Türkiye demokrasisinin ihtiyacı “Fransa’da inkarın serbest bırakılması” değil, “Ermeni Soykırımının inkarının Türkiye’de yasaklanmasıdır.” “Fransa’da Ermeni Soykırımı’nın inkarının suç sayılmamasının sağlanılması”, Türkiye’de “soykırımın inkarı”na “ölümsüzlük aşısı” olacak, faşizmi güçlendirecektir Fransa parlamentosundan geçen “Ermeni Soykırımını inkarı suç sayan yasa” yeni bir “milli hezeyana” yol açtı. Yasanın “özgür düşünceye ve bilime vurulmuş bir darbe” olduğu; “Fransa’nın önce Cezayir […]
Türkiye demokrasisinin ihtiyacı “Fransa’da inkarın serbest bırakılması” değil, “Ermeni Soykırımının inkarının Türkiye’de yasaklanmasıdır.” “Fransa’da Ermeni Soykırımı’nın inkarının suç sayılmamasının sağlanılması”, Türkiye’de “soykırımın inkarı”na “ölümsüzlük aşısı” olacak, faşizmi güçlendirecektir
Fransa parlamentosundan geçen “Ermeni Soykırımını inkarı suç sayan yasa” yeni bir “milli hezeyana” yol açtı. Yasanın “özgür düşünceye ve bilime vurulmuş bir darbe” olduğu; “Fransa’nın önce Cezayir ve Ruanda’nın hesabını vermesi gerektiği” gibi akıldan, izandan yoksun söylemler ortalığı kapladı.
Bu üslubun akıldan, izandan yoksunluğuna karşın bu denli cesaretle yaygara edilebilmesinde, İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar ve Nefret Söylemi gibi tanımlanmış hukuksal kavramlar hakkındaki “toplumsal cehaletin” de önemli bir payı var.
Soykırımın inkarının suç sayılması yeni bir olgu değil.
Yahudi soykırımı (Holokaust) hakkındaki tartışmaların yön verdiği bu düzenlemelerin karşısına “düşünce özgürlüğünü ve bilimsel tartışmayı sınırlamak” gibi tezlerle çıkmak da yeni bir olgu değil.
Bu tezler “Holokaust revizyonistleri” olarak adlandıran soykırım inkarcıları tarafından öteden beri ileri sürülür.
Holokaust inkarcıları 2. Dünya Savaşı’nda Nazi rejiminin yok ettiği Yahudilerin sayısının 6 milyonun çok altında olduğunu, Yahudileri yok etmek için gaz odaları ve fırınların kullanılmadığı, toplama kampları hakkındaki film ve dökümanların Sovyetler Birliği ve ABD tarafından üretildiğini, Yahudilere yönelik “tasfiye” hareketlerinin soykırım boyutlarında olmadığı, savaşta öldürülen Hristiyan sayısının öldürülen Yahudilerden çok daha fazla olduğunu ileri sürerek, “Yahudi Soykırımı Miti”nin bir “Siyonist-Sovyet-Amerikan Komplosu” olduğunu savunmaktadırlar. (Bu tezlerin Ermeni Soykırımı’na ilişkin “Resmi Görüş”le benzerlikleri ürkütücüdür ve bir “İnkarcı Kardeşliği”ni göstermektedir)
Holokaust İnkarcılığı’nın toplum içindeki azınlık gruplara karşı ırkçı terörü kışkırttığı, azınlık grupları terörize ettiği ve halen yaşanan tarihin travmatik mirasını yaşayan Soykırım Kurbanları’nın çocuklarının anılarını rencide ettiği zaman içinde anlaşılmıştır. Bu durum karşısında “Holokaust İnkarcılığı”nı “akademik bir tez” olarak değil, “İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar”ın özendirilmesi ve “Irkçılığın rehabilitasyonu” olarak ele alınması gerektiği sonucuna ulaşılmakta ve “Holokaust İnkarcılığı’nın yasaklanması” Avrupa’da yaygın bir toplumsal destek bulmaktadır.
Gelelim “Ermeni Soykırımı”na, yani “Tertele”ye…
Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 de oybirliği ile onayladığı “Soykırım suçlarını engelleme ve cezalandırma” bildirgesinde Soykırımı “Ulusal, etnik veya dini bir grubu veya ırkı, tümüyle veya kısmen yok etmek amacıyla bu gruplara mensup insanları öldürmek, vücut veya zihinlerine kalıcı zararlar vermek, sonuçta kısmen veya tümüyle yok olmalarına yol açan eylemlerde bulunmak, çoğalmalarını engelleyecek tıbbi tedbirler almak, gruba mensup çocukların zorla kimliklerinin değiştirilmesine yönelik eylemlerde bulunmak” olarak tanımlamaktadır
1914-15 tarihleri arasında Anadolu Ermenilerini “tümüyle veya kısmen yoketmek için” bu yöntemlerin birden fazlasının kullanıldığında iz’an ve vicdan sahibi hiç kimsenin bir kuşkusu yoktur. (Bu yöntemlerin değişik zamanlarda Anadolu’daki başka grupları da “tamamen veya kısmen yoketmek için” kullanıldığı da bilinmektedir. Soykırım yapması nedeniyle ceza görmeyenler bunu bir yönteme dönüştürürler.)
“Ermeni Soykırımını İnkarın suç olup olmadığına” ilişkin Türkiye’de yapılacak ilk tartışma, Ermeni Soykırımı’nın inkarının Fransa’da suç sayıp sayılamayacağı değil, Türkiye’de Ermeni Soykırımı’nın inkarının “demokratik bir hak” olarak görülüp görülemeyeceğidir.
Ermeni Soykırımı (“Tertele”)Anadolu’nun tarihi bir gerçeğidir. Devlet “yok” dedi diye, “ülkemiz zarar görecek” diye, “Ermeniler toprak talebinde bulunacak” diye, “Emperyalistler istismar edecek” diye, vb., bu gerçeğin üstünü örtülemez, örtülememektedir de.
“Tertele inkarı”nın Türkiye’deki en önemli siyasi karşılığı “Anadolu Gericiliği”ne dokunulmazlık kazandırmaktır. Anadolu Gericiliği’nin Türkiye’deki sömürge tipi faşizmin önemli bir yapı taşı olduğu biliniyor. Geçtiğimiz yıllarda devlet iktidarı için yürütülen çatışmada “Tertele inkarcılığı”nın etkili bir unsur olarak kullanıldığını ve Hrant Dink cinayetine kadar uzanan bir terör hareketleri dizisinin alt yapısını oluşturduğunu hep birlikte yaşayarak gördük. (Türkiye’deki “Tertele İnkarcıları”nın, açık yada örtük bir biçimde Holokaust İnkarcısı oldukları da gözden kaçırılmamalı.)
Türkiye’nin Ermeni Soykırımını kabul etmesi; Anadolu topraklarında insanlığa karşı işlenen bu suçun yıkıcı ve yaralayıcı sonuçlarını ortaya çıkarmak ve elden geldiğince telafi etmek için kapsamlı bir programın belirlemesi Türkiye’deki sömürge tipi faşizmin tasfiyesi için atılması gereken zorunlu bir adımdır. Türkiye’de Ermeni Soykırımının inkarının tıpkı Almanya’da Holokaust’un inkarının suç sayılması gibi, suç sayılması ve yasaklanması bu adımın tamamlayıcı parçası olacaktır.
Yani Türkiye demokrasisinin ihtiyacı “Fransa’da inkarın serbest bırakılması” değil, “Ermeni Soykırımının inkarının Türkiye’de yasaklanmasıdır.” “Fransa’da Ermeni Soykırımı’nın inkarının suç sayılmamasının sağlanılması”, Türkiye’de “soykırımın inkarı”na “ölümsüzlük aşısı” olacak, faşizmi güçlendirecektir.
Peki Fransa’da Ermeni Soykırımı’nın inkarının yasaklanması gerekli midir?
Bu soru, “soykırımın inkarının yasaklanması, soykırımın gerçekleştiği ülke için gerekli, ama diğer ülkeler için gerekli değildir” biçiminde yanıtlanamaz. Çünkü “inkarı” suç haline getiren şeyler yalnızca “suçun tekrarı olasılığı”; suç atmosferinin sürekliliğinin, diğer küçük gruplara tehdit oluşturması değildir. Soykırım inkarını “suç” haline getiren bir başka unsur da soykırım mağdurlarının anılarının rencide edilmesidir. Zaten Holokaustu inkarı suç sayan yasa da sadece Almanya’da değil, yirmi küsür ülkede uygulanmaktadır.
Bilindiği gibi Fransa, Anadolu Ermenilerinin göç ettiği ülkelerin ilk sıralarında bulunmaktadır. Ermeniler bir “Avrupalı Hristiyan grubu değil” bir Doğu Anadolu-Güney Kafkasya halkıdır! Fransa’daki Ermenilerin hemen hepsi Anadolu Ermenilerinin çocuklarıdır ve Fransa’daki varlıklarının temeli 1914-15 tehciridir. Fransa’daki Ermenilerin maruz kaldıkları travmayla başetmelerini kolaylaştırmak açısından bu tip bir yasal korumaya ihtiyaç duyup duymadıklarını tartışmak ise bize düşmez, Fransa’daki Ermenilerin bileceği bir şeydir.
Fransa’nın “Ermeni Soykırımı’nı inkarı suç sayan yasa”yı Libya ve Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleler sürecinde Türkiye’ye karşı taktik üstünlük sağlamanın bir aracı olarak gündeme getirmiş olmasını öne sürerek veya böyle bir yasa Türkiye’de işe yarar ama Fransa için anlamsızdır diyerek “gözlemci” noktasına çekilmek de yalnızca gözümüzün önündeki ırkçı edepsizliği cesaretlendirir.