Bilindiği üzere 4+4+4 kademeli, kesintili eğitim yasası Mecliste kabul edildi. Şimdi de 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda değişiklik öngören yasa tasarısı Meclis Genel Kurulunda… Sırada ise Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı ve Kıdem tazminatının kaldırılıp Fon’a devir düzenlemesi var. Emekçileri toplumun büyük çoğunluğunu yakından ilgilendiren bu düzenlemelerle ilgili başta emek örgütlerinin ve çeşitli kuruluşların […]
Bilindiği üzere 4+4+4 kademeli, kesintili eğitim yasası Mecliste kabul edildi. Şimdi de 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda değişiklik öngören yasa tasarısı Meclis Genel Kurulunda… Sırada ise Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı ve Kıdem tazminatının kaldırılıp Fon’a devir düzenlemesi var.
Emekçileri toplumun büyük çoğunluğunu yakından ilgilendiren bu düzenlemelerle ilgili başta emek örgütlerinin ve çeşitli kuruluşların görüşleri önerileri hiçbir şekilde dikkate alınmadı-alınmıyor. Düzenlemeler iktidarlaşan AKP, yandaş sendika ve kuruluş ve cemaatlerin çıkarları temelinde yapılıyor.
AKP’nin “ileri demokrasisine” itiraz edenler, demokratik haklarını kullanmak isteyenler ise çeşitli yöntemlerle “orantısız güç kullanarak” sindirilmeye, etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Dün Newroz kutlamalarında uygulanan zulüm, bugün kamu emekçilerinin hak ve özgürlük taleplerine karşı uygulandı.
AKP Hükümeti, 28-29 Mart tarihlerinde KESK’in yaptığı demokratik eylemliliği engellemek için en temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına almış, yasakçı ve baskıcı bir tutumla adeta sıkıyönetim ilan etmiştir… İçişleri Bakanı’nın yayınladığı genelgeyle tüm kamu emekçilerinin eylemleri polis kuşatmasına alınmıştır. Ankara’ya gitmeye çalışan emekçilerin seyahat özgürlükleri, “kimlik kontrolü” ve “otobüste ceset torbası bulunmaması” gibi bahanelerle engellenmiştir.
Çeşitli illerde yasaklara karşı direnen ve Ankara’ya gidebilen emekçilere ise cop, tazyikli-boyalı su ve gaz bombaları ile saldırılmış, bazıları da gözaltına alınmıştır.
Ankara Valiliği uygulanan bu vahşetin ardından polislere teşekkür mesajı yayımladı. Valilik açıklaması sıradan bir teşekkür mesajı değildi. Tarihe geçecek denli pervasız bir dil kullandı. Yapılan zorbalığı “çağdaş güvenlik mühendisliğinin emsalsiz örneği” olarak sundu. Ve bu sunum Erdoğan’ın demeciyle taçlandı. Erdoğan : “polis ne yapmış? Su sıkmış. E, ne yapacaktı? Başka bir şey sıkmadı ya su sıktı. Neymiş, boyalı suymuş… Olabilir.” diyerek bu “emsalsiz örneğe” onay veriyor, açıkça teşvik ediyordu.
Yani Erdoğan “biz saldırı yasalarını bir bir çıkaracağız siz de susacaksınız” diyor.. Susmayıp sesini çıkaranlara “emsalsiz örnekleri” uyguluyor. Ezilenler, toplumun farklı kesimleri, saldırı yasalarını ve uygulanan zulmü tartışırken, Elektriğe yüzde 9,26 oranında, doğalgaza da yüzde 18,72 oranında zam yapılıyor.
4 Nisan tarihinde 12 Eylülcüleri yargılama tiyatrosu başlıyor. 12 Eylül’ün, 28 Şubatın ürünü olanlar iki darbeciyi “yargılayarak” bugünü aklamaya çalışıyor. Bugün internete düşen haberlere bakılırsa, 30 yıldır 12 Eylül Anayasasını değiştirememiş TBMM ve 10 yıldır bu Anayasayla iktidarını sürdüren AKP Hükümeti davaya müdahil olma kararı almış. Yine “biz içerde fikrimiz ise iktidarda” diyen zihniyetin devamı olan MHP’de müdahil olacakmış…
Oysaki AKP, MHP ve benzeri partiler 12 Eylül zihniyetinin devamcılarıdır. 12 Eylül’cüleri gerçek anlamda yargılamaya sınıfsal çıkarları izin vermez. 12 Eylül ile hesaplaşmak, cunta şefi Kenan Evren’in ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılanması, cezalandırılması da değildir.
12 Eylül’le hesaplaşmak onu yaratan ekonomik ve siyasi zeminle hesaplaşmaktır,. Kapitalist sistemle hesaplaşmaktır. Unutmamak gerekir ki, 12 Eylül’ün dayanağı sermayedir, bürokratik askeri diktatörlüktür, emperyalizmdir. Ve tüm bu güçlerin cisimleştiği Anayasal düzendir. Bir türlü değiştirmek istemedikleri ve değiştirme teklifinin dahi yapılamayacağı Anayasanın başlangıç ilkeleridir. Kürt halkının kölelik statüsünde tutulmasını öngören tekçi anlayıştır. Aleviliği ezilen inanç statüsünde tutan, Diyanet İşleri Başkanlığında ve zorunlu din derslerinde ifadesini bulan kurumlaşmadır. Siyasi partiler kanunu ve yüzde 10 baraj sistemidir.
Onun için 12 Eylülcülerle hesaplaşmak sadece 30 yıl öncesi bütün sorumlularla hesaplaşmak değildir. Aynı zamanda günümüz muktedirleriyle hesaplaşmaktır
Bugünün muktedirleri, “12 Eylül’ün özüne, ruhuna, temel felsefesine dokunmayan” ancak kendi çıkarlarını da yansıtan emek ve halk düşmanı yasal değişiklikler yaparak iktidarlarını sürdürmeye ve sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Bir yandan yürüttükleri zam ve zulüm politikasına ses çıkarmayan, boyun eğen bir nesil isterken, öte yandan aynı neslin ırkçı, din tüccarı ve kindar olmasını da istiyorlar. Dolayısıyla 12 Eylül ile hesaplaşmak ezilenlerin, emekçilerin Kürtlerin ve Alevilerin işidir.
Hesaplaşmak ise, hayatın her alanında örgütlenerek mücadeleyi büyütmekten geçiyor. Savaş çığlıkları atan, hakkını arayan herkesi tehdit edip baskı altına alan egemenleri zorlamaktan, eşit, özgür, demokratik ve insanca yaşam mücadelesinin önünü açmaktan geçiyor.
Bütün bunlar ise ezilenlerin kendi zaaflarını eksikliklerini görüp aşmalarıyla mümkündür..
KESK ve Eylemlilik Süreci
28-29 Mart /1 Nisan tarihli KESK eylemlilik sürecini değerlendirmek ve sonuçlar çıkarmak, gelecek açısından önemlidir.
Eğitim-Sen’in i 4+4+4 Eğitim Yasa tasarısına karşı 28-29 Mart tarihlerinde iki günlük grev’e gitme kararına KESK’ de sahip çıktı. KESK ve bağlı sendikaların MYK’ları 25 Mart tarihinde bir araya gelerek Eğitim-Sen grevine sahiplenme kararı aldılar. Bu sahiplenme ise grev’e giderek yapılmadı. Eylemler sembolik sayılabilecek kitlesel katılımla gerçekleşti. Ancak KESK, Grev kararının içeriğini “zenginleştirerek” 4+4+4 Eğitim yasa Tasarısına ek olarak 4688 sayılı yasaya karşı çıkılması talebini de ekledi.
2 Nisan tarihinde ise KESK olarak sadece 4688 sayılı yasa için kitlesel basın açıklamaları yapılıyordu.
Hemen belirtmek gerekir ki eylemlilikler nicelik ve nitelik olarak daha iyi olabilirdi. Yapılan eylemlilikler, KESK’in örgütlü gücünü alanlara yansıtmaktan ve bakış açısını kitlelere ulaştırmaktan oldukça uzaktı. Özcesi KESK süreci daha iyi yönetebilirdi.
Eylemliliklerin istenen kitleselliği yakalayamamasının nedenlerinden biri 4+4+4 Eğitim Yasa Tasarısı ve 4688 sayılı Yasa Tasarısına karşı yapılan eylemlerin zamanlamasıydı. Bir başka deyişle iki günlük grev kararı ve Ankara yürüyüşünün Yasa Tasarı ve Teklifinin Meclis genel kurulunda görüşülme tarihine endekslenmesiydi.
Bu endeksleme anlayışı yeni değildir. Eski, geçiştirmeci ve günü kurtarma tarzdır. Egemenlerin istediği ve belirlediği zamanda eylemin yapılmasıdır. KESK’in bugüne oranla oldukça güçlü olduğu bir süreçte bu tarz eylemlilik anlayışı fazla göze batmamış olabilir. Ancak bugün bu tarzın terk edilme zamanı gelmiş olmalı. Yeterince ve ciddi bir hazırlık yapılmadan yapılan grev ve eylemlilikler istenen sonuçları doğurmazlar. Oysaki söz konusu eylemler saldırı yasaları Meclis Genel Kurulunda görüşülmeden önce yapılabilirdi.Böylesi bir tutum en azından kendi on binlerce üyesini seferber etmenin yanı sıra kamuoyunu da daha hassas bir noktaya taşıyabilirdi..
4+4+4 düzenlemesinin, eğitimde yaşanan ticarileştirme ve dinselleştirme uygulamalarının önünü tamamen açmaya yönelik olduğunun vurgulanması yeterli olmamıştır. Yine KESK ve Eğitim-Sen’in parasız, bilimsel, laik, demokratik, anadilinde eğitim, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve benzeri talepleri, anlatılarak eğitim sisteminin hem mevcut hali hem de getirilmek istenen düzenleme daha iyi teşhir edilebilirdi.
KESK ve Eğitim-Sen’in talepleri kamuoyuna yeterince anlatılamadığı gibi, söz konusu düzenlemeye ilişkin CHP
ile var olan farklı yaklaşımı da anlaşılamamıştır.. KESK’in CHP’nin 27 Mart tarihli Tandoğan mitingine katılma kararı bu ayrımı daha da silikleştirmiştir.
Sonuç olarak topyekun bir saldırı süreci yaşanıyor. Böylesi bir süreçte dağınık bir duruş sergileneceğine diğer emek örgütleri de zorlanarak sürece müdahale edilebilirdi. 4+4+4, 4688 sayılı Yasa Tasarısı, Toplu İş İlişkileri Yasa tasarısı ve Kıdem tazminatı ile ilgili bir araya gelebilecek bütün emek örgütlerini seferber eden ciddi bir eylemlilik programı ilan edilip hayata geçirilebilirdi.
Her şeye rağmen KESK özelinde kamu emekçilerinin, genelinde, işçilerin, emekçilerin onurunu temsil etmeye devam ediyor. KESK direnmenin, kardeşliğin ve barış mücadelesinin diğer adıdır. Önemli olan hatalardan dersler çıkarması ve mücadeleye ışık tutmasıdır. Bu birikimi ve gücü vardır.