Hükümet, Başbakan ve parti liderleri umarım kimi medyacıdan daha itidalli olur… Çünkü “Savaşan Şahin Medyası” yine görevde. Bu kez nöbet değişikliğiyle. * * * O zaman hedef Irak’tı. Yine bir diktatör, yine halkını katleden bir rejim, yine Türkiye’yi tehdit eden şusu busu. O zaman, nöbetçi şahin “merkez medya” idi. ABD’nin istediği savaş ve işgale, Irak’ta […]
Hükümet, Başbakan ve parti liderleri umarım kimi medyacıdan daha itidalli olur…
Çünkü “Savaşan Şahin Medyası” yine görevde.
Bu kez nöbet değişikliğiyle.
ABD’nin istediği savaş ve işgale, Irak’ta rejim değişikliğine yataklık, yalakalık ve yanaşmalık yapmazsak başımıza gelecekleri sıralayıp duruyor; savaş ve işgal karşıtı gazetecileri (ve herkesi) “Türkiye’ye ihanet”le suçluyorlardı.
Düşürülen uçak bulunmaz kaftan.
Hakikatten ziyade, gaza ihtiyacı varmış gibi kamuoyunun.
Kendi de gazetecilik, yazarlık yapmış; Irak meselesi sırasında düşündüklerini, yazdıklarını umarım unutmamış olan Ömer Çelik gibi “zihni ve üslubu olgun” sayılabilecek birisi bile, şimdi iktidar kürsüsünde, eleştiri ve farklı görüşleri kafadan ağır suç, ihanet, provokasyon torbasına atıyor.
Bunlar tehlikeli işler.
Bir adım sonrasında, “savaş durumu” gerekçesiyle susturma ameliyesine gider.
Oysa aynı o gün gibi, bugün de tartışmaya, karşı görüşe, itidale ve en önemlisi savaş karşıtlığına ihtiyaç var.
Gazeteci savaş kışkırtıcısı olamaz.
O gün E. Özkökler’in filan deli gibi yaptığını; karşı görüşleri ihanetle suçlayan, herkese “Saddamcı, Baasçı” diye saldıran kışkırtıcı propaganda merkezi işlevlerini takdirle karşılamış “muhafazakâr” kalem veya klavye varsa, bununla gurur duyacaksa; buyursun oradan yaksın!
Muhafazakâr olmak başka; muhafız olmak başka!
Öte yanda, muhaliflerin önemli kısmı da, başka kirli rejimlere ve niyetlere yaslanıyor; oradan besleniyor.
ABD ne kadar Rusya’yı suçluyorsa, o rejime destekleri için…
Rusya da, S. Arabistan ve Katar parasıyla desteklenen, Türkiye’den yardım alan bir “tertip”ten bahsediyor.
Hangi katliamı kimin yaptığı, kimin yapıp ötekinin üstüne attığı sık sık karışıyor.
İşin bir tuhaf yanı da şu:
Suriye rejimi karşıtı Katar’ın yürüttüğü bir kamuoyu araştırmasına göre, “Suriye halkının yüzde 55’i hala rejimi destekliyor”!
Suriye’nin, ABD ve İsrail için, sanki kendileri demokratik rejim olan S. Arabistan, Katar ve Emirlikler’in petrol kirleri için; yahut bugün muhalif gruplar bağrında büyüyen “mücahitler” için sadece Suriye olmadığını…
İran’ın anahtarı sayıldığını en iyi bilenlerden biri Başbakan.
İkisini birbirinden ne kadar ayırmak istese de öyle.
Sadece o kadar değil.
Suriye bölgesel bir infilakın pimi gibi.
Türkiye bunu çeken olmak istiyorsa, önce kendine yazık eder!
Kendini bölgenin paşası sanırken; bir bakarsın birilerinin maşası olmuşsun!