Kısacası Tayyip Erdoğan, ajanı Numan Kurulmuş aracılığıyla eski partisi Saadet’i ilga etme planını uygulayamayınca, aynı plan HAS Parti’ye uygulanmıştır… Aylardır hatta belki de yıllardır beklenen (tezgahlanan) durum gerçekleşti ve Numan Kurtulmuş, şürekasıyla birlikte AKP’nin yolunu tuttu. Bu girişim, gerek gerekçeleri, gerek zamanlaması ve gerekse de biçimi itibariyle AKP medyası tarafından neredeyse hiç tartışılmadı. Ancak Numan […]
Kısacası Tayyip Erdoğan, ajanı Numan Kurulmuş aracılığıyla eski partisi Saadet’i ilga etme planını uygulayamayınca, aynı plan HAS Parti’ye uygulanmıştır…
Aylardır hatta belki de yıllardır beklenen (tezgahlanan) durum gerçekleşti ve Numan Kurtulmuş, şürekasıyla birlikte AKP’nin yolunu tuttu. Bu girişim, gerek gerekçeleri, gerek zamanlaması ve gerekse de biçimi itibariyle AKP medyası tarafından neredeyse hiç tartışılmadı. Ancak Numan Kurtulmuş’un ne kadar dürüst, ne kadar kadirşinas olduğu, parada malda, mülkte ve hatta mevkide hiç gözü olmadığı yazıldı, çizildi. Peki, gerçekten öyle mi, yoksa sayın Kurtulmuş uzun süren bir “ameliyat”ın operatörü mü?
Bu sorunun yanıtı sanırım, sayın Kurtulmuş’un, çok uzun değil, son dört yıllık serüvenine bakarak daha rahat bulunabilir.
25 Ekim 2008 tarihinde Kurtulmuş, Saadet Partisi’nde Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıdır. Bu göreve gelmeden önce de Saadet Partisi’nde İstanbul İl Başkanlığı ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini birlikte yürütmüştür. 17 Ekim 2008 tarihinde ise dönemin Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, yaptığı basın toplantısında 26 Ekim 2008 günü Ankara’da yapılacak kongrede tek genel başkan adayı olarak Numan Kurtulmuş’un katılacağını açıklamıştır. Ve Kurtulmuş Ankara’da “Saadet Şimdi!” sloganı ile gerçekleşen 3.Büyük Kongrede kullanılan 946 oyun geçerli olan 924 oyunun hepsini alarak Saadet Partisi Genel Başkanı seçilir. Bu süreç boyunca hocası Erbakan’ın sadık mürididir!
Numan Kurtulmuş liderliğinde kurulan parti 28 günde örgütlenerek oylarını % 100 arttırarak Mart 2009 yerel seçimlerinde yüzde 5,2 oy aldı… Temmuz 2010’daki Saadet Partisi kongresi arifesinde ise Saadet oyları kamuoyu araştırmalarına göre yüzde 8 ‘e varmıştı.
Çok değil iki yıl sonra ise yani 11 Temmuz 2010’da Saadet Partisi’nin 4. Olağanüstü Kongresi’nde Kurtulmuş yine Genel Başkan adayıdır. Ancak bu kez iki ayrı liste vardır, buna rağmen Kurtulmuş bu iki ayrı listenin ortak başkan adayı olarak yeniden genel başkanlığa seçilir. Aynı kongrede partinin Genel İdare Kurulu ve Yüksek Disiplin Kurulu üyeliklerinin belirlenmesi için yapılan seçimlerde Necmettin Erbakan’ın desteklediği ve Erbakan’ın yakınlarının da bulunduğu yeşil listeye karşılık Numan Kurtulmuş beyaz liste ile çıkmıştır. Kurtulmuş’a 490 oy çıkmıştır. Yeni isimlerin yer aldığı beyaz listenin seçilmesi ile Necmettin Erbakan ve yakınları parti yönetiminden tasfiye edilmiştir.
Bunun üzerine Erbakan, öğrencisi Erdoğan’dan sonra en yakın dostunun oğlu Kurtulmuş tarafından da ihanete uğradığını açıklayacaktır.
Ancak ilginçtir, daha sonra Kurtulmuş’un kadim dostu olacak olan, SP Eski Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu; “Hoca AK Parti’ye mi, başka bir takım güçlere mi hizmet ediyor? Anlamakta zorlanıyorum” diye bir demeç bile verir.
11 Temmuz’daki olaylı kongrenin usulsüz yapıldığı gerekçesiyle Erbakancılar, Oğuzhan Asiltürk öncülüğünde mahkemeye başvurur. Mahkeme, Türkiye siyasi tarihinde ilk kez görülen bir karar verir. Olağanüstü Kongreyi geçersiz kılan mahkeme, Genel Başkan Numan Kurtulmuş’un yetkilerini elinden alarak partiyi kayyuma devreder.
Referanduma Destek Yeterli
Saadet Partisi’ne ikinci kez seçildikten sonra ve henüz parti kayyuma devredilmeden önce genel başkan pozisyonundaki Kurtulmuş’un demeçlerinde de bir değişiklik olur. 2009’da Fethullah Gülen’i bile eleştirmekten çekinmeyen (buyursunlar gelsinler, partilerini kursunlar) Kurtulmuş, Temmuz 2010’da Sabah gazetesine verdiği röportajda, muhabirin “Demokratik açılıma destek veriyorsunuz. Referanduma da ‘Evet!’ diyorsunuz. Ergenekon soruşturmasının da çok yerinde bir soruşturma olduğunu söylüyorsunuz. Dolayısıyla AKP hükümetine çoğunlukla destek verici bir muhalif durumundasınız” sorusuna şu yanıtı verir; “Şimdi de kampanyamızda diyeceğiz ki; ’12 Eylül 2010’da Anayasa’ya Evet, 13 Eylül 2010’da Hayır!'”
Yine aynı röportajda, “Peki referanduma “Evet” demeden evvel eski genel başkanınız Erbakan’ın görüşüne başvurmuş muydunuz?” sorusuna ise “Konuyu tam konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Ama referanduma ‘Evet’ diyeceğimizi kendisi biliyor. Partinin yetkili kurullarında bunların konuşulduğunu biliyor. Bir itirazı olmadı. Olmadığına göre sorun yok. Zaten olamaz da!” yanıtını vermiştir.
Ancak çok değil dört ay sonra yani 28 Kasım 2010’da yine aynı Kurtulmuş, bu kez Samanyolu Haber’e verdiği röportajda ise “Referandumda hayır tavrı alsaydım şu anda SP’nin genel başkanıydım” açıklaması yapmakta bir beis görmeyecektir!
Ne gömlekmiş ama
Aynı dönem içinde yani Saadet Partisi’nin tartışmalı genel başkanı olduğu dönemde AKP’ye ve Tayyip’e karşı “ılımlı” mesajlarına devam eder. Milli Görüş gömleğini çıkarıp çıkarmadığına ilişkin bir soruya verdiği yanıt manidardır! “Bu gömlek meselesi bana çok soruldu. Ben tam tersini söylüyorum. Türkiye ve dünya siyaseti öyle bir noktaya geldi ki. Değil buradaki Milli Görüş gömleğini çıkarmak, Sultan Fatih’in Topkapı Sarayı’ndaki kaftanını alıp onu giyip siyaset yapmak durumundayız.” Başbakanın idam edilen Pehlivanoğlu’nun mektubunu okurken ağlamasını değerlendiren Numan Kurtulmuş’un empatisi daha da manidardır; “O mektubu ben de okusam ağlardım.”
Mahkeme, kayyum, yeniden seçim sürecinde Saadet Partisi’nden istediğini alamayacağını anlayan Kurtulmuş, “Siyaset bizim için uzun bir yoldur” diyerek, 53 il başkanı, 65 belediye başkanı ve çok sayıda partiliyle birlikte ‘Saadet Partisi’nden siyaset yapma imkânı kalmamıştır’ gerekçesiyle 1 Ekim 2010 tarihinde istifa etti. Daha sonra Halkın Sesi Partisi’ni (HAS Parti) kurdu ve 28 Kasım 2010 tarihinde Ankara Atatürk Spor Salonunda gerçekleştirilen 1. Olağan Kongresinde Genel Başkanlığa seçildi.
HAS Parti Genel Başkanlığı döneminde (Temmuz 2012’e kadar) AKP’nin politikalarına ve uygulamalarına karşı sürekli eleştirel bir tutum alarak geçirdi. Bu dönemki açıklamalarından bir kısmına bakmak yararlı olacaktır!
Erdoğan için “Hem ‘Gömleğini giy, dön’ hem de ‘Dönmesi mümkün değil’ diyorsunuz. Ne bekliyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Geri dönüşleri çok mümkün gözükmüyor. Siyaset ve ekonomiden bahsediyorsak model konuşuyoruz. Hükümetin sekiz yıldır kurduğu model, bizim tasvip etmediğimiz bir ekonomi ve dış politika modeli. Örneğin ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını kabul etmiş. Bunu parti meclis grubunda Başbakan kendi söylemiş, sadece söz olarak değil icraatı ile de ortaya koymuş. Türkiye’nin AB’nin terbiye salonunda oturtulmasına razı olan bir ilişki, NATO Genel Sekreterliği konusunda hükümetin tutumu keza yine yanlış. Dolayısıyla tüm bunlar bir modelin sonucudur. Ve bu modelden vazgeçmeleri çok mümkün gözükmüyor. Ama her insanın nihayetinde pratik olarak yaptıklarından pişman olma, vazgeçme, tövbe etme imkânı vardır. ‘Gömleğini giy’ o.”
Birkaç beyanat daha
“Türkiye’de sürekli olarak ittifakların konuşuluyor olması 12 Eylül’le birlikte Türkiye siyasetine yapılan müdahalenin göstergesidir. Yıllardan beri buna bağlı olarak birtakım ittifaklar ve seçim işbirliklerinin gündeme geldiğini görüyoruz. Bu siyaseti doğal mecrasından çıkaran bir süreçtir.”
“Biz dar bölge milletvekili sistemi ve ön seçimi Türkiye için zaruri görüyoruz. Bu şekilde parlamento demokratik bir yapıya kavuşmuş olur. Bu anlamda siyaseten yan yollar diyebileceğimiz seçim ittifakları gündemde olmaz.
”
“HAS Parti iktidar alternatifi olarak kurulmuş bir partidir. Hiçbir şekilde ittifak arayışında değildir. Seçime tek başına girecektir.”
“AKP’den üslup, tarz ve muhteva farkımız var.”
“Diğer partilerden farkımızı üç noktada özetleyebiliriz. Birincisi üslup farkımız var. Biz siyaseti bir kavga ve çatışma aracı olarak görmüyoruz. İkincisi tarzımızdır. Biz, bize dayatılan kamplaştırıcı siyaset tarzını asla kullanmayacağız. Bu milletin bütün fertleri HAS Parti’nin siyasal paydaşlarıdır. Üçüncüsü de muhtevadır. Biz milletten yana olmayan hiçbir dayatmayı kabul etmeyeceğiz. Bunu yaparken üç temel söz veriyoruz. Bunlardan biri, asla firavunlaşmayacağız. Bu topraklar içerisinde yaşayan her yurttaşımız inancı, dili, dini ne olursa olsun eşit ve özgür yurttaşlardır. İkincisi Karunlaşmayacağız. Devletin imkânlarını kendimize, yakınlarımıza, partililerimize asla devşirmeyeceğiz. Üçüncüsü belamlaşmayacağız. Yani tüm bunları yaparken asla dini siyasetimiz için kullanmayacağız.”
“Harun gibi geldiler Karun oldular”
“Türbanlı cipliler.”
“Öyle olmamak için de Allah’a dua ederim, halkın yüzde 80’inin oyunu bile almış olsanız, hiç kimse şah değil, padişah değil.”
“Biz HAS Parti’yi bir konjonktür partisi olarak kurmadık.”
Has deyince has olur mu?
Bu beyanattan herhangi birisinin bile arkasında samimiyetle/inanarak duran herhangi bir kişinin bugün AKP’ye gidemeyeceği/gitmeyeceği aşikardır. Ya o zaman takiye yapıyordur ya da şimdi. Kesin olansa hiçbir durumda güvenilir olmadığıdır.
Bu beyanattan belki de en çarpıcısı HAS Parti’nin bir konjonktür partisi olmadığını iddia etmesidir. Ancak anlaşılmaktadır ki HAS Parti bir konjonktür partisidir ve Numan Kurtulmuş özel bir konjonktür kişisidir.
HAS Parti’yi AKP içinde eritme projesi aslında revize edilmiş planın amacıdır, ilk planın Saadet Partisi’ne ilişkin yapıldığı gelişmelere bakıldığında görülmektedir. Kurtulmuş’un kadim dostu Bekaroğlu, hem dün hem bugün yanılmıştır. Dün Erbakan, aslında AKP’nin tezgahını bozmuştur, bugün ise Bekaroğlu ikinci kazığını yemiştir. Kısacası Tayyip Erdoğan, ajanı Numan Kurulmuş aracılığıyla eski partisi Saadet’i ilga etme planını uygulayamayınca, aynı plan HAS Parti’ye uygulanmıştır.
Kurtulmuş’un yeni misyonu
Tayyip’le görüştükten sonraki ilk açıklaması yine çok manidar!
Kurtulmuş, aldıkları son bilgilere göre de “Esed” yönetiminin elindeki etkili kimyasal silahları halka karşı kullanabileceğini ifade ederek, “Esed yönetimi, elindeki kimyasal silahları halkına karşı kullanmak üzeredir. Uluslararası camia bir an önce adım atmalıdır” diye konuştu.
İlginçtir, kimyasal silah tehdidini Tayyip bile daha önce dile getirmemişti.
Bundan sonra ne olur?
*Numan Kurtulmuş, her ne kadar iyi bir Yıldırım Akbulut olacağını kanıtlamış olsa da herhangi bir “sağlıklı” partinin bu şahsı genel başkan olarak kabul edebilmesi imkansızdır.
*İslamcılar içinde nifak ve güvensizlik tohumlarına bir yenisi eklenmiştir. Kısa dönem içindeki her ayrıksı girişim “şüphe” ile karşılanacaktır.
*Fethullah Gülen Cemaatinin blöf olarak kullanacağı siyasal tercihlerden biri eksilmiştir. Bilindiği gibi cemaat, bir parti kurmaktansa var olan partiler arasından tercihte bulunmaktadır, böylece her durumda “kazançlı” çıkmaya çalışmaktadır. Yapabileceği tercihi diğerlerine karşı bir koz olarak ileri sürmesi de pazarlık gücünü arttırmakta idi. CHP’nin bile desteklenebileceği tercihi (blöfü) konuşulduğu bir yerde HAS Parti’nin siyasal alandan silinişi bir eksiklik olarak değerlendirilecektir.
*Tayyip’in kârını hesaplamaya gerek var mı?