Kesintisiz eğitim yüzünden 500 bin kalifiye elemanı yetiştirecek olan meslek liselerine, bu kadar öğrenciyi yönlendiremedik mi? Bunun için vereceğimiz rakamlar ideolojilerin gözleri nasıl kör ettiğini, demagojiyi bize gösterecek Engellenme nedir, biliyor musunuz? Engellenme bireyin hedeflerine ulaşamaması durumunda yaşadıklarıdır. Engellenme ile karşılaşan birey öfke, kızgınlık duygularını yaşar; saldırganlaşır. İçine kapanır. Eğitim Bir Sen yazarları yazılarında böyle […]
Kesintisiz eğitim yüzünden 500 bin kalifiye elemanı yetiştirecek olan meslek liselerine, bu kadar öğrenciyi yönlendiremedik mi? Bunun için vereceğimiz rakamlar ideolojilerin gözleri nasıl kör ettiğini, demagojiyi bize gösterecek
Engellenme nedir, biliyor musunuz? Engellenme bireyin hedeflerine ulaşamaması durumunda yaşadıklarıdır. Engellenme ile karşılaşan birey öfke, kızgınlık duygularını yaşar; saldırganlaşır. İçine kapanır. Eğitim Bir Sen yazarları yazılarında böyle bir ruh halini yansıtıyorlar. Kesintisiz ilköğretimin çatışma sonucu ortaya çıktığını görüyorlar ve kendilerini engellenmiş hissediyorlar. Eğitim Bir Sen yazarı şöyle diyor: “Türkiye’de ilköğretiminin kesintisiz sekiz yıla çıkarılması normal bir sivil ve pedagojik sürecin neticesinde gerçekleşmemiştir. Zaten meselenin daha sonra en çok tartışılan, insanları zor durumda bırakan yönü de bu olmuştur.”(1*)
Eğitim Bir Sen yazarları, ilköğretimin kesintisiz sekiz yıla çıkarıldığı zaman belirlenen hedeflere ulaşma doğrultusunda, kesintisiz zorunlu eğitimi değerlendiriyorlar. Maalesef bu değerlendirmelerinde bir bilim adamı tavrından çok engellenmiş insanların gösterdiği tepkilerle, ruh haliyle siyaseten saptamalarda bulunuyorlar. Ben bu yazımda bu değerlendirmeler üzerinde duracağım.
Eğitim Bir Sen yazarı hedeflerden biri: “Sınıf mevcutlarını 2000 yılına kadar aşamalı olarak 30’a çekmekti. Bu konuda da hedefin çok gerisinde kalınmıştır”(2*) diyerek başarısızlığa vurgu yapıyor.
Yazar aslında doğru rakamları biliyor; fakat söylemiyor. Türkiye ortalamasının Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2011’de açıkladığı rakamlara göre şu anda 32 olduğunu görüyoruz. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki bölgeler arasındaki eşitsizlik burada da kendini gösteriyor. Ancak bazı büyük şehirlerde bu rakamın üstünde olduğu görülmektedir.
Yine aynı yazar, taşımalı eğitimin sorunlu olduğunu belirtiyor; birçok yerde ikili öğretimin yapıldığını vurgulayarak sekiz yıllık zorunlu eğitime son verilmesini istiyor. Engellenmiş insanın ruh haline bürünüyor ve geçmişe yöneliyor, içe kapanıyor.
Oysa engellenmiş insan hedeflerinde (halkına iyi bir eğitim ortamı yaratma anlamında) kararlıysa başka türlü de düşünebilir. Bu durumun oluşmasındaki etmenleri düşünür. Bunu yaptığında 2002 yılından itibaren AKP iktidarının eğitime yaklaşımını saptar ve asıl suçlunun kesintisiz zorunlu eğitimin olmadığını görür. Bugün eğitime bütçeden en çok payı ayırıyormuş gibi görünen siyasi iktidarın aslında Eğitim Bir Sen yazarının yakındığı durumu ortadan kaldıracak alanda hiç de yeterli bir bütçe ayırmadığını söyleyebiliriz. Gerçekte yazar utangaç bir şekilde (lafın buraya geleceğini bildiği için belki de) şöyle diyor: “Okul ve derslik sayısı hükümet politikası olarak büyük bir artış göstermiş; ancak fiziki anlamda istenen rakamlara ulaşılamamıştır. Yeni yapılan az sayıdaki okul ve diğer tüm okullarda çağdaş ölçütlere uygun fizikî altyapı sağlanamamıştır”(3*)
Neden bunlar gerçekleştirilememiştir. MEB bütçesinde yatırıma ayrılan paylara baktığımızda bunu açıklıkla görebiliriz. Rakamları yıllara göre atlayarak vereceğim. “2002 %17,18, 2003 %14,53, 2006 %7,49, 2009 %4,57, 2011 % 5,85.”(4*) Gittikçe azalan bu rakamlar, niçin ikili öğretime, taşımalı öğretime ve kalabalık sınıflara son verilemediğini apaçık göstermektedir.
Yazarın diğer okulların fiziki yapı unsurlarıyla ilgili söylediği birçok sorunun aslına bakarsanız okul yönetimleri çözmüştür. Bakın ne diyor yazar: “Okulun lavaboları, sınıf tahtaları… vb. araç ve gereçleri küçük öğrenciler için dizayn edilmediğinden öğrenciler bu duruma alışamamışlardır.”(5*)
Bu ve buna benzer sorunları sıraladıktan sonra sadede gelen yazar, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin asıl darbeyi meslek liselerine vurduğunu, yetişmiş kalifiye eleman ihtiyacının karşılanamadığını ve bu yüzden 500 bin kişilik kalifiye eleman ihtiyacının ortaya çıktığını vurguluyor.
Sayın okurlar gerçek böyle mi? Kesintisiz eğitim yüzünden 500 bin kalifiye elemanı yetiştirecek olan meslek liselerine, bu kadar öğrenciyi yönlendiremedik mi? Bunun için vereceğimiz rakamlar yine ideolojilerinin gözlerini nasıl kör ettiğini, her türlü demagojiye nasıl başvurduklarını bize gösterecek.
Önce 1996-1997 öğretim yılına dönelim ve ortaokul çağında yani 6., 7., 8. sınıf çağında mesleki eğitime yönelme oranlarına bakalım: ilkokul beşi bitirdikten sonra, mesleki eğitim veren bir lisenin orta kısmına kayıt yaptıran öğrenci sayısı 350 bin 350’dir. Bunun 31 bin 575’i ticaret, erkek sanat ve kız sanat okullarına dağılmakta geriye kalanı da yani 318 bin 775’i de İmam-Hatip Liselerinin orta kısmına kaydolmaktadır. Rakamlara baktığımızda ilköğretimin kesintisiz olmasının sanayinin kalifiye eleman ihtiyacını sağlamada engel oluşturmadığını göstermektedir. Peki neden böyle yapıyor, yazar? Söyleyelim, geçmişle hesaplaşmak adına.
Kesintisiz zorunlu eğitimin mesleki eğitime darbe vurduğu yalanını ortaya çıkarmaya devam edelim: MEB 2010-2011 istatistiklerine baktığımızda ortaöğretimde öğrenim gören öğrenci sayısının 4 milyon 748 bin 610 olduğunu görüyoruz. Bu öğrencilerden 2 milyon 676 bin 123’ü genel lisede, 2 milyon 72 bin 487’si de mesleki ve teknik ortaöğretimde öğrenim görmektedir.
Şimdi bu rakamlara baktığımızda mesleki eğitim gören iki milyon öğrenci içinden beş yüz bin kalifiye elemanı yetiştiremediyseniz, suçlu kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğitim mi? Buna biz ne diyoruz: “Un var, yağ var, şeker var; ama helva ortada yok.” Bunun sorumlusu kim?
Bir başka yerde Eğitim Bir Sen yazarı, “Gelişmiş ülkelerdeki yüzde 30/70, genel lise/meslek lisesi oranı ülkemizde tersine dönmüştür” diyor.(6*)
Yukarıda verdiğim rakamlar bunun böyle olmadığını göstermekte; oranladığımızda meslek lisesine giden öğrenci sayısının, ortaöğretim öğrenci sayısının yüzde 44’ünü oluşturduğunu söyleyebiliriz. Yine burada üzerinde durulması gereken bir nokta da ortaöğretimdeki yüzde 69.33’lük okullaşma oranıdır. Geriye kalan yüzde 30’un okulun dışında kaldığını, çıraklık eğitim merkezlerine yöneldiğini, kendisine bir meslek edindiğini, çalışma hayatına atıldığını söyleyebiliriz. Yine üniversiteye girişteki katsayı uygulamasının kaldırılması, genel liselerin Anadolu Liselerine dönüştürülmesi önümüzdeki yıllarda meslek liselerine yönelmeyi de artıracak. Belki de yazarın özlemini duyduğu yüzde 30’a 70 oranı yakalanacaktır. Ancak bu da Eğitim Sen’e göre kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ve piyasalaştırılmasının önünü açacak uygulamalardır. “Mesleki ve teknik eğitimde gerçekleştirilmeye çalışılan projeler, tam anlamıyla “piyasa için eğitim” anlayışını yaratmayı hedeflemektedir.”(7*)
Bu yazının kapsamında sonuç olarak, kesintisiz zorunlu eğitim hiç de hak etmediği kadar bir karalama kampanyasına tutulmuştur. Kesintili eğitimin savunucularının ideolojik yaklaşımları onların verileri doğru bir şekilde yorumlamalarının önüne geçmiştir. Mesleki eğitim dediklerinde aslında bunun İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarının açılması anlamına geldiğini göstermektedir.
Eğitim Bir Sen yazarlarının sekiz yıllık zorunlu eğitimin akademik başarısına dair değerlendirmeleri ve mesleki yönlendirmenin zamanı konusundaki talepleri bu yazının kapsamında olmadığı için bir başka yazıda işlenecektir.
Dipnotlar:
1*Yrd. Doç. Dr
. Mustafa GÜNDÜZ , Zorunlu ve Kesintisiz Eğitimin Kısa Tarihi,Eğitime Bakış, Eğitim Bir Sen,Sayı 21, Sayfa 7.
2* 3*,5*,6* Yrd. Doç. Dr. Ahmet KAYA, Kesintisiz Eğitimin Okul Yönetimi, Öğretmenler ve Öğrenciler Üzerindeki Sosyo-PsikolojikEtkilerine İlişkin Bir Değerlendirme, Eğitime Bakış, Eğitim Bir Sen,Sayı 21, Sayfa 14, 15,16.
4*, 7* Eğitim Sen Bülteni, 2011 – 2012 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu Eylül – Ekim 2011 , Sayfa 58,54.
Yararlanılan Kaynaklar:
1. Eğitim Bir Sen , Eğitime Bakış, Ekim- Kasım-Aralık 2011, Sayı 21.
2. Eğitim Sen, Eğitim Sen Bülteni, Eylül – Ekim 2011, Sayı: 8-20
3. Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Eğitim istatistikleri 2010- 2011
4. Hikmet Uluğbay, Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim Onuncu Ders Yılına Başladı,www.ulugbay.com/blog