DİSK ve KESK’in uyarı ve eleştirileri haklı çıkmıştır. Toplantılarda belirlenen taslaklar, daha da olumsuz hale getirilerek hükümetin tasarısı olarak Meclise sunulmuş durumdadır AKP saldırılarında ustalık dönemini yaşıyor. İktidarlaştıkça her türden tehdit, şantaj ve rehin politikasını pervazsızca uyguluyor. Siyasal alanda bazı makyaj değişikliklerle sürdürülen 12 Eylül ruhu çalışma hayatında da sürdürülüyor. Gündemleşen en son saldırıyla işçi […]
DİSK ve KESK’in uyarı ve eleştirileri haklı çıkmıştır. Toplantılarda belirlenen taslaklar, daha da olumsuz hale getirilerek hükümetin tasarısı olarak Meclise sunulmuş durumdadır
AKP saldırılarında ustalık dönemini yaşıyor. İktidarlaştıkça her türden tehdit, şantaj ve rehin politikasını pervazsızca uyguluyor. Siyasal alanda bazı makyaj değişikliklerle sürdürülen 12 Eylül ruhu çalışma hayatında da sürdürülüyor. Gündemleşen en son saldırıyla işçi sendikalarının TİS yapma yetkisinin düşürülmesi hedefleniyor…
Bakanlar Kurulu’nca Meclis’e sunulan ve Memur-Sen’i tek yetkili konfederasyon olarak ilan eden 4688 sayılı yasa tasarısı Meclis gündemindeyken, bu kez üç aydır Bakanlar Kurulu’nda bekletilen ve işkolu barajı yüzde 3’e düşürülerek işçi sendikalarının TİS yetkisini de düşürmeyi hedefleyen Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı, Türk İş’le anlaşarak, Meclise gönderildi.
1 Şubat 2012 tarihli Hürriyet gazetesinde “Erdoğan, Türk-İş’i ikna etti sendika barajı yüzde 3’e iniyor” başlıklı haberi okuyunca bir yanlışlık olabilir mi, diye konuyla ilgili başka kaynaklara da baktım. Haber doğruydu. Türk-İş ağalarının işkolu barajının düşmesini istemediği bir sır değildi. Ama üçlü Danışma Kurulu toplantıları sonucunda uzlaştığı binde 5’lik işkolu barajı söz konusu taslağa geçmişken, yeni bir anlaşmaya giderek yüzde 3’lük işkolu barajında uzlaşması, tarihe geçecek büyük bir alçaklıktır. Ve işçi sınıfına ihanettir.
Yüzde 3 barajı, patronların talebi
Faruk Çelik, aynı günün akşam saatlerinde Erdoğan ve Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu ile gerçekleşen zirveden önce yaptığı açıklamada patronların binde beş barajına karşı çıktığını, dolayısıyla bu oranın değiştirileceği sinyalini veriyordu. Çelik şöyle diyordu: “Ağırlıklı üzerinde durulan konu, iş kolu bazında sorunlu olan yetkili sendikaların konumu. İhtilaf orada çıkıyor. Yüzde 10’dan binde 5’e inmenin, bugünün ekonomik koşullarında uygun olmayacağını, endüstriyel ilişkilerde bir huzursuzluğa dönüşmemesi şeklinde işverenin görüşü var. Bu oranda değişiklik olabilir.” Ve oran değişiyordu. Zirveden patronların görüşleri doğrultusunda yüzde 3’lük işkolu barajı çıkıyordu.
Aynı gazetenin haberinde Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, işkolu barajının TBMM’ye gönderilen Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’ndaki gibi yüzde 3 olması halinde toplu sözleşme yapma yetkisi bulunan 51 sendikadan sadece 20’sinin barajı aşabileceğini söylüyordu. Arslan şöyle diyordu: “Şu anda kurulu 100 sendika var. Bunlardan 51’inin toplu sözleşme yetkisi bulunuyor. Toplu sözleşme yapma yetkisi olan Hak-İş’te 11, Türk-İş’te 33, DİSK’te 16 ve bağımsız da bir sendika var. İşkolu barajı Meclis’e gönderilen tasarıda yer aldığı gibi yüzde 3 olursa yetkisi olan 51 sendikadan sadece 20’si barajı aşabilecek. Bu durumda, Hak-İş’in 11 sendikasından 4’ü barajı geçebiliyor. Bunlar Öz Orman-İş, Öz Gıda-İş, Öz Ağaç-İş ve Hizmet-İş. Bunlardan Öz Orman-İş baraj aranmayan iş kolunda bulunuyor. Yüzde 3 barajına göre, Türk-İş’in yetkili 33 sendikasından 15’i barajı aşarken, DİSK’in yetkili 16 sendikasından hiçbiri barajı aşamayacak. İşkolunda yüzde 3 barajı SGK verileri dikkate alındığında eskinin devamı anlamına geliyor. Belli lobilerin taleplerini ve arzularını elde ettiklerini gösteriyor. Sayın Bakanın imzasının arkasında durmasını bekliyoruz. Bizim için büyük bir hayal kırıklığı. Bunu savunmak, kabul etmek, desteklemek gerçekten mümkün değil.”
Hak-İş Genel Başkanı AKP’yi incitmeden ifade etmeye çalışsa da doğruları söylemek zorunda kalıyor. Ama doğruları söylemek yetmiyor. Hak-İş’in ne yapacağı önemli. Lafla peynir gemisi yürümez. Sendikal varlığına sahip çıkabilecek mi? Sendikaların kapısına kilit vurulmasına karşı direnecek mi? AKP’yi teşhir edebilecek mi? Büyük hayal kırıklığının sınıfsal nedenlerini bilince çıkarabilecek mi? Yandaş sendikacılığı terk edebilecek mi? Hak-İş’in sendika olduğunu kanıtlaması pratikle, bu sorulara olumlu yanıt vermesiyle mümkündür.
Tasarının Meclis’e gönderilmesiyle ilgili gelişmeleri özetlemeye çalışalım.
AKP hükümeti, Çalışma Bakanı aracılığıyla hem işçi sendikalarıyla hem de kamu çalışanları sendikalarıyla Üçlü Danışma Kurulu Toplantıları yaparak, Toplu İş İlişkileri Kanunu ve 4688 sayılı yasa tasarısını uzun uzadıya tartıştı ve şekillendirdi. Ancak Meclis’e sunduğu tasarılara bakıldığında yapılan toplantıların bir oyalama ve tiyatro oyunundan ibaret olduğu şimdi daha iyi görülüyor. DİSK ve KESK’in uyarı ve eleştirileri haklı çıkmıştır. Toplantılarda belirlenen taslaklar, daha da olumsuz hale getirilerek hükümetin tasarısı olarak Meclise sunulmuş durumdadır.
Öte yandan sendikalardan gelecek tepkiyi azaltmak için tasarının sonuna “Mevcut durumda toplusözleşme yapma yetkisi olan sendikalar 5 yıl boyunca bu düzenlemeden etkilenmeyecek” diye ek bir geçici madde konuldu.
Belirtmek gerekir ki, Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının kusuru sadece yüzde 3’lük işkolu barajı değildir. Tasarı, 2821 ve 2822 sayılı yasaların makyajlanmış halidir.
DİSK, haklı olarak Üçlü Danışma Kurulu Toplantılarından çekilmiş ve bu tasarıya muhalif olduğunu ilan etmişti.
AKP, işte bu tasarının yasalaşması için düğmeye bastı. Onun için yetki düşürme tehdit ve şantajına girişti: Faruk Çelik, 4 kez ertelenen sendika istatistiklerini SGK verileri baz alınarak Ocak ayı sonunda yayımlayacağını ifade etti.
DİSK kitlesel basın açıklamalarıyla bu saldırıya boyun eğmeyeceğini, mücadele edeceğini bu tehdidin asıl nedeninin Kanun Tasarısının Yasalaşması için yapıldığını ilan etti.
Hak-İş ise yayımladığı bildiride, işkolu istatistiklerinin SGK verilerine göre açıklanması konusunda sözünde duracağını ve bir daha erteleme yapılmayacağını söyleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e Toplu İş İlişkileri Kanunu’nu çıkaracağı yönünde verdiği sözü de tutması çağrısında bulundu.
Şantaj amacına ulaştı
Tehdit ve şantaj sonuç vermişti. SGK istatistiklerini yayımlamanın anlamı kalmamıştı. Şartlar olgunlaşmıştı. Zaten Hak-İş de çağrıda bulunmuştu. Saldırı yasasını Meclis’e gönderme zamanı gelmişti.
Konuyla ilgili kamuoyuna olumlu olumsuz hiçbir görüş açıklamayan Türk-İş ile kapalı kapılar ardında kulis faaliyeti yürütülüyordu. AKP hükümeti ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikasından da vazgeçmişti. SGK verilerine göre istatistikler yine yayımlanmamış, sadece ölüm tarihi, sendikaların kapısına kilit vurulma tarihi ertelenmiş oluyordu.
İşçilerin, emekçilerin örgütlülüğünü zayıflatan, eriten, örgütsüzlüğe mahkum eden, yasalar ve düzenlemeler 30 yıldır değişmeden, yüzde 10 işkolu barajı ile, yüzde 50 +1 işletme ve işyeri barajları ile bugüne gelindi. Şimdi de işkolu barajını yüzde 3’e işyeri barajını yine yüzde 50 +1’e işletme barajını da yüzde 40’a çekip SGK verileri baz alınarak sendikal yaşam bitirilmek isteniyordu.
İstatistikler arasında uçurum var
Bilindiği üzere, Çalışma Bakanlığı tarafından en son (17.01 2009 tarihli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Tebliği) 2009’da yayımlanan istatistiklere göre toplam işçi sayısı 5 milyon 404 bin 433, sendikalı işçi sayısı da 3 milyon 205 bin 662 kişi olarak ilan edilmişti. Bu rakamlar gerçeği yansıtmıyordu. Ölüler, işten ayrılanlar ve emekliler sendika
üyesi gösteriliyordu. Sahte üyeliklerle işçi sayısı 3,2 milyon gösterilerek toplu sözleşme yetkisi sağlanıyordu. Gerçek rakamlara dayanmayan bu tabloyu hükümetler sürekli şantaj ve tehdit aracı olarak kullandı.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre 15 milyon 613 bin 433 kişi prim ödüyordu. 13 milyon 520 bin 949 kişi ise zorunlu banka ve topluluk çalışanlarıydı. Sigortasız çalıştırılanlar hesaplanmazsa dahi SGK rakamları Bakanlık rakamlarının 3 katıydı. Bu rakamlara karşılık 880 bin sendika üyesi işçi bulunduğu ifade ediliyordu…
ILO normlarına göre, sendikaların TİS yapmak için işkolu yetki barajı binde 3′ tür. Dolayısıyla ILO’nun yüzde 10’luk baraja ilişkin uyarıları biliniyor. İşkolu barajının yüzde 3’e çekilmesinin ve baraj düşüyor izlenimi verilmesinin bu uyarı ve eleştirileri engelleyip engellemeyeceği meçhul.
Barajın indirilmesi de bir yalan
Baraj indirilmiş gibi gözüküyor ama aslında aynen devam ediyor. SGK verileriyle yüzde 3 iş kolu barajına göre 100 sendikadan 80’i toplusözleşme yetkisini kaybederken yüzde 10’da kalsaydı 88 sendika kaybedecekti. Tasarının AKP’yi, sermayeyi ve Türk-İş’i memnun ettiği şimdiden belli. Bu tasarıyla DİSK bütünüyle karşıya alınırken, Hükümet yandaşı Hak-İş’e baraj konusunda itiraz etmeyin “Memur-Sen’i beslediğim büyüttüğüm gibi seni de düşünüyorum merek etme” denilecek.
Gerçek şu ki Türkiye, örgütlü işçi oranı bakımından 34 OECD ülkesi içinde en az olan ülke. Türkiye yüzde 5.9’luk sendikalaşma oranıyla OECD ülkeleri arasında sonuncu durumda. Bu rakama son 10 yılda yani AKP döneminde ulaşıldı. OECD’de sendikalaşma oranı 2001-2009 arasında yüzde 20.4’ten yüzde 18.4’e gerilemiş. Türkiye’de ise yüzde 40’lık bir düşüş gözleniyor.
Sonuç olarak, kıdem tazminatlarına göz diken, bölgesel asgari ücreti düşünen ve esnek çalıştırmayı yaygınlaştırmak isteyen hükümetin sendikalara dönük saldırılarda bulunması son derece doğaldır.
Aynı doğallıkla karşılık verilmelidir. Saldırılara karşı direnmenin tam zamanıdır. Süreç kitlesel basın açıklamalarıyla geçiştirilemez. KESK, tarihsel rolünü oynamalı, öncülük yapmalı, adım atmalıdır. DİSK, Sendikal Güç Birliği Platformu, TTB, TMMOB ve katılabilecek diğer güçlerle birlikte Genel Grev, Genel Direniş çağrısı yapılmalıdır. Demokrasi için, yasaksız, barajsız, sendikal hak ve özgürlükler için demokratik direniş hayata geçirilmelidir.