Bu başlığa farklı tepkiler alacağımı biliyorum. Bazı okurlar “yeni mi anladın” diyeceklerdir, bazıları ise bu sözlerin haksız olduğunu söyleyeceklerdir . Tek yumruk, tek yürek, hep erkek Geçtiğimiz hafta sonu bu ülkenin emek tarihi açısından önemli bir gelişme yaşandı. DİSK 14. Genel Kurulu yapıldı. Ve DİSK yeni başkanını ve yönetim kurulu üyelerini seçti. “Genel Kurula tek […]
Bu başlığa farklı tepkiler alacağımı biliyorum. Bazı okurlar “yeni mi anladın” diyeceklerdir, bazıları ise bu sözlerin haksız olduğunu söyleyeceklerdir
.
Tek yumruk, tek yürek, hep erkek
Geçtiğimiz hafta sonu bu ülkenin emek tarihi açısından önemli bir gelişme yaşandı. DİSK 14. Genel Kurulu yapıldı. Ve DİSK yeni başkanını ve yönetim kurulu üyelerini seçti. “Genel Kurula tek yumruk, tek yürek ” giden DİSK 9 erkek yöneticisini seçti.
DİSK Genel Kurulu’nun sendikalara yönelik baskının arttığı ve sendikaların zor günler yaşadığı bir süreçten geçerken yapıldığını düşünecek olursak oldukça sönük geçtiğini itiraf etmeliyiz. Birlikte mücadelenin zorunlu olduğu bu süreçte Genel Kurula tek listeyle(!) gelebilmeyi başaran sendikalar genel kurula mücadeleci sendikaları ve işçileri taşımayı becerememişlerdi. DİSK Genel Kurulu Maltepe işçilerinin protestosu ve Emekli-Sen Üyelerinin eylemlerini saymazsak son güne kadar büyük bir sakinlik(!) içinde geçti.
Genel Kurul mutabık olunan denge içinde sürüp giderken Dev-Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yönetime aday olduğunu açıkladı. İşte o andan sonra sükunet sona erdi. Salon lobisi kulis lobisi oldu.
Yukarıda da belirttiğim gibi DİSK’e bağlı sendikalar aralarında uzlaşmış ve tek bir liste ile genel kurula gitmeye karar vermişler ve yönetim kurulu adayları için kendi aralarında mutabakata varmışlardı.
Peki Arzu Çerkezoğlu’nu bu listeye dahil etmek hangi mutabakatı bozabilirdi? DİSK’te hakim olan erkek egemen anlayışı mı? İttifaklar anlayışını mı? Parası olan DİSK yönetimini alır anlayışını mı? Mücadele anlayışını mı?
Arzu Çerkezoğlu toplu sözleşme yetkisi bulunmayan ama 10 bine yakın üyesi olan bir sendikanın Genel Başkanı. Dev-Sağlık İş, kürsüye çıkan bir çok delege ve yeni Genel Başkan Erol Ekici’nin de ifade ettiği gibi taşerona karşı en etkili mücadeleyi veren sendika. Son dört yılda üye sayısını 20 kat arttırmış. Hal böyle iken Arzu Çerkezoğlu neden yönetime aday gösterilen 9 sendikacıdan birisi olmadı? O listedeki hangi erkek Arzu Çerkezoğlu’ndan daha daha mücadeleci, daha iyi, daha dürüst, daha devrimciydi?
İrade mi idare mi kazandı?
Dev-Sağlık İş sözleşme yetkisi olmadığı ve DİSK yönetimine de aidat ödeyemediği için sadece 2 delege ile Genel Kurul’a katıldı. 2 Delegeye sahip olan bir sendikanın başkanı yönetim kuruluna adaylığını açıkladı ve ilk turda 198 oy aldı. Yani kullanılan oyların yarısını. İkinci tura kalan üç aday arasında olan Çerkezoğlu yeni yönetimin ördüğü duvarı geçemedi. Ama bana kalırsa bir hayli sarstı. Çerkezoğlu kendi deyimiyle “idare etmedi irade koydu.” Acaba aday gösterilmemesinin nedeni bu olabilir mi?
Bu süre içinde mutabakata(!) varan sendikacıların yöneticileri ” Arzu Çerkezoğlu’na oy vermeyin” cümlesi dışında Çerkezoğlu’nun adını ağızlarına almadılar. “Hay Allah biz yanlış yaptık nasıl telafi edebiliriz” diye düşünmediler. Bunun yerine enerjilerini delegelerin iradesine şerh koymaya, onları Arzu Çerkezoğlu’na oy vermekten vazgeçirmeye harcadılar.
Devlet bile kadın sendikacılardan korkuyor
Devletin kadın sendikacılardan ne kadar korktuğunu ve onları ne kadar önemsediğini bu sabah (13 Şubat) itibarıyla gördük. KESK’e bağlı sendikalardan 15 kadın sendikacı bu sabah evleri basılarak gözaltına alındı. Devletin önemsediğini, sendikalar önemsemiyor, yok sayıyorsa orada çok büyük bir sorun var demektir. Kimilerine göre “klişe” bir laf belki ama unutmayın ki kadınlar olmadan mücadele, mücadele olmadan da kurtuluş mümkün olmaz. DİSK’in bugünkü durumunun altında biraz da bu gerçeğe sırt çevirmesi yatıyor dersek sanırım yanlış bir tespit yapmış olmayız. Bir kısmı devrimcilik iddialarını her fırsatta vurgulayan DİSK yöneticilerinin bu gerçeği benden çok daha iyi bildikleri konusunda da hiç kuşkum yok.
15- 16 Haziran ruhu, ruh çağırma seanslarıyla gelmez!
DİSK’in eski ve yeni yönetimi, DİSK’in yetkisiz bırakılma ve fiilen kapatılma tehlikesine karşı 15-16 Haziran Direnişini örnek vererek, konfederasyonun 15-16 Haziran ruhuna yeniden kavuşacağını söylüyor. Parası olan sendikanın aidat ödeme sistemine göre delegesinin olduğu, mücadele eden, fabrikaların kapısında nöbet tutan, direnişlere sahiplik eden sendikaların ise iki- üç delegeyle temsil edildiği bir anlayışın hakim olduğu yerde mücadele ruhunun gökten zembille inmesini istemekten başka şansımız yokmuş gibi görünüyor.
DİSK sendikaların ehlileştirmesi sürecine yönelik saldırıları işçi mücadelesini yükselterek püskürtmek istiyorsa, genel kurula damgasını vuran erkek egemen anlayış başta olmak üzere geleneksel sendikal anlayışını sorgulamak zorundadır. Yoksa 15-16 Haziran ruhu, ruh çağırma seanslarıyla gelmez.