan Cihan Hüroğlu ve LİSTAG’dan Zeki Çakıroğlu ile LGBT’lerin sorunlarını ve mücadelelerini konuştuk.
“Türkiye’de tahmini olarak 10-15 bin civarında trans birey yaşıyor. Bunların %99,9’u zorunlu seks işçisi. Her yıl yüzlerce nefret cinayeti işleniyor…“”
“Bu dönem 80’ler, 90’lardan da beter. Bu ülke agresif bir ülke. Kadınları, transları, eşcinselleri, dişimizin geçtiği herkesi paralamaya bayılıyoruz…”
Sendika.Org: Mücadelenizden kısaca bahseder misiniz?
Şevval Kılıç: Trans bireylerin hakları için savaşan, toplumdaki transfobiyi yok etmeyi kendine amaç edinen İstanbul LGBT’de çalışıyorum. Maalesef birinci hedefimiz, nefret cinayetleri.
Türkiye’de 10-15 bin civarında trans bireyin yaşadığını düşünüyoruz. Bunların %99.9’u zorunlu seks işçiliğine maruz bırakılıyor. Kayıt dışı seks işçiliği yaptıkları için birçok saldırıya ve ayrımcılığa maruz kalıyorlar.
Devletimiz namus meselesi deyip, genelevlerin kapısına mühür vurdu. Genelevlere yaklaşık 10 yıldır kimse alınmıyor. Yanına cami yapıyorlar. Sonra “biz sizi koruyamayacağız” deyip, genelevleri yıkıyorlar. İstanbul dışındaki genelevlerdeki kadınlar hem orada çalışıyorlar hem de orada yaşıyorlar. Yıkıldığında o kadınlar hem işlerinden hem evlerinden mahrum oluyorlar. Tabiî ki devletin onlara iş verecek, hayatlarını kurtaracak bir kapasitesi yok. Yok olmaya itiyor.
Peki transseksüel seks işçileri genelevlere girebiliyor mu?
Pembe nüfus cüzdanı almış ise yasal olarak girebiliyor. Fakat 10 yıldır genelevlere kimse alınmıyor. Devlet, “Biz kendi elimizle kimseyi vesikalandırmak istemiyoruz” diyor. Ama Türkiye genelinde çalışan kayıt dışı seks işçisi nüfusu 100 bini bulmuş durumda.
Üç bin küsur kişi genelevlerde çalışıyor. Genelev tabii ki kurtuluş değil. Ama hayatını seks işçiliği yaparak kazanmak zorunda olan birisi için hayati önem taşıyor. Çünkü genelevlerde AIDS’e rastlanmıyor, artık sigortasız insan çalıştırmak yasak, cinayetler işlenmiyor. Hayatını seks işçiliği yaparak kazanan veya kazanmak zorunda olan birisi için hayati önem taşıyor.
Yani geneleve düşürülmek, satılmak yok artık; geneleve tırnaklarınızla tırmanmak durumundasınız. Kayıtdışı çalışan 100 bin kadının 40 bin tanesi dilekçe vermiş geneleve girebilmek için.
Devlet bunu engellese de bu insanlar seks işçisi olarak çalışmaya devam ediyor…
Devlet kendi eliyle kriminalize ediyor. “Madem kayıtlı değilsin, sana o zaman ben kabahatler kanunundan 79 lira para cezası keserim” diyor. “Kendi elimle insanları vesikalandırmayacak kadar namusluyum ben” diyor. Ama seni daha fazla seks işçiliği yapmaya zorluyor. Çünkü insanlar bu işi 20 -30 liraya yapıyorlar. Ama sana kesilen ceza 79 lira. Günde 2 ceza alsan, günde 2 müşteri alıp evine gidecekken, cezaları ödeyebilmek için günde 12 müşteri alıp evine gitmek durumundasın. Seks işçilerini daha fazla seks işçisi yapmaya zorlayan, ellerinden paralarını alan kişilere ne diyoruz biz? Bunun bir adı var…
Bu dehşet bir ekonomi. 100 bin seks işçisi diyoruz. Cezalar 79 liradan başlıyor. Bu nasıl bir para düşünebiliyor musunuz, günde herkese 2 kere para cezası kesilse? Devletimiz eliyle vesika vermek istemiyor ama şiddetle de bu ekonomiyi elinde tutmak istiyor.
Bu nefret cinayetleri meselesini biraz daha açabilir miyiz?
80’lerden ve 90’lardan daha kötü bir dönemden geçiyoruz. En kötü dönemi, bu dönem.
Bu ülke agresif bir ülke. Biz kadınlarımızı, transları, eşcinselleri dişimizin geçtiği herkesi paralamaya bayılıyoruz. Açıklaması bu. Kadın cinayetleri de oluş şekliyle nefret cinayetlerine benziyor. Kimse karısını alnının ortasından 1 kurşunla vurmuyor. Kolunu, bacağını, kafasını kesiyor, çöp kutusuna atıyor. Bilmem nerde yakıyor.
Transların çok sorunu var ama oralara gelemedik henüz. Biz daha “lütfen bizi öldürmeyin, çalışmak istiyoruz, seks işçiliğine mahkum etmeyin” aşamasındayız.
Transların mücadelesi doğduğu anda başlıyor, okulda falan değil. Trans bebekler önce aileleri tarafından ayrımcılığa uğruyorlar. Trans bebekler kendilerini gizleyemezler, 2 yaşında belli olur. Doğduğu anda ayrımcılığa uğrar, aile bunu görmezden gelir, ‘kibar çocuk’ der, ‘zarif oğlan’ der vs. Bu sonra zincirleme şekilde eğitim hayatı, iş hayatı, toplumsal ayrımcılık diye devam eder ve seks işçiliği ve sokak hayatıyla son bulur.
Ergenlik döneminde, hormonların tavana vurduğu çağda, tam da üniversite çağı başlangıcına denk geliyor, o da ya evinden ayrılıyor ya da atılıyor. Çok örneklerimiz var bu şekilde. Bazı aileler var, çocuklarını atmıyorlar sokağa. Babalar geliyor bana. ‘Bu çocuk ameliyat olacak. Üniversite tahsili var. Ben bunu sokağa atamam’ diyor. ‘Nerede iyi doktor?’ diyor. Erkek olarak dünyaya getirmiş evladını, doktor arıyor adam. Adamın ayaklarına kapandım ama çok az örnek var böyle. LİSTAG, LGBT hareketini 5 yıl ileriye götürmüştür. Çünkü Türkiye geleneksel muhafazakar aile yapısına önem veren bir toplum. Bir babanın benim oğlum trans ve ben mutluyum demesi bizi 5 yıl ileriye taşıdı.
Anayasa konusundaki çalışmalardan bahseder misiniz?
Cihan Hüroğlu: Maruz kalınan dışlama sistematik uygulandığı için, tepedeki sistemin içine sızıp bir şeyleri değiştirmeye çalışıyoruz. Anayasa kampanyası bunun bir kısmı. Ama aslında sadece bir yere kadar umutluyuz. Çünkü AKP’nin bu alandaki muhafazakarlığı da gayet bilinçli. Bizim kullandığımız terminolojiyi anlamıyor belki ama eşcinsellerin özgür olmasını kesinlikle istemiyor. Bununla ilgili gerekli yasal engelleri hazırlıyor. Biz bunu göre göre yine de Anayasa’da eşitlik maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenmesi talebini gündeme taşıdık.
CHP’de biraz kabul görmeye başladı. Sırrı Süreyya Önder, BDP içinde bu konuyu sahiplendi. Eskiden daha çok Sebahat Tuncel LGBT’lerle ilgili gündemlerde BDP içinde öne çıkardı. Bu da bu konuların daha cok kadınlar tarafından ilgilenilebilecek çalışmalar gibi görülmesine sebep oluyordu Sırrı Süreyya gibi toplumsal erkek modeline uymuş birinin de LGBT haklarını savunması iyi bir gelişme.
LGBT’lerin sorunlarını sınıflandırsak…
Çalışma hayatında en basiti işten atılmalar mevzusu var. Bir arkadaş iş başvurusu yapıyor, kabul ediliyor. Ama işyerinde başka bir müdür eşcinsel olduğunu fark edip “istemiyorum” diyor. Arkadaşımız da bunu il insan hakları kuruluna dilekçeyle bildiriyor ve yapılan inceleme sonucunda ihlal tespit ediliyor. Bu bizim bildiğimiz LGBT’lere yönelik ayrımcılığın görünür olması yönünde ilklerden.Ama bu insan hakları birimlerinin bir yaptırım gücü yok.
Eğitim konusunda ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz?
Eğitimde müfredatın so
runları var, sağlık bilgisi, din bilgisi kitaplarında eşcinselliğe yönelik ara ara nefret söylemine rastlıyoruz. Sağlık bilgisi ile ilgili kitaplarda “eşcinsellik bir sapıklıktır, erken yaşta fark edilip düzeltilmesi gerekir, bu davranışa yatkın öğrenciler hemcinsleri ile yan yana oturtulmamalı” gibi saçmasapan cümleler görüyoruz.
Şevval: Trans bireylerin hakları için çalışıyorum ben, biz daha buralara gelemedik. Biz “bizi lütfen öldürmeyin” aşamasındayız henüz.
Üniversite aşamaşında gerçekten dayanamayıp ayrılıyor insanlar. 12-13 yaşında, içinde bir değişim dönüşüm barındırdığın için kendini baskılayabilirsin. Genelde insanlar kendilerini bastıramıyorlar, zorunda da değil. Vücudundan memnun olmama, değişim dönüşümü içinde barındırdığı için insanlar kendini baskılamayabilirler.
Üniversiteye kadar gelmiş mesela bir trans, sonuç olarak kimlik değişmediği için, ismi erkek, sesi kadın, yoklamalarda “buradayım” diyemiyor, yok yazılıyor.
Sağlık hizmeti konusunda ne tür sıkıntılar yaşanıyor?
Transları hastanelere almıyorlar. Seks işçilerini kabul etmiyorlar, AIDS korkusu var bir kere.
Cihan: Mesela Kızılay’da eşcinsel ilişkiye giren insanlardan kan alınmıyor. Son zamanlarda eşcinsel ilişkiye girdiniz mi, gibi sorular var. Eşcinselden AIDS daha çok bulaşır yanılgısı var.
Bir de cinsellikle bulaşan hastalıktan ötürü doktora gittiysen doktor eşcinsel ilişki sonucunda bulaştığını anlar ya da söylemek zorundasın ki doktor bunu tedavi edebilsin. Doktorlar da homofobi konusunda eğitim almış değil. pek çok LGBT birey ya doktora gitmiyor ya eşcinsel olduğunu söyleyemiyor. Türkiye’de psikiyatri eğitiminde bile yakın zamana kadar eşcinsellerin sorunlarına nasıl yaklaşılır öğretilmiyordu, değiştiğini sanmam. Müfredatta yok. Bizim psikiyatrist arkadaşlarımız yine psikiyatristlere anket yapmışlar, bir eşcinsele nasıl davranırız diye. Çok azı bu meseleyi ve buna nasıl yaklaşılması gerektiğini biliyor. Çünkü hakikaten öğrenmesine imkan yok.
Aile meselesi de önemli ve barınma hakkıyla çok ciddi bağlantılı. Geçen gey bir arkadaş, bir şekilde abileri öğreniyor, eve kapatılıyor, telefonu elinden alıyorlar çocuk sonunda evden kaçıyor. Trans arkadaşlarımızdan da benzer hikayeleri sık sık duyuyoruz. Kadın eşcinseller elbette evden çok daha zor ayrılıyorlar. Ayrımcılık aynı zamanda bir göçü tetikliyor. Belli bir yaşa gelip evden atılan ya da ayrılan, bazen polisten şiddet gören eşcinsel erkekler İstanbul’a göçüyorlar. Bu insanlar evsizler. Taksim çevresindeler devamlı. Eğitimlerini tamamlayamadıkları için çoğu vasıfsız tabii kaçanların. Bütün şartları düşünemeden geliyorlar İstanbul’a. Translar başka translarla buluştuklarında seks işçiliğine başlıyorlar, geyler de kısmen öyle, bunu yapan sadece kadınlar değil. LGBT’lerin sorunlarını anlayacak sığınakların gündeme gelmesi gerekiyor. Tabii henüz kadınlara yönelik siddet bu kadar görünürken kadınlara yönelik sığınaklar ya da yoksullar için barınaklar bile açılamıyor.
Biz LGBT’ler olarak mücadelemizde şöyle kazanımlar sağladık denebilecek örnekler var mı?
Şevval: Cezaları durdurduk. Maltepe sahilinde seks işçiliği yapan arkadaşlar var. Artık kılıçlarla saldırmaya başladılar. Onları da bulduk, Osmanlı kılıcı falan değil, Konan kılıcı. Orada bir eylem koyduk, 25-30 kişi eylem yaptık, ertesi gün Maltepe sahilinde çalışan bir seks işçisi arkadaşımıza devlet koruma tahsis etti.
Gündüz polis bonus sistemine girdiği için, yakaladığı yerde ceza yazıyor, günde 4-5 tane ceza kesiyor. Dernek trans nüfus patlaması yaşadı. Eylem koyduk Şişli Adliyesi önüne, ertesi gün cezalar durdu.
Cihan: Gasp ve tehdit yoluyla geylerin üzerinden para kazanmaya çalışan da çok insan var. Benim de başıma geldi. Polisin tavrı genel olarak halen aşağılayıcı. Eşcinsel olduğunu sanarak tanıştığın insandan tehdit ya da gaspa uğrarsan kaybın büyük değilse bir de polisten aşağılayıcı muameleye maruz kalmak istemiyorsun. Pek çok insan da eşcinsellerin polis karşısındaki zayıflığını kullanıyor. Ciddi bir hırsızlık söz konusuysa ve polis gelmişse gaspa ugrayan eşcinsel olduğunu söylemek istemese de İstanbul’da Beyoğlu ve çevresindeki polis durumu artık en azından anlıyor. Üstsınıf escinsellere daha kibar davranılabiliyor. Ama tabii bu pek bir gelisme sayılmaz.
Aşağılayacaklar ama hakkımı arıyacağım diyen insanların çoğalması gerekiyor.
Eşcinseller de politika yapar
Cihan: Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPOD) yasal olarak kurulalı 1 sene oldu, 1 buçuk sene önce çalışmaya başladık. Bireyler olarak değil ama kurum olarak hareketin içinde yeniyiz. Dernek LGBT çalışmaları dışında sosyal politika meselesi ile ilgili. Biraz daha hareketli, LGBT hareketinde deneyim kazanmış, buna zaman ayıracak insanları bir araya getirip bu çalışmaları kurumsallaştırmak istedik. Anayasa çalışmasına çok ciddi giriştik. Fotoğraf kampanyası, meclis ziyaretleri, talep toplama panelleri, sempozyumlar, bütün sivil topluma açık imza metinlerinin yanında anayasada LGBT haklarının korunması, parlamentodan bir tavsiye kararı çıkartmaya çalışıyoruz… Bir de hukuk çalışması başlattık. Örnek davaların oluşturulması, avukatların eğitilmesi, LGBT’lerin avukatlara erişim olanaklarının geliştirilmesi için çalışıyoruz. LGBT’ler de politika yapabilir düşencesini oturtmak için bir tane siyaset okulu başlattık. LGBT’lerin siyasi kapasitesini, politik bilincini artırmak istiyoruz. Bayağı da ilgi gördü. Onun dışında akademi ile olan ilişkileri biraz daha tutarlı hale getirmeye çalısıyoruz.
LGBT AİLELERİ: ÇOCUKLARIMIZ SAHİPSİZ DEĞİL
Kendinizi tanıtır mısınız?
Zeki Çakıroğlu: 45 yaşındayım, 22 yıllık hekimim. Trans erkek bir çocuğumuz var. Kadın bedeniyle dünyaya geldi ancak ergenlik döneminde cinsiyet kimliğinin erkek olduğunu belirtti. İki yıldır da LİSTAG’dayız. İzmir ve Ankara’da da örgütlüyüz.
Meclis’i ziyaret ederek Anayasa’da LGBT haklarının tanınmasını istediniz…
İki annemiz gitti. “Anası olmayanın yasası da olmaz” diyerek gittiler.
LİSTAG’ın profili nedir? Orta sınıf aileler mi?
Eğitimli orta sınıfın ağırlığı var ama Sivaslı köylü aile de var. Yalova’dan gelen tesettürlü bir annemiz de var. Bu sorunun sınıfsal konumla ilgisi yok. Elbette eğitimli olmak, iletişim olanaklarına sahip olmak önemli. Ama bununla sınırlı değil. Onlar bizim çocuklarımız, sahipsiz değiller, bunun bilinmesini istiyoruz.
Aileler ilk başta geliyor, “Ne yaptık da bu çocuk böyle oldu, hatamız ne, tacize mi uğradı” diye. Ama ilgisi yok. Bu ne bir tercih ne de çevresel koşullarla belirlenen bir şey.
Mesela kadın bedeniyle doğuyorsun ancak erkeksin. Empati kurun. Bir gün uyandınız ve bambaşka bir bedene sahipsiniz. İşte translar böylesi bir travma yaşıyor. Çoğu söyleyemiyor, ne olduğunun bile farkına varamıyor.
Çocuk intiharlarının önemli bir bölümü bu travmadan kaynaklanıyor. Ya da evden kaçmak zorunda kalıyor, eğitim hayatı bitiyor, tek çare seks işçiliğine zorlanıyor. Yarıdan çoğu inançlı ve inanır mısınız, cehennemlik olduklarını düşünüyorlar.
Eğer cennet cehennem diye bir şey varsa ve bu çocuklar cehenneme gidecekse, ben cennete gitmek istemiyorum.