Hastanelerde, şirket temsilcileri karar ve yönetimde söz sahibi olarak katılımda bulunurken, vatandaş cepten daha fazla katkı-katılım parası ödeyerek katılım sağlamış oluyor Bir kavramın veya modelin toplumun geniş kesiminde anlaşılır olması ve kabul görmesi için zamana ve bir dizi paralel uygulama gerekiyor. Kamusal alanı piyasalaştırma uygulamalarının, güzellemelik birçok kavram ile reklâmı yapıldı: Performans, verimlilik, saydamlık, denetim, […]
Hastanelerde, şirket temsilcileri karar ve yönetimde söz sahibi olarak katılımda bulunurken, vatandaş cepten daha fazla katkı-katılım parası ödeyerek katılım sağlamış oluyor
Bir kavramın veya modelin toplumun geniş kesiminde anlaşılır olması ve kabul görmesi için zamana ve bir dizi paralel uygulama gerekiyor.
Kamusal alanı piyasalaştırma uygulamalarının, güzellemelik birçok kavram ile reklâmı yapıldı: Performans, verimlilik, saydamlık, denetim, katılım vs…
Sağlık alanında “tüketici” beğenisine uygun olarak “hastanelerde hekiminizi seçebilirsiniz” ve “ailenizin hekimi, aile hekimliği ile geliyor” benzeri propagandalara aşinayız.
Hastanelerde para kazanmak isteyen şirketler bazı hizmetleri devralarak “kâr”a ortak oluyorlar, vatandaş ise asgari kölelik ücretiyle daha ucuza çalışarak katılımda bulunuyor. Ya da şirket temsilcileri karar ve yönetimde söz sahibi olarak katılımda bulunurken, vatandaş cepten daha fazla katkı-katılım parası ödeyerek katılım sağlamış oluyor.
Türk Tabipler Birliği (TTB), Sağlık Bakanlığı’nın Kamu Özel Ortaklığı ile Ankara Etlik ve Balgat bölgesinde yaptırmak istediği Hastane Kampusu ihalesi hakkında bilgi edinmek için başvuruda bulundu. Sağlık Bakanlığı ise “henüz düşünce aşamasında olan ve kamuoyunu ilgilendirmeyen yapım işleri” olarak değerlendirdiği konuda bilgi vermedi. Gerekçe olarak da konunun “özel hayatın gizliliği” kapsamında olduğunu belirtti. Hastanelerin semtlerden taşınarak, “serbest sağlık bölgesinde” toplanması, bu çalışmalar için “şirketlere kaç yıl, ne kadar ödeme yapılacağı” soruları kamuoyunu ilgilendirmeyen konu olarak değerlendirilebiliyor. Saydamlık burada işlemiyor.
2012 başlarken “denetim” ve “saydamlık” kavramları gelir testi işlemleriyle halkın özel yaşamında daha bir anlam kazandı.
GSS’nin ertelenen maddeleri 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi. SGK’da bir şekilde kayıtlı (Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK ve vizesi devam eden yeşil kartlı) olmayanlar gelirine göre Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınıyor. GSS aslında herkesin zorunlu olarak harcamalarına göre prim ödeme denetimine alınmasıdır. 18 yaşını dolduran evli olmayan çocuklar (okuyorsa 25 yaşına kadar), yeşil kart vizesi dolanlar, 1 Ekim 2008’den sonra işe giren kamu çalışanları, (kısmi süreli çalışanlar aylık 30 güne tamamlama primiyle) aylık sağlık primi ödemek durumunda bırakılıyor. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından yoksul öğrenciler için, güçsüz ve yaşlılar için ve ağır özürlülük raporu olanlar için ödediği nakdi yardım gelir tespitinde işleme alınıyor. (295-886 lira geliri olanlar aylık 35 TL, 886 ile asgari ücretin iki katı arası geliri olanlar aylık 106 TL ve asgari ücretin 2 katından fazla geliri olanlar aylık 213 TL sağlık primi ödemekle mükellef kılınıyor.)
SHÇEK kurum olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlandı. Gelir testi işlemlerini yürütmek üzere müfettiş kadrolarında bulunanlar “denetmen” olarak atandı ve evrak uygunluğunu takip edecekler. Sosyal Hizmet Uzmanları ise her yıl hane ziyaretlerinde bulunarak, ev içinde bulunan eşyalara göre ve güncel yaşam sorularıyla hane içindeki harcamalar üzerinden hane gelirini tespit etmeye çalışacaklar. Et ve süt ürünleri tüketim sıklığı benzeri sorular da var. Elbette bu hane ziyareti raporu gelir testi için yeterli veri kabul edilmiyor. Banka hesapları takibe alınarak diğer harcamalarınız da takibe alınıyor. Ayrıca üzerinize kayıtlı arsa, konut, tapu ve miras gibi servetleriniz de kayda alınıyor. Bütün bu harcama, gelir, servet verileri e-devlet uygulamasında sürekli denetim altında tutuluyor. 90 günde bir veriler üzerinden güncelleme yapılacak.
Burada “Saydam” olan ve “Denetimde” tutulan kişilerin güncel ve özel yaşamlarıdır. Bir bakıma günlük yaşama kadar denetim ve takip işlemleriyle vatandaşın fişlenmesidir. Günlük harcamalarınızla, takiptesiniz, devletten yeterince korkmalısınız” denmektedir.
Korku salarak, devlet erki olanaklarını kullanarak, denetim gücü arttırılarak, vatandaşların her adımdaki yaşamları saydam kılarak hâkimiyet artırılıyor. Yaşamın iyiye gittiği yanılsamasındaki geniş kitlelerin gerçekleri daha net görmesi kolaylaşıyor. Yalan maskesi zayıflıyor, zor kullanma aygıtı öne çıkmaya başlıyor. İşler her kesim için daha olanaklı ve daha zor hale geliyor.
* Hüseyin Boy
SES Ankara Şube Üyesi