Emekçilerin taleplerini içeren bir sendika yasası, olağan yasal süreç içinde ve iktidar karşısından somut bir mücadele anlamına gelmeyen bir eylem çizgisiyle kazanılabilir mi? 21 Aralık eylemini (grevi demiyorum çünkü grev başka türlü yapılır) KESK’in kendi örgütlü iradesi ile de eylem yapabileceğini hatırlatması anlamında önemli bulmuştum. Bunun için “iradenin yeniden kazanımına” dair Sendika.Org’da bir yazım yayımlanmıştı. […]
Emekçilerin taleplerini içeren bir sendika yasası, olağan yasal süreç içinde ve iktidar karşısından somut bir mücadele anlamına gelmeyen bir eylem çizgisiyle kazanılabilir mi?
21 Aralık eylemini (grevi demiyorum çünkü grev başka türlü yapılır) KESK’in kendi örgütlü iradesi ile de eylem yapabileceğini hatırlatması anlamında önemli bulmuştum. Bunun için “iradenin yeniden kazanımına” dair Sendika.Org’da bir yazım yayımlanmıştı. 21 Aralık eyleminin iki yönüne dikkat çekmiştim: Birincisi, sınıfın birlikteliğinin sendikaların birlikteliği anlamını taşımadığını; ikincisi ise kendi öz gücüne ve örgütlülüğüne güvenmenin önemini göstermesiydi.
Bu bağlamda, 4688 sayılı yasa maddelerini tartışmanın vakit kaybı olduğunu söylersek yanılmayız. Zaten olumsuzluğu her kesimce defalarca yazıldı ve söylendi. Önemle üzerinde durulması gereken husus sendikal hareketin yolunun nasıl çizilmesi gerektiğidir. Türkiye kamusal alanda sendikal hareketin yolunu kendi öz dinamikleri üzerinden tartışacağı gibi, dünya sendikal hareketlerinin kazanımlarını da referans almalı ve çok iyi gözlem ve analiz yapabilmelidir.
Sendikal mücadele sadece hak kazanımları elde etmek değildir; aynı zamanda değiştirmek ve dönüştürmektir de. Pozitif yönde kamusal alanın değişim ve dönüşümü birden bire olmayacağı gibi “su, yolunu bulur” mantığı ile de mümkün değildir. Sendikal harekette üzerinde konuşmadığımız ya da çok az konuştuğumuz “sendikal mücadele veren insan tipolojisi”ni de hatırlatmakta fayda var. Çünkü suyun yolu, öncelikle sendikal mücadelenin nasıl olması gerektiğine yönelik bilinç ve sorumluluk taşıyanlar üzerinden şekillenecektir. Sendikal mücadelede asıl olan, bir lider yaratmak değil kolektif bir aklı örmek, kolektif yaşam tarzını benimsemek, söz yetki ve kararı her kesim ile paylaşabilmektir.
Bu anlamda gerçek bir sendika yasası için 4688 sayılı yasa tasarısına karşı ciddi bir mücadele yürütecek isek, suyun yolunu iyi tahlil etmeliyiz. Türkiye’de kamusal alandaki sendikal mücadele hareketi bir ayağını siyasal zeminde tutmalı. Siyasal zemindeki ayak 4688’i iten ve yerine gerçek bir sendikal yasayı savunmalı, diğer bir ayağı ise işyerlerini sil baştan ve yeniden örgütleyen modeller üzerinde tartışacak her kesimin geniş platformlarını oluşturmalıdır. “Her kesim”den kastım çevre mücadelesi yürütenler, kadın mücadelesi örgütleri, su hakkı savunucuları, öğrenciler, işsizler, işçiler, ötekiler; listeyi çok uzatmadan kısaca ifade edersek, hak mücadelesi veren tüm kesimlerin bileşenleri ve ilerici emek örgütleridir. Yani Wall Street’in meşhur sloganı olan % 99’la tartışabilmek ve alınan kararları hayata geçirmektir.
Türkiye’de kamusal alanda yürütülecek ciddi sendikal mücadele ile kazanımların yolu açıktır. Gerçek bir sendika yasası için “tarihin akışından” medet ummadan kendi yasasını yazacak bir sendikal mücadele koşulları bugün dün olduğundan daha müsaittir. Önümüzde iki yol var: Birincisi gerçek bir sendika yasası için mücadele etmek, ikincisi suyun yolunu bulmasını beklemek. Tercih bizim.
* Erbil Karakoç
Yapı -Yol Sen Samsun Şube Sekreteri
elbil55@hotmail.com