Ulaş Bardakçı 1947 yılında Nevşehir’in Hacıbektaş kasabasında doğdu. ODTÜ’de okudu. ABD’nin Ankara büyükelçisi Robert Komer’in makam aracının ODTÜ bahçesinde yakılması eylemine katıldı (15 Ocak 1969). Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içindeki tartışmalara aktif biçimde katıldı. Gençlik arasında Milli Demokratik Devrim (MDD) tezlerinin etkisinin artmasında önemli bir rol oynadı. Devrimin ancak savaşçı bir partiyle mümkün olabileceğini savundu. […]
Ulaş Bardakçı 1947 yılında Nevşehir’in Hacıbektaş kasabasında doğdu. ODTÜ’de okudu. ABD’nin Ankara büyükelçisi Robert Komer’in makam aracının ODTÜ bahçesinde yakılması eylemine katıldı (15 Ocak 1969). Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içindeki tartışmalara aktif biçimde katıldı. Gençlik arasında Milli Demokratik Devrim (MDD) tezlerinin etkisinin artmasında önemli bir rol oynadı. Devrimin ancak savaşçı bir partiyle mümkün olabileceğini savundu. THKP-C’nin kuruluşuna katıldı ve parti tezlerinin ortaya çıkmasında etkili oldu. THKP-C’nin ilk genel komitesinde yer aldı ve para, malzeme bulma işleriyle görevlendirildi. THKP-C’nin ilk silahlı eylemi sayılan Küçükesat Ziraat Bankası (Ankara) soygununa katıldı (12 Şubat 1971). İstanbul’da, İsrail başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırılması eyleminde yer aldı (17 Mayıs 1971). 19 Şubat 1972 sabahı İstanbul’da Arnavutköy’de bulunduğu evin kolluk güçlerince kuşatılması sonucu çıkan çatışmada şehit düştü.
Ölümünün 40.yılında Ulaş Bardakçı’yı an(la)mak üzerine
19 Şubat tarihinde kaldığı ev kuşatıldığında, kurşunların altında elinde mavzeriyle can verirken Ulaş Bardakçı, yalnızca destan yazmıyor, aynı zamanda devrim için savaşan ve bu uğurda gerekirse canından olan yüzlerce militanın da bilincine kazınacak bir kararlılığın da tarihe not düşmesini sağlıyordu.
Amerikan emperyalizminin ve kapitalizmin tahakkümüne karşı, emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin karşısında ezilen hakların safında devrimci mücadeleyi kitlelerle birlikte yürüten THKP-C’nin öncü kadrosunda yer alan Ulaş Bardakçı, uzun yıllar sürecek ve bugün de halen sürmekte olan bir mücadelenin fitilini ateşleyen halk hareketinin kurucularındandır.
Kısa süren ömrü boyunca, mücadelesi ve fikirleriyle var olan Ulaş Bardakçı’nın bedeni 19 Şubat 1972’de yine ezilenlerin haklı davası uğrunda kurşunlar altında can vermiş olsa da, ısrarla ve inatla, her türlü baskı koşuluna rağmen kararlı direnişlerini yükselten Devrimci Gençliğin omuzlarında yükselen mücadele sayesinde, halkın kavgasında yaşamaya devam etmektedir.
Bugünün Türkiye’sinde, biçim değiştirmiş olsa dahi, derinleşerek devam eden emperyalist tahakküm, neo-liberal dönemini yaşayan kapitalizm ve kitlesel tutuklamalar biçiminde tezahür eden faşizm ile ezilen halklar bir avuç egemenin çıkarları doğrultusunda boyunduruk altına alınıyor, açlık ve sefalete mahkum ediliyor.
Neo-liberal dönemin en otoriter dönemini yaşatan ve geçmişteki işbirlikçileri aratmayan AKP iktidarı döneminde, Ortadoğu’da emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda taşeronluk hız kesmeden devam ediyor. Tüm Kürt halkını yok sayan ve seçilmiş temsilcilerini dahi hücrelerde hapseden, halkın üzerine bombalar yağdırmaktan çekinmeyen halk düşmanlığı, hiç olmadığı kadar küstahça sürdürülüyor. Yaklaşan ekonomik krizin yükünün emekçilerin omzuna yüklenmesinin planları şimdiden hazırlanırken, işçi sınıfının tüm demokratik mücadele alanları dağıtılıyor, basit hak arama eylemleri dahi terör faaliyeti sayılıyor. Cezaevlerinin 500’ü aşkın öğrenci, 100’ü aşkın gazeteci ile doldurulduğu ve insanların adalete inancının kalmadığı bu dönemde, kendisine çok güvenen soytarı bir bakan “Dışarıda özgürlük yoksa, ne farkı var içerinin dışarıdan? Demek ki var bir özgürlük!” diyecek kadar arsızlaşabiliyor.
Bugün Ulaş’ı anmak, anmakla kalmayıp anlamak, anlamakla kalmayıp yaşatmak;
Suriye’ye emperyalist müdahalenin bir parçası olmayı reddetmektir.
İsrail’i koruyan füze kalkanına karşı durmaktır.
Gecekondu mahallelerinde yoksulların barikatlarında yerini almaktır.
Doğanın talanına karşı çıkmak, köylü direnişlerini yükseltmektir.
Kürt halkına dönük inkar, imha ve neo-liberal asimilasyon politikalarına karşı onurlu bir barışı savunmaktır.
Cemaat ağlarına karşı gericilik karşısında tavizsiz ve “ama”sız bir mücadele hattı kurmaktır.
Muhalefetin en dinamik kaleleri olan üniversitelerde devrimci mücadeleyi yükseltmektir.
Halkın Hakları Mücadelesi’nin en dinamik devrimci özneleri, birer Dev-Genç’li olmaktır.
Faşizme karşı demokrasi mücadelesini yükseltmek ve
Hiç olunmadığı kadar eşkıya olmaktır.
Bizler, bugün dindar bir gençlik olarak formatlanmanın, kariyer hayalleriyle uyutulmanın, medya eliyle uyuşturulmanın karşısında; kardeşliğin, aydınlığın, eşitliğin ve özgürlüğün Türkiye’si için savaşan birer Ulaş Bardakçı olmanın ve bu onurlu görevi sürdürmenin sorumluluğunu taşımayı yeğleyenleriz. Bizler için Devrim, geçmişte yad edilen güzel bir düş değil, somut durumda memleketimizin ve halkların kurtuluşu için tek gerçekçi çözümdür.
Ulaş Bardakçı’yı yaldızlı laflarla değil, gerçekdışı iddialarla değil, yılmadan ve yorulmadan süren militan ve sürekli bir mücadeleyle anıyoruz, anlıyoruz ve yaşatıyoruz.
Ulaş Bardakçı kavgamızda yaşıyor!
Ulaş yaşıyor, Dev-Genç savaşıyor!