Devleti yönetenlerin; PKK’yi bölmek, içini karıştırmak, bunları yapamıyorsa en azından temsil yeteneğini zaafa uğratmak yıllardır hayalleri. PKK’nin yaklaşık 30 yıldır sürdürdüğü savaş süresince devleti yönetenlerin bu hayallerini gerçekleştirmek için çeşitli denemeler yaptığı ancak bu denemelerden başarılı sonuçlar çıkaramadığı da bir gerçek. Kürt Siyasi Hareketi bu konudaki her girişimi başarılı “taktikler”le her seferinde bertaraf edebildi. Leyla […]
Devleti yönetenlerin; PKK’yi bölmek, içini karıştırmak, bunları yapamıyorsa en azından temsil yeteneğini zaafa uğratmak yıllardır hayalleri. PKK’nin yaklaşık 30 yıldır sürdürdüğü savaş süresince devleti yönetenlerin bu hayallerini gerçekleştirmek için çeşitli denemeler yaptığı ancak bu denemelerden başarılı sonuçlar çıkaramadığı da bir gerçek. Kürt Siyasi Hareketi bu konudaki her girişimi başarılı “taktikler”le her seferinde bertaraf edebildi. Leyla Zana, bu hayallerin bu dönemki bir parçası mı, acep?
Ya özel olarak örgütlediler ya önlerini açtılar
Devleti yönetenlerin bu sevdasının kuşkusuz en önemli şahsiyetleri arasında Abdülmelik Fırat yer alır. Şeyh Said’in torunu olan Abdülmelik Fırat 11. Dönem Erzurum Milletvekilliği (DP) ve 19. Dönem Erzurum milletvekilliği (DYP) yaptı. 2002 yılında Hak ve Özgürlükler Partisi’ni kurmuş ve Onursal Başkanlığını yapmıştır. Ancak daha etkili görevler alamadan 29 Eylül 2009 tarihinde hastalığına yenik düştü.
1978-1979 yılları arasında, Bayındırlık Bakanı olarak görev bile yapan Şerafettin Elçi, uzun süre Kürt Siyasal Hareketine hep mesafeli oldu. Demokratik Kitle Partisi’nin kuruluşuna katıldı, Parti’nin Genel Başkanlığı’na getirildi. Demokratik Kitle Partisi, 26 Şubat 1999 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Daha sonra 19 Aralık 2006 tarihinde kurulan Katılımcı Demokrasi Partisi’nin Genel Başkanlığına getirildi. 12 Haziran 2011 seçimlerinde Diyarbakır ilinden BDP desteği ile bağımsız milletvekili seçildi.
Ümit Fırat, Orhan Miroğlu gibi “aydınlar” ise devleti yönetenler tarafından “tahammül edilmesi”nin hayırlı olacağı kategorisinde hep yer aldılar.
Bu furyanın devleti “gülümse”ten şahsiyeti ise kuşkusuz Kemal Burkay. Burkay, 31 yıldır yaşadığı İsveç’ten Türkiye’ye 30 Temmuz 2011 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı üzerine döndü. Ve dedi ki “Ülkede hükümetin başlattığı bir açılım süreci vardı, ben de buna destek vermek istiyorum. Ülkeye geliş nedenim bu”.
AKP’nin “Temsil Etmiyorlar” teranesi
AKP, iktidara geldiği ilk günden itibaren Kürt Sorununa özel bir yer verdiğini ve bu sorunu mutlaka çözeceğini her seferinde dile getirdi. Ancak on yıllık sürecin içinde anlaşıldı ki AKP’nin çözümü; Kürtlerin siyasal taleplerinin hiçbirini kabul etmemek, ekonomik taleplerine neoliberal biçimler kazandırmak, sosyal-kültürel taleplerinin zırnığını verip, onu da bahşedilmiş göstermek.
Bu süreçte Tayyip Erdoğan’ın sürekli vurgu yaptığı bir de “iddiası” var; PKK’nin ya da BDP’nin Kürt halkını temsil etmediği. Bunu kanıtlamak için de iktidara geldiği andan itibaren sürekli “cambazlıklar” peşinde koştu. Fethullah’ın bölgedeki faaliyetlerinin önünü açmakla kalmadı, devletin olanaklarını da onlara ekledi; Hizbullah’ın el altından desteklenmesini sağladı; AKP’nin bölgeden göstereceği milletvekili adaylarında farklı temsiliyetlerinin de olmasına özel önem verdi. Galip Ensarioğlu en başat örnek; GÜNSİAD, DİSİAD, DOĞUGÜNSİFED, DKVS ile DİSSA yönetim kurulları üyesi. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve TOBB Ticaret ve Sanayi Odaları Konsey Başkanı.
Tayyip’in “Kürt Gölü”ne maya çalma sevdasının son aktörü (ne yazık ki) Leyla Zana oldu. Zana’nın, Kürt Siyasal Hareketi’ne rağmen inisiyatif alma isteğinin nedenleri ayrı değerlendirilmek üzere, bu girişimden Tayyip’in beklentisinin “iyi niyetli” olmadığı aşikar. Leyla Zana talep etti ya da dile getirdi diye Tayyip, Kürt Sorunundaki icraatlarını değiştirecek değil. Bilmediği yeni bir taleple de karşılaşmadı zaten. Tayyip, bu durumu tek bir şey için kullanacak; “BDP, bırakın Kürtlerin tamamını, kendisine oy verenlerin bile tamamını temsil etmiyor”. “Bu maya tutar mı diye soracaklara” ise yanıtı Nasrettin Hoca’dan kopyalar; Ya tutarsa… (Bu arada Akşehir Gölü yüzyıllardır hala H2O özellikleri gösteriyor.)
Peki, Leyla Zana ne yapmaya çalışıyor?
Duran Kalkan, bu konuda “Tayyip Erdoğan ‘ın hala sorunu çözecek lider olduğunu söyleyenler geçmiş on yılı bir çırpıda yok sayıyorlar, üstünü çiziyorlar… Bazı basit yaklaşımlar, çıkarlar uğruna gerçekler göz ardı edilmemeli” diyor. Demokratik Özgür Kadın Hareketi ise “DÖKH, Sayın Leyla Zana’nın ‘bağımsız milletvekili’ sıfatı ile AKP hükümeti ile geliştirdiği diyalogu gayri meşru ve anti demokratik bulmaktadır… Bu zemin ile tartışılmadan, halkın onayı alınmadan elit siyaset alışkanlıklarını tüm Kürtleri ilgilendiren konularda devreye sokmak Kürt sorununun çözümünü bilmemektir” diye kaydediyor.
“Leyla’yı Leyla yapan Mecnun’un aşkıdır” diyor Selahattin Demirtaş, öyküye gönderme yaparak. O öykünün sonunu da hatırlatmakta yarar var: Bir gün Leyla çölde Mecnun’u bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim içimdedir, sen kimsin?” der.