BES Genel Merkezi “uzmanlık kadrosunun tüm personele verilmesi” talebine her zaman uzak durmuştur ve sorunu salt bir ücret adaletsizliği olarak kavramıştır. Bir sendikanın böyle bir durumda asli görevi, çalışanların bir bölümüne verilmiş bir ayrıcalığın tüm çalışanlara verilmesi talebini mücadele konusu yapmak olmalıydı “BES Nereye Gidiyor” başlığı ile yönetim kurulu üyesi olduğum şubenin üyesi Murat Karabulut […]
BES Genel Merkezi “uzmanlık kadrosunun tüm personele verilmesi” talebine her zaman uzak durmuştur ve sorunu salt bir ücret adaletsizliği olarak kavramıştır. Bir sendikanın böyle bir durumda asli görevi, çalışanların bir bölümüne verilmiş bir ayrıcalığın tüm çalışanlara verilmesi talebini mücadele konusu yapmak olmalıydı
“BES Nereye Gidiyor” başlığı ile yönetim kurulu üyesi olduğum şubenin üyesi Murat Karabulut arkadaşımızın Sendika.Org’da yayımlanan yazısı her ne kadar anlamlı bir başlıkla kaleme alınmış olsa da, gerçekleri teğet geçen ve çarpıtmaya bel bağlayan bir tutumla sakatlanmıştır.
“Son zamanlarda sendikamızda değişim rüzgarı esmeye başladı” diyen Karabulut, olayları çarpıtarak vermeyi durduğu konumun bir gereği olarak görüyor olsa gerek.
Karabulut yazısında Maliye Bakanlığı’ndaki gelir ve gider ayrımı sonrasında “Bizler gelir uzmanlığının çalışanlara sınavsız ve eğitim farkı gözetilmeksizin herkese verilmesi yönünde mücadele verirken ilk sınav açıldı. Açıkça çalışanları parçalamaya yönelik bu uygulama karşısında doğru bir tartışma yürütülmeden gemisini kurtaran kaptan misali 4 yıllık üniversite mezunları harıl harıl sınava çalışmaya başladılar” diyerek iki yanlışa düşmektedir.
Birinci yanlış “gelir uzmanlığının çalışanlara sınavsız ve eğitim farkı gözetilmeksizin herkese verilmesi yönünde” mücadele edildiğini iddia etmesidir. Oysa ki, bu talep merkezi olarak kabul görmemiş, eleştiri konusu yaptığı şubelerden biri olan İstanbul 3 No’lu şubenin taleplerinden biri olmuştur. Karabulut arkadaşımız yıllardır “eşit işe eşit ücret” şiarı altında mücadele veren (ki bu mücadelede BES’in burada tartışamayacağımız kadar çok hatası vardır) BES’in aslında en büyük hatasının bu mücadeleyi “eşit işe eşit ücret” eksenine sıkıştırmış olması olduğunu görememektedir. BES şube yöneticilerinden biri olarak bizzat ben bu konuda MYK üyeleriyle tartışmış insanlardan biriyim. MYK’daki görüştüğüm kişi -kim olduğunu dile getirmem yersiz olur- bizim şube olarak savunduğumuz “tüm çalışanlara uzmanlık kadrosunun önünün açılması” yönündeki talebimizin politik olarak yanlış olduğunu iddia etmiş ve Veri Hazırlama Kontrol İşletmeni kadrosu talebini öne çıkarmak gerektiğini söylemiştir. BES Genel Merkezi “uzmanlık kadrosunun tüm personele verilmesi” talebine her zaman uzak durmuştur ve sorunu salt bir ücret adaletsizliği olarak kavramıştır. Bir sendikanın böyle bir durumda asli görevi, çalışanların bir bölümüne verilmiş bir ayrıcalığın tüm çalışanlara verilmesi talebini mücadele konusu yapmak olmalıydı. Bu konu ve sendikanın buradaki izlediği politikanın yanlışlığı çok daha uzun tartışılabilir. Ancak yazının amacı bu olmadığından ayrıntıya girmeyi gerekli görmüyorum.
Murat Karabulut’un yukarıdaki ifadelerindeki ikinci yanlış ise “biz mücadele verirken”, “4 yıllık üniversite mezunları harıl harıl sınava çalışmaya başladılar” demesidir. Söylediği doğrudur, yanlış olan bunu yeriyor olmasıdır. Bu cümle ile arkadaşımızın söylemek istediği şudur: “4 yıllık mezunu olanlar sınava girmemeliydiler ve sendika bu yönde çaba harcamalıydı.” Cümlenin amacı ve özeti budur. Yok amacı bu değilse bu cümle hedefsiz ve gereksiz bir laf kalabalığı olarak duruyor demektir. Sınav hakkı tanınmış bir kesime dönük olarak içinde bulunulan koşulları, örgütlülük düzeyi ve bilincini görmeksizin “sınava girmeyin” çağrısı yapmak en hafifinden 4 yıllık mezunu binlerce maliye emekçisinin pratikte sendikadan kopması anlamına gelmektedir. O dönem BES böyle bir çağrı yapsaydı bugün binlerce üye kaybetmiş olacaktı, hiç şüpheniz olmasın. Olur da BES’in bu yöndeki çağrısına uyup bu kadroyu alamayan 4 yıllık mezunları ise beddua okuyor olacaklardı. Arkadaşımız yine yanlış yerden konuyu değerlendirmektedir. “Nereye gidiyor” diye sorduğu ve “son dönemde” değişim rüzgarları estiğini söylediği BES, daha Gelir İdaresi Yasası’nın gündeme geldiği dönemde en büyük hatayı yapmıştır. O dönemde üç günlük bir grevin ardından tasarı meclis komisyonuna indirilmiş ve sendikalar görüşmeye çağırılmıştır. BES’in ilk yaptığı ise grevi bitirip komisyona rapor sunmak olmuştur. Oysa grevin devam ettirilebilmesi için koşullar mevcuttu ve tasarının bir bütün olarak geri çekilmesi için mücadele edilmeliydi. Sonuç olarak tasarı birkaç rötuş ile çıktı, tasarı meclise geldiğinde ise grev yeniden başlatılmadı. İşte bu noktadan sonra “sınava girmeyin” çağrısı yapmak olsa olsa sınava girme hakkı olanların sendikadan uzaklaşması sonucunu doğururdu. Nihayetinde bir şubede bu çağrı önemli oranda yapılmış, bir kişi dışında sınava girmeyen ve bu kadroyu almayan kalmamıştır. Sendikanın görevi –koşullara bağlı olarak söylüyorum bunu– tanınmış bir hakkın kullanılmamasını örgütlemek değil, bu hakkın tüm çalışanlara tanınması yönünde mücadele etmek olmalıydı. Ki BES bunlardan ilkini de yapmamıştır, ikincisini de.
Murat Karabulut arkadaşımızın asıl hedefi ise başkadır ve bunu sonraki satırlarda okumamız olanaklıdır. Arkadaşımız bağlı olduğu şubenin ortaya koyduğu bir talebi Taksim eylemi öncesinde tartışma konusu haline getirmiş, maliye çalışanlarının hiçbirinin yanlış anlamadığı bir talebi yanlış anlamakta ısrar etmiş ve bu anlayışını eyleme hazırlanan emekçilere bulaştırmak için elinden geleni yapmıştır. Karabulut şöyle diyor:
“BES MYK’sı ve İstanbul Şube Yöneticileri ‘eşit işe eşit ücret’ yaklaşımımıza yeni bir ufuk kazandırdılar. Gerek 21 Aralık Grevi ile ilgili bildirilerde gerekse Taksim eyleminin örgütlenmesi için hazırlanan bildirilerde ‘uzmanların ise kendi aralarında yaratılan eşitsizliklerin son bulması’ ibaresi ile ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesi ‘dengeci’ bir politikaya kurban edilmiştir. Maliye emekçilerinin uzmanlaştırma politikaları ile parçalanmasını engelleyemeyen BES, ‘parçalara’ göre talep üretmektedir. ‘EŞİT ÜNVANA EŞİT ÜCRET’ AKP hükümetinin çıkardığı 666 Sayılı KHK’nin özünü oluşturmaktadır. Ve bunu yaparak ‘eşitliği’ tesis ettiğini iddia etmektedir. BES MYK’sı da konunun özünü kaçırarak, yanılsamaya kapılmakta; ‘unvan eşitliğini’ savunma noktasına gelmektedir.”
BES MYK’sı adına cevap vermek bana düşmez ama –sendikanın çizgisine eleştirel bir yaklaşım içinde olmama rağmen– sendikanın bildirileri hakkında böylesine çarpıtmalarla dolu ifadelerin kamuoyu ile paylaşılması karşısında suskun kalmam da olanaklı değil. Ne yazık ki arkadaşımız çarpıtmaya sığınıyor. Çizgisinde ve savunularında yanlış olan ve bu yanlışı inatla savunmaya kalkan bir insan çarpıtmaya ve yalana sarılacaktır ve ‘arkadaşımız’ da çarpıtma ve yalana sarılmaktadır. Arkadaşımız BES Genel Merkezi’nin bildirisinin bir yerinden cümleyi kırparak “uzmanların ise kendi aralarında yaratılan eşitsizliklerin son bulması” cümlesini eleştiri konusu yapmaktadır. Bu cümlede aklımda kalan biçimi ile şöyle bir ifade vardır: “uzman olan ile olmayan arasındaki eşitsizliğin, uzman kadrolar arasındaki eşitsizliğin giderilmesi.” Cümle yanlış kurulmuştur ama amacı-niyeti bellidir. Ama kendisine cephanelik arayan arkadaşımız virgülden sonrasına gözünü dikmiştir. 666 sayılı KHK ile maliye çalışanları arasındaki ücret adaletsizliği giderilmediği gibi merkez ve taşra ayrımı derinleştirilmiş, bu ayrımın özünü ise Devlet Gelir Uzmanı kadrosundaki personele ek gösterge artışı yapılırken ta