Yasa değişikliği AKP’nin engellilere karşı uyguladığı politikanın iç yüzünü açığa çıkarmıştır. Cumhurbaşkanı ise bu politikanın dışına düşmemiş, görüşme taleplerine yanıt vermediği gibi, yapılan çağrılara da duyarsız kalarak yasayı onaylamıştır. Bu noktadan sonra Anayasa Mahkemesi’nin durumu da yakında anlaşılacaktır AKP toplumdan tepki gelebilecek düzenlemeler için epeydir yeni bir yol uygulamaktadır. Kendi bakanlıklarını bile devreden çıkartarak, adı […]
Yasa değişikliği AKP’nin engellilere karşı uyguladığı politikanın iç yüzünü açığa çıkarmıştır. Cumhurbaşkanı ise bu politikanın dışına düşmemiş, görüşme taleplerine yanıt vermediği gibi, yapılan çağrılara da duyarsız kalarak yasayı onaylamıştır. Bu noktadan sonra Anayasa Mahkemesi’nin durumu da yakında anlaşılacaktır
AKP toplumdan tepki gelebilecek düzenlemeler için epeydir yeni bir yol uygulamaktadır. Kendi bakanlıklarını bile devreden çıkartarak, adı sanı pek bilinmeyen bir iki milletvekilinin eline yasa teklifi tutuşturulmaktadır. Bu teklifler, hızla işlemlerden geçirilmekte ve gelen tepkilere göre biçimlendirilmekte, bir torbanın içine sokuşturulup parmak çoğunluğuyla Meclis’ten geçirilmektedir.
Son dönemlerde çok ciddi hak kayıplarına neden olan veya kişiye özel çıkar sağlanan birçok düzenlemede izlenen yolun hep aynı olduğu gözlenmiştir. Benzeri şekilde hazırlanan ve TBMM’de kabul edilen 302 sıra sayılı yasa teklifiyle engelliler yeni bir hak kaybına uğramıştır.
2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Yasa ile kamuya açık bütün alanların, binaların ve toplu ulaşım araçlarının 7 yıl içinde engellilerin erişimine uygun hale getirilmesi gerekiyordu. Yasada belirtilen sürenin dolmasına kısa bir süre kala, iki AKP milletvekili süreyi 3 yıl uzatan bir yasa teklifi vermiştir.
Ardından AKP’nin bildik mekanizması harekete geçmiş; engellilerin üst örgütleri işin içine çekilmiş, önerilerin sonuçlarının ne getireceği bile tam tartışılamadan “görüşme”ler yapılmış ve bakanlık uzmanlarının da yönlendirmesiyle teklif yeniden biçimlendirilmiştir. Muhalefet partilerinin kısa süren bir “muhalefet”inden sonra 4 Temmuz’da TBMM’de kabul edilmiş ve 12 Temmuz 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.[1]
Özetle yasa değişikliğiyle engellilerin eğitimden sağlığa, çalışmaktan spora hayatın her alanına katılımı, sahip oldukları haklarının kullanımı için gerekli bir önkoşul olan erişim için yapılması gereken dönüşümler ertelenmiştir.
Bu yasa değişikliği, 7 yıldır yapılması gerekenleri yapmayanları kurtarmayı hedefleyen bir kurtarma operasyonudur.
Erişilemeyen hakkın bir anlamı yoktur
Türkiye’de birçok insan engelliler ve sorunları hakkında bilgi sahibi değildir. Her şeyden önce engelliler, daha doğrusu yaratılan koşullar ve kurallarla hayata katılımları engellenenler, toplumda görünür değildir.
Türkiye’de 2002 yılında yapılan tek ve geniş araştırmaya göre, nüfusun yüzde 12,29’u engelli olarak yaşamını sürdürmektedir. Son nüfus bilgilerine göre bu yaklaşık 8 milyon 6 yüz bini aşkın bir nüfus anlamına gelmektedir.[2] Birleşmiş Milletler kriterlerine göre hareket becerileri kısmen kısıtlanan yaşlılar, hamileler, küçük çocukları da eklediğinizde bu sayı oldukça kabarmaktadır.
Çarpık ve kuralsız yapılaşma, yanlış tercihler nedeniyle yerleşim alanları ve ulaşım araçları, bu geniş kesim için erişimi engelleyen bir fiziki çevre sorunu oluşturmaktadır.
İster engelli olun ister olmayın, herkes için geçerli bir kural vardır; erişilebilir olmayan bir hakkın varlığı tartışmalıdır. Eğer okula gidemiyorsan, eğitim hakkının olmasının bir anlamı yoktur. Otobüse binemiyorsan, seyahat etme hakkının olmasının ne değeri kalır. İş yerine ulaşamıyor veya giremiyorsan, çalışma olanağı bulamıyorsan, çalışmanın bir hak olması, üstelik kota gibi “pozitif” ayrımcılığa rağmen değersiz kalacaktır.
Engelliler için erişim olmadan Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve yasalardaki haklar yok hükmündedir. Bu haklara erişimi engelleyenler ise hangi yönüyle bakılırsa bakılsın açık ve kesin bir suç işlemektedir.
Türkiye erişim bakımından çok büyük sorunları olan bir ülkedir. Bu tespit yeni de değildir.
2006 yılında yayınlanan bir başka araştırmaya göre engellilerin birçok hizmete erişemedikleri açık biçimde ortaya çıkmıştır. Örneğin engellilerin yüzde 87’si eğitim hizmetine erişemediğini bildirmiştir.[3]
Araştırma verileri, engellilerin hizmetlere ve haklarına erişimini engelleyen iki önemli unsura işaret etmektedir; parasızlık, yani yoksulluk ve diğeri fiziki çevre koşullarının yetersizliği!
Bu iki unsur, AKP’nin siyaset üretiminde kilit konumdadır. 2005 yılında yapılan yasa düzenlemeleri ve sonrasındaki uygulamalarda tercihleri etkileyen de büyük olasılıkla bu sonuçlar olmuştur.
Görünürde her iki soruna da yanıt vermeyi hedefleyen yasa düzenlemelerine gidilmiştir. Ama uygulamada en hızlı karşılık alınacak olan tercih edilmiş ve ağırlık buraya verilmiştir. AKP’nin uygulama tercihi, parasızlık sorununa odaklanmış, yoksulluğu yönetme ve bağımlılığı pekiştirme üzerine inşa edilmiş bir “sosyal yardım” politikası izlenmiştir.
Tüm kamuya açık alanların, binaların ve toplu taşıma araçlarının engellilerin erişimine uygun hale getirilmesini ise engellileri bağımsız kılabileceği, daha ötesi toplum hayatına katılımlarının artmasıyla yeni taleplerin ve maliyetlerin de önünü açabileceği hesabıyla sürekli ertelenmiştir.
Eldeki verilerden hareketle 7 yılın sonunda erişilebilirlik yönünden, 2002 yılı için saptanan sorunların günümüzde çok değişmediği sonucuna ulaşılmaktadır. Ankara Valiliğinin yaptırdığı bir araştırma, başkentin durumunu ortaya sermektedir. Kamu kurumlarının yüzde 67’si, belediyelerin yüzde 78’i ve üniversitelerin yüzde 90’ı erişime elverişli değildir.[4] Başkenti böyle olan bir ülkenin diğer kentlerinden çok fazla şey beklemek gerçekten hayaldir.
Yakın zamanda yapılan bir başka araştırmada, 15 büyükşehir belediyesinin erişilebilirlikle ilgili sorulara yanıt dahi vermekten kaçındıkları, yanıt alınan sınırlı yerdeki verilerin durumun hiç de iyi olmadığı anlaşılmıştır.[5]
Her yıl milyonlarca lirayı mevsimlik çiçeklere harcayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kaldırımlarda, özellikle durak ve istasyonlarda görme engelliler için güvenliği de sağlayacak olan “iz” uygulamasını, görme engelli Mahmut Keçeci’nin, yeterli uyarı ve önlem olmadığı için metro raylarına düşerek ağır yaralanması nedeniyle verdiği mücadele sonrasında ciddiye almıştır.
TBMM’de 5 ay önce verilen bir soru önergesine ilgili Bakanlığın verdiği yanıt çarpıcıdır; “Kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimlerin konuya ilişkin yükümlülüklerini farklı düzeyde yerine getirmiş olup, devam etmekte olan hazırlık süreci 07.07.2012 tarihi itibariyle sona erecektir.”
Verilen yanıtta hiçbir şey yapılmadığı itiraf edildiği gibi yasanın içeriğinin de tam anlaşılmadığı görülmektedir. Yasa 7 yıl içinde dönüşümün yapılacağını hükmetmekte, Bakanlık ise 7 yıllık sürenin hazırlık süreci olduğunu belirtmektedir.
Ayrımcılığı pekiştirme düzenlemesi
TBMM’de kabul edilen 6353 sayılı Yasa’nın 34. Maddesi, 5378 sayılı Yasa’da bir değişiklik ve bir de yeni düzenleme içermektedir. Değişiklik, 5378 sayılı Yasa’nın geçici ikinci ve üçüncü maddelerindeki 7 yıllık süreyi 1 yıl uzatmıştır.
Bu bilinçli olarak yapılmıştır. Böylece daha sonra eklenen bölümdeki Bakanlığın kararına bırakılmış ek 2 yıllık süre uzatımı gizlenmiştir. Pratik olarak süre başta da öngörüldüğü şekilde 3 yıl olarak uzatılmıştır.
Süre uzatımı birçok hukukçunun ve yasa değişikliğine tepki gösteren engelli örgütlerinin de vurguladığı gibi Anayasa’nın 2. Maddesinde ifade edilen “sosyal devlet”, 10. Maddesinde düzenlenen “eş
itlik” ilkelerine, özellikle Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına Dair Sözleşmenin birçok hükmüne ve dolayısıyla Anayasa’nın 90. Maddesine de aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin daha önce verdiği kararlar da dikkate alındığında yapılan düzenlemenin haklı bir nedene dayanmamasının ve kamu yararı içermemesinin önemli bozma nedeni sayıldığına dikkat çekilmektedir. Elbette bu kararların Anayasa değişikliğiyle yargının tümüyle iktidarın denetimine geçtiği dönemlere ait olduğunu unutmamak gerekmektedir.
Süre uzatmanın bir nedeni bile yoktur, engellilerin haklarını kullanmalarını en az üç yıl daha engellediği için ortada bir kamu yararı da yoktur. Ama iktidar kendini hem halkın ve hem de kamunun yerine koyma alışkanlığı edindiğinden kendisine yarayan her şeyi “kamu yararı” saymaktadır.
Öte yandan, eşitliği bozan yani engellilerin hak ve özgürlüklerinden diğer vatandaşlar gibi eşit şekilde yararlanmalarını önleyecek bir düzenlemenin yapılmasının anlaşılabilir, yasadaki amaçla uyumlu, geçerli ve adil olması gerekmektedir.
Yasanın amacı engellilerin toplum hayatına katılımının kolaylaştırılması gibi görünmektedir ama süre uzatmanın bunu kolaylaştırmayarak amaca hizmet etmediği anlaşılmaktadır. Engellilere siz bir müddet daha engelli kalın demenin neresi adil ve makuldür diye sormak bile abestir.
Uluslararası sözleşmeler yönünden soruna bakıldığında, özellikle Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına Dair Sözleşme’nin birçok maddesinin ihlal edileceği tartışmasız ortadadır.
Yasaya yeni eklenen bölümdeki bir düzenleme ile bu üç yıllık sürenin istenildiğinde sonsuza kadar uzatılması için iktidara yeterli zemin yaratılmıştır.
Tek olumlu gibi görünen bölüm, erişilebilirlikle ilgili gelişmeleri izlemek ve denetlemek için her ilde komisyon kurulmasıdır. Aslında daha ilk başında, yani 2005 yılında yapılması gereken ve geç kalmış bir çalışmadır. Dolayısıyla yine bir görev ihlali yapılmıştır. Kurul oluşturulması engelli örgütlerinin ısrarlı talepleriyle gündeme getirilmiştir. Ancak çoğunluğu hükümette olan tüm kurullar gibi amacına ne kadar hizmet edeceği belirsizdir.
Komisyonların yapacakları denetim ve izlemeye göre Bakanlığa süre uzatımı ve idari para cezası kesme yetkisi verilmiştir. Geçmiş uygulamalar, iktidarın kendi bakanlıklarını, yerel yönetimlerini ve dahi iş adamlarını koruyup kollamakta gözünün ne kadar kara olduğunu bize göstermiştir. Haliyle süre uzatımının en az 1+2 yani 3 yıl olacağı görülebilmektedir.
Yeni düzenlemenin en hassas noktası ve herkesi düşündüren yanı ise idari para cezasıdır. Bu konu engelli örgütleri arasında da oldukça tartışmalıdır. 5378 sayılı Yasaya yönelik yapılan birçok eleştiride, yaptırım içermediği görüşü dile getirilmiştir.
Sistemi bütünlüklü olarak görmeyen bu eleştirinin atladığı nokta, 5378 sayılı Yasa ile hükümete, belediyelere bir görevin verildiği, bu görevin yerine getirilmediği hallerde yaptırımının TCK ile düzenlendiğidir.
5378 sayılı Yasa’da belirtilen görevleri yapmayanlar için bir düzenleme yok diye getirilen ve bazı engelli örgütleri tarafından da desteklenen “idari para cezası” yeni bir tartışmanın da kapısını aralayacaktır.
Görevini yapmayanlar hakkında idari dava açma, TCK’nın 257. Maddesi hükümlerine göre görevi ihmal gerekçesiyle cezalandırılmalarını isteme, kişisel tazminat talebinde bulunma gibi diğer davaların açılmasını ne şekilde etkileyeceği ise henüz netlik kazanmamıştır. İlk tartışmalar bu yolların kapatıldığı yönünde bilgiler edinmemize neden olmuştur.
Bu arada bir not eklemekte yarar vardır: AKP’nin özellikle, devletle bütünleşme sürecine girmesiyle birlikte özellikle memurları koruyan düzenlemeleri yapması da dikkat çekicidir. Bu kapsamda TCK’da da değişiklik yapılmış, görevini kötüye kullanan, ihmal edenler hakkındaki cezalar indirilerek, ertelenebilir düzeyin altına çekilmiştir.
Yasanın ana amacı olan erişilebilirliğe uygun hale getirmeye ne derece katkı vereceğini anlayabilmek için engellilere yönelik istihdam kotası uygulamasına bakmak yeterli olacaktır.
Denetlenmeyenler ceza ödemekten ve yükümlülüklerine yerine getirmekten kurtulmaktadır. Denetlenenlerin ise önemli bir kısmı cezası neyse öderim, ben bildiğimi yaparım diyerek yine görevlerini yerine getirmekten kaçınmaktadır.
Kamu, bu konuda sicili en bozuk olan kesimdir. Yıllarca kota yükümlülüğünü yerine getirmeyen kamu kurum ve kuruluşlarına ceza uygulanmamıştır.
Şimdi aynı sorun erişilebilirlik konusunda karşımıza çıkmaktadır. Cezalar kesilse bile yaptırım gücü olmayacaktır. Kesilecek idari para cezaları nedeniyle kamu yetkilileri bir bedel ödemeyecektir. Bu bedeli yine bizler, dolaylı ve doğrudan vergi ödeyenler yani halk ödeyecektir. Hiçbir yaptırımı olmayan böyle bir uygulamanın kamuyu gerekli dönüşümleri yapmak konusunda zorlayabilmesi mümkün gözükmemektedir.
Üstelik pratikte bunun karşılığı, erişilebilirlik konusunda kamuya tam bir keyfilik tanınmasıdır. Engellilerin evde hapis hayatının sonsuzluğa kadar uzatılmasıdır.
Değişikliğe karşı mücadele
Yasa teklifinin gündeme geldiği andan itibaren, farklı kanallardan engelliler durumu değerlendirerek kendilerine bir hat oluşturmaya başlamıştır.
Basına yansıdığı kadarıyla öncelikli hedef süre uzatımının engellenmesi olmuştur. Bu ortak hedef etrafında engelliler, engelli aileleri ve engelli dostları kararlı bir şekilde değişiklik girişimine karşı durmuş ve kamuoyunu bilgilendirmiştir.
Meclis görüşmeleri sırasında başlatılan bir imza kampanyasına çok yoğun destek toplanmış ve toplanan imzalar TBMM’ye sunulmuş, muhalefet partileri tarafından da ilgi görmüştür.
Ardından başta İstanbul olmak üzere çeşitli kentlerde basın açıklamalarıyla tepkiler dile getirilmiştir.
Engellilerin ve engelli örgütlerinin katkılarıyla gazetelere ilan verilerek kamuoyuna bilgi verilmiş ve Cumhurbaşkanı’na çağrı yinelenmiştir. Benzeri tepkiler farklı kentlerdeki engelli örgütleri tarafından da sergilenmiştir.
İstanbul’da engelli örgütlerinin bir araya gelmesiyle 7 Temmuz Platformu oluşturulmuş ve yapılan bir basın açıklamasının ardından 48 saatlik “uyumuyoruz” eylemi gerçekleştirilmiş ve Cumhurbaşkanı’ndan çıkarılacak yasayı veto etmesi istenmiştir.
Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde yapılan bir basın toplantısıyla yasanın olası sonuçları ve yapılması gerekenler sıralanmış, yasa değişikliği şu sözlerle tanımlanmıştır: “Bu yasa ayrımcıdır. Çünkü yasa engellere karşı değil, engellilere karşıdır.”
Tüm girişimlere karşın değişiklik TBMM’de kabul edilmiştir. Bu bir yenilgi değildir, hukuki ve siyasi düzlemde atılacak adımlar bulunmaktadır. Hukuksuzluk üzerine inşa edilmiş bu yasa değişikliğine karşı mücadelenin daha da boyutlandırılmasından başka çıkar yol yoktur.
Yasa değişikliği AKP’nin engellilere karşı uyguladığı politikanın iç yüzünü açığa çıkarmıştır. Cumhurbaşkanı ise bu politikanın dışına düşmemiş, görüşme taleplerine yanıt vermediği gibi, yapılan çağrılara da duyarsız kalarak yasayı onaylamıştır. Bu noktadan sonra Anayasa Mahkemesi’nin durumu da yakında anlaşılacaktır.
Engellilerin yasa marifetiyle engellendiği koşullarda, olanaklar elverdiğince, engelleri aşmak için uzun soluklu bir mücadele sürdürülmek zorundadır.
İktidarın, kamu kaynaklarını parti nimeti olarak sunduğu; unvan ve kamu görevi vererek
taltif ettiği engelliler ve engelli örgütü yöneticileri eliyle engellileri denetim altında tutmaya çalıştığı bir ortamda bu zordur. Zor olması mücadeleyi olanaksız kılmaz, kılmamalıdır.
Özgürlükler ve haklar lütuflarla değil, mücadele ile hayat bulur. Ve sahip çıkıldıkça, uğruna mücadele verildikçe güçlenir hayatta kalır. Zoru başarmak, engelleri aşmak herkes için kaçınılamayacak bir görevdir. Herkes en azından yapabileceği oranda katkı vermelidir.
Dipnotlar:
[1] 6353 sayılı Yasa; http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/07/20120712-11.htm
[2] Türkiye Özürlüler Araştırması 2002, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı
[3] Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 İkincil Analiz, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı
[4] 11 Haziran 2012 Radika gazetesi, “Engelliye 1 Temmuz vaadi yine lafta kaldı”
[5] Türkiye’de engellilere yönelik ayrımcılık ve hak ihlalleri 2011 yılı izleme raporu, (Ayrımcılık İzleme Platformu) EŞHİD Yayınları No: 2