12 Eylül ile hesaplaşmak kimilerinin yazıp çizdiği gibi “asmayalım da besleyelim mi?” demiş olan cunta şefi Kenan Evren’in yargılanması-cezalandırılması da değildir. 12 Eylül’le hesaplaşmak onu yaratan ekonomik ve siyasi zeminle, kapitalist sistemle hesaplaşmaktan geçiyor Yine KCK operasyonları adı altında biri eski Milletvekili, diğeri eski Genel Başkan olmak üzere onlarca BDP’li gözaltına alındı. Geçen hafta sonu […]
12 Eylül ile hesaplaşmak kimilerinin yazıp çizdiği gibi “asmayalım da besleyelim mi?” demiş olan cunta şefi Kenan Evren’in yargılanması-cezalandırılması da değildir. 12 Eylül’le hesaplaşmak onu yaratan ekonomik ve siyasi zeminle, kapitalist sistemle hesaplaşmaktan geçiyor
Yine KCK operasyonları adı altında biri eski Milletvekili, diğeri eski Genel Başkan olmak üzere onlarca BDP’li gözaltına alındı. Geçen hafta sonu 17 şehirde yapılan saldırılarda, KESK Genel Merkezi, Eğitim-Sen’in bazı şubeleri, İHD ve BDP il binaları basılarak arandı. Milletvekili BDP’li olunca “dokunulmazlığının” bir anlam ifade etmeyeceği evinin kapısı kırılarak, arama yapılıp özel eşyalarına el konularak gösterildi.
Erdoğan ve diğer yetkililerin yaptığı açıklamalar bu hukuk dışı, yasa dışı keyfi saldırıların artarak devam edeceğini gösteriyor.
Merkezinde Kürtlerin yer aldığı ezilenlerin bütün kazanımları, kurum ve kuruluşları hedef tahtasında konulmuş, gözaltı ve tutuklamalarla “etkisiz” hale getirilmek isteniyor.
Hatırlanacağı üzere Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay geçen Aralık ayında Kanal 7’de canlı yayında soruları yanıtlarken “entegre stratejiden” söz etmiş, bu stratejinin “aralıksız” sürdürüleceğini açıkça ilan etmişti. Atalay “Sınır ötesi operasyonlardan, KCK operasyonlarına hepsi koordinasyon içinde, tartışılmış, kararlaştırılmış, planlanmış ve yürütülmektedir” itirafında bulunarak sürecin “hukuksal” boyutuna açıklık getirmişti.
Roboski katliamından sonra “özür dilemeyen” ve Genelkurmay’a teşekkür eden Erdoğan, devletleşerek giydiği “gömleğinin” hakkını verdiğini gösteriyordu…
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Bugün gazetesine verdiği demeçte 34 insanımızın katledilmesiyle ilgili olarak yaptığı itiraf ise tarihe geçecekti. Şahin, “Onların gözyaşları, bundan sonra örgütün kaçakçılık gelirlerinin azalacağını görmelerindendir” diyordu.
Ve internete düşen haberlerden anlıyoruz ki insanlarımızın katledilmesiyle ilgili olarak şimdiye kadar sadece “ön inceleme ve araştırma” yapılmışken, katliamdan kurtulan Davut, Servet ve Hacı Encü ise “kaçakçılık suçundan” ifadeye çağrılmış. Yani bombalayanlar değil, bombalamadan kurtulanlar yargılanmaya çalışılıyor…
Sözün özü saldırılar devam edecek. AKP saldırdıkça devletleşiyor. Devletleştikçe saldırıyor. Roboski katliamının arkasından Başbuğ’un tutuklanması ve 12 Eylülcü iki darbecinin yargılanmasının gündemleştirilmesinin, 12 Eylül karanlığını aratmayan saldırı politikasının “ileri demokrasi” şalı ile kamuflaj çabası olduğunu görenler çoğalıyor.
Bu “ileri demokrasi şalı” o kadar yıpranmış ve eğreti duruyor ki saklamak istedikleri karanlık faaliyeti gizleyemiyor… Öyle ki Başbuğ’un tutuklanması ve iki darbecinin yargılanması kararları, şimdiye kadar kendisine hizmet eden liberalleri bile ikna edemedi, sevindiremedi.
Kaldı ki hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan (ve yardımcısı Arınç) eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasından üzüntü duyduklarını, “mesai arkadaşları” olduğunu peş peşe açıkladılar.
12 Eylül ruhu devam ediyor
12 Eylül referandumuyla ilgili yazdığımız “Boykot” başlıklı yazımızda, geçici 15. maddenin kaldırılarak, 12 Eylülcülerin yargılanması hususunda şu satırları yazmıştık:
” …AKP’nin de 12 Eylül’cüleri yargılama anlamında niyeti olmadığı gibi sınıfsal konumlanışı da müsait değil… 12 Eylül ile hesaplaşmak kimilerinin yazıp çizdiği gibi ‘asmayalım da besleyelim mi?’ demiş olan cunta şefi Kenan Evren’in yargılanması-cezalandırılması da değildir.
“12 Eylül’le hesaplaşmak onu yaratan ekonomik ve siyasi zeminle hesaplaşmaktan, kapitalist sistemle hesaplaşmaktan geçiyor. Unutmamak gerekir ki, 12 Eylül’ün dayanağı sermayedir, bürokratik askeri diktatörlüktür, emperyalizmdir. Ve tüm bu güçlerin cisimleştiği Anayasal düzendir. Bir türlü değiştirmek istemedikleri ve değiştirme teklifinin dahi yapılamayacağı Anayasanın başlangıç ilkeleridir. Kürt halkının kölelik statüsünde tutulmasını öngören tekçi anlayıştır. Aleviliği ezilen inanç statüsünde tutan, Diyanet İşleri Başkanlığında ve zorunlu din derslerinde ifadesini bulan kurumlaşmadır. Siyasi partiler kanunu ve yüzde 10 baraj sistemidir. Dolayısıyla AKP’nin öngördüğü değişiklikler 12 Eylül’ün özüne, ruhuna, temel felsefesine dokunmayan değişikliklerdir.” ( Boykot 21.08.2010, http://www.akintiya-karsi.org/anasayfa/)
Evet, AKP’nin öngördüğü değişikliklerin, “12 Eylül’ün özüne, ruhuna, temel felsefesine dokunmayan” değişiklikler olduğu gerçeği, bugün yaşanan pratikle, egemenlerin uygulamalarıyla defalarca kanıtlanmış durumdadır.
12 Eylül referandumuyla yargı alanında yapılan değişikliklerle binlerce insan (“entegre strateji” gereğince gözaltına alınarak) tutuklanmaya devam ediyor.
İktidar değişmiş ancak anlayış değişmemiştir. CHP’nin tek başına iktidar olduğu dönemin muktedir Valisi Nevzat Tandoğan “Komünizm gelecekse onu da biz getiririz” demişti. Valinin bu sözleri TC’nin temel felsefesini, ne olacaksa devlet denetimli olması gerektiğini özetliyordu.
Dün Tandoğan’ın ifade ettiği düşünce bugün AKP’de vücut bulmuş durumdadır. TC, kendi denetimini aşan hiçbir örgütlenmeye tahammül göstermedi-göstermiyor.
KESK teslim olmayacak, Kürtler boyun eğmeyecek
Aynı anlayışı, kamu emekçilerinin biricik örgütlenmesi KESK için de sergiliyor. Devlet-Hükümet güdümlü konfederasyonlar korunup kollanmaktayken, KESK ise andıçlara hedef olmakta her türden baskıya uğramakta kara propagandaya tabi tutulmaktadır.
TC, dönemsel olarak belirlediği stratejiye uygun olarak saldırılarına biçim veriyor. 93 Savaş konseptiyle, 1000 operasyonun failleri KESK üyelerini de hedeflemiş onlarca kamu emekçisi, işkenceden geçirilmiş ve katledilmişti.
KESK 28 Şubat sürecinden de nasiplendi. Andıçlananlar arasında KESK de vardı. Yöneticileri gözaltına alınıp tutuklandı. Adli ve idari cezalara uğrayıp sürgün edildi. Bugün AKP iktidarında KESK yine hedefte… AKP iktidarında KESK Genel Merkezi ikinci kezdir basılmakta ve aramaya tabi tutulmaktadır. Amaç itibarsızlaştırmak ve kriminalize etmektir.
KESK, AKP’nin bu politikasına teslim olmayacak. Bütün eksik ve zaaflarına rağmen fili ve meşru temelde tarihine yakışan bir azim ve kararlılıkla demokratik direnme gücünü göstermeye devam edecek.
AKP’nin hevesi kursağında kalacak. Her şeye rağmen Kürtlerin tarihsel uyanışı ve yürüyüşü engellenemeyecek. Zulüm ve zorbalık düzeni Kürt halkına boyun eğdiremeyecek…