Bu makale bundan iki yıl önce yine bu sitede daha uzun bir haliyle yayınlandı. Şimdiki hali daha kısa olup bazı yerlerini okunması kolay olsun diye dışarıda bıraktım. Amacım Gazi Katliamı’nın arka planına ışık tutmak ve bu devlet terörünün sorumlularını teşhir ederek, bu noktada toplumsal bilinçlenmeye bir nebze de olsun katkı yapmaktır. Bu makaleyi ikinci defa […]
Bu makale bundan iki yıl önce yine bu sitede daha uzun bir haliyle yayınlandı. Şimdiki hali daha kısa olup bazı yerlerini okunması kolay olsun diye dışarıda bıraktım. Amacım Gazi Katliamı’nın arka planına ışık tutmak ve bu devlet terörünün sorumlularını teşhir ederek, bu noktada toplumsal bilinçlenmeye bir nebze de olsun katkı yapmaktır.
Bu makaleyi ikinci defa yayınlamak istememe neden olan bir olayı da burada okuyucu ile paylaşmak istiyorum. Geçenlerde CNN TURK’te Mehmet Ali Birand’ın hazırlamış olduğu ve 28 Şubat darbesini konu alan “Son Darbe” belgeselini izlerken, özellikle dikkatimi çeken durum, olayları 1993’ten 2003’e kadar olan zaman dilimi içerisinde ele alan belgeselin, Azerbaycan Darbesi’ni dışarıda bırakmış olmasıydı ve Gazi Katliamı’nı anlatan bölümde de olayın arka planına hiç değinmemesiydi.
M.A.Birand gibi deneyimli bir gazetecinin bu durumu özellikle, bilerek es geçtiğini ve değinmediğini düşünüyorum. Ama onlardan önce devrimci ve demokratik kamuoyunun kendisi bu durumu es geçmektedir ve dolaylı olarak aslında bu devlet terörünün gizlenmesine sessizlikleri ile katkı sunmaktadırlar. Halbuki Türkiye devrimci ve demokratik kamuoyunun tarihinde Gazi Katliamı ve sonrasında ortaya konulan kitlesel direniş, 12 Eylül’den sonra, Kürdistan’ı saymazsak, faşizme karşı ortaya konulan en kitlesel ve radikal tepkiyi oluşturmaktaydı.
I-Giriş
1995 yılının Mart ayında (tam olarak 12-15 Mart 1995) gerçekleşen Gazi katliamı, Türkiye’nin Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından, Azerbaycan’da işbirlikçiler aracılığı ile yürütülen ve gerçekleştirilmek istenen darbenin başarısızlığa uğramasının sonucunda devreye sokulan ve “TC devletinin itibarını kurtarma planı”nın önemli bir parçasını teşkil etmiştir. Gazi katliamı aracılığı ile devlet hem kendi kamuoyundan hem de dünya kamuoyundan kendi rolünü gizlemeyi başarmıştır ve bu haliyle yürütülen psikolojik hareket başarıyla sonuçlanmıştır.
Gazi katliamı benim bildiğim kadarıyla bugüne kadar TC devletinin yapmış olduğu gelmiş geçmiş en büyük “Psikolojik Operasyon”dur. Çünkü bu operasyon, Türkiye ve dünyanın gündeminde Azerbaycan darbesini ve bu darbe içerisinde TC devletinin rolünü ustaca gizlemiş ve bütün dikkatlerin Gazi katliamına çevrilmesine neden olmuştur.
Türkiye’nin Azerbaycan’da Haydar Aliyev yönetimine karşı gerçekleştirmiş olduğu darbe girişimi çok kanlı olmuştur. Dört yüzden fazla insan bu darbe girişimi sırasında ölmüştür. Geçerken belirtelim ki, bu darbe girişimini Rus istihbarat servisi KGB (şimdi FSB) ve CİA dikkatlice yakından izlemişler ve olayları dolaylı olarak etkilemeye çalışmışlardır.
SSCB’nin çöküşünden sonra Rusya, 1994 yılına gelene kadar Kafkaslar’da nüfuzunu Ermenistan’dan Gürcistan’a ve Azerbaycan’a kadar tekrar arttırmış ve bunu da Güney Kafkasya’daki ülkeleri birbirine karşı kullanarak yapmıştır.
Türkiye 1992 yılında E.Elçibey’i deviren H. Aliyev darbesine 1994’te bir darbe ile karşılık vermek istedi. Ancak bunun olabilmesi için Türkiye’de Türk milliyetçiliğine politik olarak ihtiyaç vardı. Azerbaycan’da güçlü olan politik hareket MHP’ydi ve ancak o ve benzeri politik eğilimler ile Türkiye Azerbaycan’da politik olarak tekrar etkinleşebilirdi.
II-DYP içerisinde MHP kadrolaşması
1991 seçimleriyle birlikte bir çok MHP kadrosunun DYP içerisine yoğun bir şekilde aktığı görüldü. Bunlardan en önemlilerinden birisi Mayıs 1990 tarihinde Alparslan Türkeş tarafından MHP ile ilişkisi kesilen Ayvaz Gökdemir’di. Muhtemelen A. Türkeş, A. Gökdemir’i, ordu ile olan “derin ve karanlık bağlantıları”ndan dolayı MHP’den uzaklaştırdı. 12 Eylül’den sonra MHP’nin eskisi gibi ordunun özel harp planları doğrultusunda kullanılmasını istemiyordu (bugün de Devlet Bahçeli buna dikkat ediyor) ve bu tür bağlantıları olanları MHP’den uzaklaştırıyordu.
Ayvaz Gökdemir, Tansu Çiller döneminde ve Azerbaycan darbesi sırasında hükümette Türki Cumhuriyetleri’nden sorumlu devlet bakanı olarak görev yapıyordu ve Azerbaycan ve Özbekistan’daki darbe girişimlerinin organizasyonuna katılmıştı ve bu iki devlet tarafından resmi olarak istenmeyen adam olarak ilan edilmişti. Yine bu dönemde Meral Akşener, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Alaatin Çakıcı, Tevfik Ağansoy vs. gibi birçok milliyetçi ve eski ülkücü ya DYP içerisinde ya da bazı gizli işlerde yer almışlardır. Yine bu dönemde DYP içerisinde Korkut Eken gibi Özel Harp kadroları cirit atmıştır.
Hiç kuşkusuz DYP’nin bu şekilde “sarılıp sarmalanması”nı isteyen Genelkurmay’dır. Bu dönemde Genelkurmay’ın başında Doğan Güreş vardır ve aslında üstü örtülü darbenin baş aktörü o ve etrafındaki dönemin kuvvet komutanlarıdır. Onun Genelkurmay Başkanlığı döneminde Özel Harp Dairesi (ÖHD) Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)’na dönüştürülmüştür.
1992-1995 arası ÖHD (ÖKK)’nin pislikleri o kadar çoğaldı ki, Doğan Güreş emekli olduktan sonra DYP’den Kilis milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına bürünmek zorunda kaldı. Çünkü T. Özal’ın, Eşref Bitlis’in, Uğur Mumcu’nun, 33 askerin katliamı, Sivas katliamı, bir çok Kürt iş adamının ölümü ve binlerce faili meçhul cinayet belirli bir doktrine göre oluyordu. Bu doktrin 1992 yılında kabul edilmiş ve devreye sokulmuştu. 1992 yılında Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) yenilenmiş ve bu yenilenme sırasında Kürt ulusuna karşı topyekün savaş kararı alınmıştır. Bunun ardından da operasyonlar, suikastlar, tasfiyeler dalgası yaşanmıştır.
Bu doktrin devreye sokulduğunda SHP’nin başında Erdal İnönü vardı ve bu doktrinin kendi “mizacına uygun düşmediği” gerekçesiyle istifa etti ve bu planlar T. Çiller-Murat Karayalçın hükümeti tarafından gerçekleştirildi.
III- Türkiye’nin Azerbaycan darbe planı ve bunun politik ve örgütsel araçları
Azerbaycan darbesini Çiller-Karayalçın hükümetinin eline tutuşturan Genelkurmay’dı. Bu dönemde bu tür politikaların planlandığı yer hükümet değil Genelkurmay’dı.
Türkiye’nin Azerbaycan’da darbe girişimi, Rusya’nın Çeçenistan’da şiddetli bir savaş içerisinde bulunduğu bir döneme denk geliyordu. Bundan dolayı Türkiye Rusya’nın daha az bir refleks göstereceğini tahmin ediyordu. Bu darbeyi KGB (şimdi FSB) ve CİA yakından izliyordu ve Rusya-ABD-İngiltere bu darbenin başarısını istemiyordu ve Türkiye onlara rağmen orada bir darbe gerçekleştirmeye çalışıyordu.
Devletin zirvesi darbeyi itinayla ama acemice hazırlamıştı. Bu darbede her kurumun bir rolü vardı. Hükümet kendisine bağlı kurumlar ile Azerbaycan’da yaygın ilişkilere sahipti ve bu yaygın ilişkiler sayesinde işbirlikçiler aracılığı ile politik güçlerin toparlanması işini yürütüyordu ve darbenin operasyonel yanını o yürütüyordu.
Darbe planında Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay’a (aslında bu sonuncusu darbe planını yapmış ve hükümeti ve Cumhurbaşkanı’nı öne sürmüştür) da büyük işler düşüyordu. Darbe planı bütün olasılıkları öngörmüştü. Başarısızlık anında ne yapılması yani bir “B planı”nın ne olması gerektiği konusunda gerçekten profesyonelce ve iyi bir hesap-kitap işinin yürütüldüğü daha sonra yaşananlarla ortaya çıktı. Darbenin gerçekleştirilmesinde acemi oldukları ortaya çıktı ama “B Planı”nda oldukça usta oldukları görüldü.
Darbenin yürütülmesinin operasyonelliğini hükümet yaparken, başarısızlığı anında Cumhurbaşkanı’na da bir rol biçilmi