CHP delegasyonu, bir “Balans Ayarı” yaptı. CHP delegasyonu, bu iktidardan kurutuluşun ancak sol bir çıkışla olacağını işaret etti. CHP, yayınladığı projelerle, siyasi açılımlarla sol gösteriyor, ancak partiyi yöneten kurmay heyeti “devrimci” olmadığı için parti sürekli frene basıyor, sağa çark ediyordu. Kurgu belliydi: “Solcuların, Atatürkçülerin, Alevilerin, hatta Kürtlerin bir bölümünün gidecek bir yeri yok, her halukârda […]
CHP delegasyonu, bir “Balans Ayarı” yaptı.
CHP delegasyonu, bu iktidardan kurutuluşun ancak sol bir çıkışla olacağını işaret etti.
CHP, yayınladığı projelerle, siyasi açılımlarla sol gösteriyor, ancak partiyi yöneten kurmay heyeti “devrimci” olmadığı için parti sürekli frene basıyor, sağa çark ediyordu.
Kurgu belliydi: “Solcuların, Atatürkçülerin, Alevilerin, hatta Kürtlerin bir bölümünün gidecek bir yeri yok, her halukârda bize oy veriyorlar. Eğer güç olacaksak, bizim sağdan oy almamız gerekiyor” diyenler CHP’nin sağa selam durması için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Bütün dünyada sol aslına dönerken, sol değerlere sahip çıkarak yeni bir yükselme dönemi yaşarken, bizde ise muhtemelen siyasal İslam’ın her gün biraz daha artan etkisiyle, CHP’de sol gibi gözükmeye karşı ciddi bir direnç vardı. Bu direnç yer yer ilginç bir mahcubiyeti de beraberinde taşıyordu. Sağdan devralınan isimlerin parti politikalarında fazlasıyla öne çıkmaları, partinin “Kurmay Heyeti” sayıldığında öncelikle onların isimlerinin anılması da bunu gösteriyordu. Bundan dolayı da, eğitim, devletin demokratikleşmesi, Kürt mesesinin çözümü, inanç özgürlüğü ve laiklik gibi temel bazı konularda CHP doğru çözümlemeler yapsa da buna uygun eylem politikaları üretmiyordu.
Oysa son kurultay bir kez daha gösterdi ki, en azından mevcut CHP’nin dokusu kesinlikle bu bakışa uygun değil! Taşra başta olmak üzere, CHP delege profilinin ezici bir bölümü solculardan oluşuyor. Hem de bu solculuk, devrimci, sosyalist örgütlerde çeşitli düzeylerde yöneticilik yapmış, cezaevine girmiş çıkmış, sol literatürü de, eylemi de bilenleri kapsayan bir solculuktu…
Sol profili güçlü olan delegasyon, kurultayda solun ruhuna uygun bir ekip tavrıyla siyasi bir çıkış yapamamış olsa da, sandıkta sol refleksini gösterdi.
“Sarı Blok Liste” müdahalesine rağmen, Fikri Sağlar, Durdu Özbolat, İlhan Cihaner, Ercan Karakaş, Tekin Bingöl ve Çetin Soysal’ın PM’ye seçilmeleri bu refleksi gösteriyor. Ayrıca, solcu ve sola daha yakın isimlerin listenin üst sıralarında yer alması bu refleksin sonuçlarını daha da güçlü bir hale getiriyor. Çünkü, CHP delegasyonu daha fazla kendisi olmak istiyor. Örneğin, parti içinde solculardan daha çok, sağdan gelenlerle ortak resim veren Süleyman Çelebi’nin seçilememiş olması bu gerçeği doğruluyor. Hatta, delegasyonun Muhammed Çakmak yerine, İlhan Özkes’i seçmiş olması, İlhan Özkes’in konunun etrafında dolaşmak yerine “din ve İslam” konusundaki gerçekçi çıkışlarının doğrudan ilgisinin olması da bu durumu doğruluyor…
Listeyi delenlerin veya seçimde çok oy alanların ortak özellikleri, siyasetteki sol ve daha halkçı kimliklerinin yanı sıra, konformizmi reddetmeleri, sokakta eylemin içinde olmaları ve en önemlisi “paraşütle” yönetici yapılmamış olmaları değil midir?
Bu özelliklerin CHP’nin genel politikalarına yansıması ve CHP’nin daha bir sol kimlikle anılmaya başlaması CHP’yi büyütebilir. Kaldı ki, kimsenin dikkatini çekmeyen, YURT Gazetesi hariç henüz kamuoyuna da yansımayan ama kurultay delegelerinin “oybirliği” ile kabul ettiği “Demokrasi ve Özgürlük Bildirisi” CHP için ciddi bir şansa dönüşebilir. Eğer, sonuç bildirisinde yazılanlar kağıt üzerinde kalmayıp sokağa inerse, sokak CHP kadrolarıyla, CHP dışındaki bütün muhalif kadroları ortak bir mücadele cephesinde hızla bir araya getirebilir.
Bu hamlenin yapılabilmesi, kurultay mesajının iyi algılanması ve CHP’nin yeni yönetiminin kurultayın işaret ettiği gibi solculardan oluşmasıyla yakından ilgilidir. Şimdi top, kurultay sonrası “tablodan memnun olduğunu” ve “CHP’nin yürümesi gereken kulvarı sol ve sosyal demokrat kulvar” olarak açıklayan Kılıçdaroğlu’nda…