Oluk oluk işçi kanı dökülüyor bu ülkede. Hadi diyelim ki Kürt meselesinde ölen de öldüren de bir dava için ölüyor, öldürüyor. Peki bu kadar işçi kanı niye dökülüyor. İşçiler kimin için ölüyor? Hani ekonomi kutsaldı… Büyüme rakamları kutsaldı… yüzde 9 büyüme deyince, tüylerimiz diken diken oluyor, ekonomi tanrısı önünde yerlere kapanıyorduk… İşçiler bu ekonominin neresinde? […]
Oluk oluk işçi kanı dökülüyor bu ülkede. Hadi diyelim ki Kürt meselesinde ölen de öldüren de bir dava için ölüyor, öldürüyor. Peki bu kadar işçi kanı niye dökülüyor. İşçiler kimin için ölüyor? Hani ekonomi kutsaldı… Büyüme rakamları kutsaldı… yüzde 9 büyüme deyince, tüylerimiz diken diken oluyor, ekonomi tanrısı önünde yerlere kapanıyorduk… İşçiler bu ekonominin neresinde?
Avrupa’nın en büyük AVM’sini dikecekmişiz İstanbul’a. Ne gurur ama… Kazasız belasız bitseydi patronu kim bilir başbakanı mı getirecekti açılışına cumhurbaşkanını mı? Gazetelerde boy boy fotoğraflar… İşçiler bu fotoğraf karesinde yer alacaklar mıydı? Bütün bu ihtişam karşısında işçiye düşen ne? Sadece “ucuz hayatlar” edebiyatı mı, sadece “vah vah” mı, sadece “ekmek parası” edebiyatı mı? Yok Van’dan gelmiş de çoluğu çocuğundan uzakta onlara nafaka çıkarmaya çalışıyormuş, yok “daha yeni evliymiş…” Hani büyüyen Türkiye’nin fedakar işçileri, hani ihracat rakamlarının arkasındaki gerçek kahramanlar… Kimin sırtında büyüyor bu rakamlar…
Avrupa’nın en büyük AVM’sini inşa ederken üç kuruşluk çadırlarda cayır cayır yanmak niye? Hepsi “vah zavallılar” denmek için mi? Vah zavallılar, 850 lira maaş için memleketlerinden gelip buz gibi bir İstanbul gecesinde cayır cayır yandılar. Daha çok geçmemişti oysa bir baraj gölünün sularına kapılıp kaybolup gitmişlerdi… Bir maden ocağının altına gömüldüklerini de unutmadık daha, bir mezar taşları bile yok hala…
Topluca “merhamet ayini” yaptık çadırın içinde diri diri yaktığımız işçilerimiz için. En haydut patronundan bir dönerci büfesinde sigortasız çalışıp asgari ücret bile alamayan bir işçiye kadar hepimiz çok üzüldük… Ne talihsizdiler, ne zavallı… Ah o gözü doymaz kötü patron bir yanmaz çadırı çok görmüştü işçisine… Oysa hemen yanı başındaki haberden de çok iyi anlaşılıyordu ki patronların çoğu iyiydi: İşte neredeyse her bir santimetrekareye bir yangın söndürücü koymuştu iyi patronun biri… Konuşa konuşa bitiremedik merhametimizi televizyon programlarından, sabah işe gidişlerde akşam işten dönüşlerde otobüs, minibüs muhabbetlerimizde…
Oysa merhamet zulmün can yoldaşıdır. Zalim, merhametsiz zulmedemez… Merhamet, zulmedilene şefkat gösterisinde bulunurken zalimi saklar. Bu yüzden ezilen sınıflar, mazlumlar, merhametin tuzağına düşmemelidir.
İş cinayetleri sermayenin emek üzerindeki tahakkümünün doğal bir sonucudur. Sorunun çözümü basittir ve çözüm sömürülen sınıfların elindedir. Sermayenin egemenliği dengelenmediği veya tasfiye edilmediği sürece sermaye cinayet işlemeye meyillidir. Bunun iyi patron-kötü patronla bir ilişkisi yoktur yani… Sermaye hem cinayet işler hem maktulün cenaze namazını kılar hem de evine taziyeye gider… Merhamet gösterisine bayılır…
Bunun karşılığında ezilen sınıflar buz gibi bir gerçeklikle karşı karşıya olduklarını unutmamalıdır: Ya her türlü çalışma koşuluna boyun eğip çalışacaksın ya da işsiz kalıp sürüneceksin… Her köşe başında, inşaat çadırında, baraj gölünde, maden ocağında bizi bekleyen cinayetlere karşı mezarlarımızdan kalkıp kendi ellerimizle yazmalıyız mezar taşlarımıza “Merhamet değil, adalet istiyoruz.”