Yasemin Karadağ, 42 yaşında; 7 aydır Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutuklu, 28 Şubat’ta çıkarılacağı duruşmayı beklerken tek böbrekle yaşam mücadelesi veriyor. O da, Güler Zere gibi “Hayatın içinde olan her şeye dokunmak istiyorum” diyor. Başından geçenleri el yazısıyla kâğıda dökmüş, “görülmüştür” damgalı mektubun üzerindeki pullar, bir kadın tutuklunun özgürlük umudunun simgesi. Zeytin dalı taşıyan barış güvercini; […]
Yasemin Karadağ, 42 yaşında; 7 aydır Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutuklu, 28 Şubat’ta çıkarılacağı duruşmayı beklerken tek böbrekle yaşam mücadelesi veriyor. O da, Güler Zere gibi “Hayatın içinde olan her şeye dokunmak istiyorum” diyor.
Başından geçenleri el yazısıyla kâğıda dökmüş, “görülmüştür” damgalı mektubun üzerindeki pullar, bir kadın tutuklunun özgürlük umudunun simgesi.
Zeytin dalı taşıyan barış güvercini; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü anısına çıkarılmış, mavi zemin üzerinde kanat çırpıyor. 80 kuruşluk 4 pula ilaveten 3 adet 10 kuruşluk “Ateş dikeni” Sibirya soğuklarına inat baharı müjdeliyor. Bir de 25 kuruşluk Atatürk pulu.
Bakırköy’den Bağcılar’a 375 kuruşa yazılan bir trajik öykü:
“Tecrit devam ediyor. ‘Bundan da ölünür mü’ dedirtecek hastalıklardan dahi ölüyor tutsaklar. Tutsağız evet, fakat yaşan hakkımız var. İnsanın en kutsal temel hakkıdır bu. Ancak gasp ediliyor. Hastayken tutsaklık daha bir zulme dönüşüyor. Hapishane idaresi ve askeri keyfiliğiyle uğraşmak yetmiyor, buna doktorlar da ekleniyor. İnsanı yaşatmak üzerine kurulu bu güzel mesleğin etik kurallarını hiçe sayan, önyargıyla yaklaşan, askerin ‘bu terörist, isterseniz kelepçesini açmayız’ diyerek de büyüttüğü bir koşulda, pis havasız ringlerle giderek tedavi olmaya çalışıyoruz.
Tek böbrekliyim. Böbreğimin birini, gençlik yıllarımda hapishanede kaybettim. Kalan tek böbrek de en son yüzde 18 civarında çalışıyordu. Doktorun söylediğine göre zorlandığı için bu oran daha da düşmüş. Yani kronik böbrek yetmezliği olan bir hastayım. İleri derecede kansızlık var. Serumla demir tedavisi yapılıyor. Böbreğin süzmediği zararlı maddeler kemiklerde birikiyormuş, en ufak bir çarpmada, burkulmada kemiklerin kırılabilirmiş. Ben bunları öğrenene kadar hapishaneden hastaneye gidişte iki kez saldırıya uğradım. Yerlerde sürüklendim, çuval gibi ringin hücresine atıldım. Bu saldırılardan birini muayene odasında, doktorun gözleri önünde yaşadım. Düşünebiliyor musunuz? Yüzüme yumruk yedim, yerlerde sürüklendim ve bu işkenceyi doktor sadece izledi.
Üstelik beyin kanaması geçirmiş, yüksek tansiyon hastasıyım. Beyin kanaması geçirdiğim süreci hatırlamıyorum. Beni ameliyat eden doktorumun ve arkadaşlarımın anlatımından biliyorum; ölümden dönmüşüm. Arkadaşlarım, cenaze hazırlıklarımı bile yaptıklarını anlattıklarında çok şaşırmıştım. Yaşadığıma sevinemedim. Neden biliyor musunuz? Sevgili Güler Zere’nin cenazesine omuz vermişim, tabutunu taşırken geçirmişim beyin kanamasını. Güler’i hep beraber kurtardık. Şimdi ben tutukluyum benzer şeyleri yaşıyorum. Merhamet dilemiyorum. Tutuksuz yargılanmak istiyorum.”
Yasemin Karadağ’ın duruşması 28 Şubat’ta.
Güler Zere’nin yaşadıklarının aksine; “tahliye olduğunda dokunacak bir hayat kalmalı.”
Ateş dikenlerinin açtığını görebilmeli.