Kimse cinayet işlemiş, silahlı veya bombalı saldırılar düzenlemiş, ırza tecavüz etmiş tutuklu sanıkların tahliye edilmesini talep etmiyor. Sorun, tutukluluk kararı Geçen haftaki yazıda, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, 500 civarında üniversite öğrencisinin tutuklu yargılandığı iddiasını aktarmıştık. Adalet Bakanlığı, Aygün’den elindeki tutuklu öğrenci listesini talep etmiş. Bakanlık, bu liste üzerinden yaptığı araştırmanın sonuçlarını üç gün önce yolladı. […]
Kimse cinayet işlemiş, silahlı veya bombalı saldırılar düzenlemiş, ırza tecavüz etmiş tutuklu sanıkların tahliye edilmesini talep etmiyor. Sorun, tutukluluk kararı
Geçen haftaki yazıda, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, 500 civarında üniversite öğrencisinin tutuklu yargılandığı iddiasını aktarmıştık. Adalet Bakanlığı, Aygün’den elindeki tutuklu öğrenci listesini talep etmiş. Bakanlık, bu liste üzerinden yaptığı araştırmanın sonuçlarını üç gün önce yolladı. Aygün’ün yolladığı listede 227 kişinin ismi varmış. İki kişinin ismi iki kez yazılmış. Listedeki 40 kişiyle ilgili cezaevlerinde herhangi bir kayda rastlanmamış.
Geriye kalanlar arasında 25’inin kayıtlara göre üniversite öğrencisi olmadığı tespit edilmiş. Bunlar da çıktıktan sonra Aygün’ün raporunun ekindeki listede 160 tutuklu öğrenci kalıyor. Bunların 22’si 8 Aralık’ta serbest bırakıldı. Dolayısıyla bakanlığın Aygün raporunda yaptığı inceleme sonrasındaki verilere göre, bugün (12 Aralık) itibariyle tutuklu üniversite öğrencisi sayısı 138. Bakanlıktan bana bu bilgiyi gönderen kişi, sayıyı azaltarak durumun önemini küçümsemeye çalışmadıklarını ancak doğru verilerle çalışma yürütmeye çabaladıklarını belirtti. Eğer Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin elinde farklı bir liste varsa bunu bakanlığa iletmesi beklenir.
Değişikliğe tepki
Adalet Bakanlığı’nın bakanlar kuruluna tutukluluk süreleri ile ilgili değişiklik önerisi sunacağı bilgisi, bazı çevrelerde çok büyük tepki ile karşılandı. 12 Aralık sabahı Samanyolu TV’de yayımlanan haber, böyle bir girişime karşı hükümete içerden ve dışardan baskı yapanların gerekçelerini özetliyordu. “800 terörist ve katil serbest mi bırakılacak? Kamuoyu bu dehşet verici konuyu tartışıyor” spotuyla verilen haberde, hemen veya kısa sürede serbest bırakılacak “Ergenekoncu, PKK’lı, İBDA-C’ci, El Kaide’ci, Hizbullah’çı,TİKKO’cu, MLKP’li, DHKP-C’li” listesi okundu. “800’e yakın terörist ve organize katil serbest bırakılıp, aramıza karışacak. Yıllardır tahliye olup, örgütlerine kavuşmayı bekleyenler amaçlarına ulaşacak” iddiasını destek alarak, bakanlığın son derece sınırlı değişiklik önerisini savuşturmaya çalışıyordu haberi hazırlayanlar.
Adalet Bakanı da tutukluluk sürelerini yasayla daha fazla sınırlamayı düşünmediklerini, yargı ve temyiz sürecini hızlandırmaya öncelik verileceğini belirtti. Halbuki sorun her şeyden önce verilen tutuklama kararlarında. Çoğu durumda otomatik olarak verilen ve yenilenen tutukluluk kararlarının adil yargılanma hakkını ağır biçimde ihlal etmesi sorunun merkezini oluşturuyor.
Terörle mücadelenin kapsamının aşırı genişletilmesi yoluyla işlenen temel hak ihlali önce tutukluluk kararıyla başlıyor. Sanığın kaçma şüphesine karşı tutukluluk dışında adli denetim önlemlerine yargıçlar pek itibar etmiyor. Kaçma olasılığı gerçekçi biçimde değerlendirilmiyor. Aylar, hatta yıllardır tutuklu olan kişilerin, çoğu zaman duruşmaların ileri bir aşamasına gelinmiş de olsa, hâlâ delilleri karartma şüphesi olabileceği iddia ediliyor. ‘Katalog suçlar’ gerekçesiyle otomatik tutuklama kararları veriliyor.
Sanıklara atfedilen suçlarla bunlara delil olarak sunulanlar arasındaki uçurumun sanığın ‘masumiyet karinesi’ni güçlendirdiği, bu durumda ise tutuklamanın fiili cezalandırmaya dönüştüğü dikkate alınmıyor. Ya da tam bu nedenle, bu tür davalarda tutukluluk, ele geçen olağan şüpheliyi elden kaçırmama önlemi olarak görülüyor. Samanyolu TV’de belirtildiği gibi, bu kişilerin tahliye olup, ‘örgütlerine kavuşmayı sabırsızlıkla bekledikleri’ varsayılıyor. Halbuki birçok durumda, terör örgütü üyeliği suçuna dayanak yapılmak istenen deliller son derece zayıf. Güvenlik ve yargı personeli belki de ellerinde somut ve güçlü suç delilleri olmadığı için tutuklu soruşturmaya ve tutuklu yargılamaya bu kadar önem veriyor.
Sorun tutukluluk kararı
Bugün kimse cinayet işlemiş, cinayete karışmış, silahlı veya bombalı saldırılar düzenlemiş, ırza tecavüz etmiş tutuklu sanıkların tahliye edilmesini talep etmiyor. Sorun, tutukluluk sürelerinden çok daha önce, tutukluluk kararlarıyla ilgili. Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. ve 7. maddelerine, Ceza Kanunu’nun her eylemi ve fikri suç saymaya olanak tanıyan, kapsama alanı istenildiği kadar genişletilen 220/6-8 maddesine ve elbette Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde belirtilen bazı tutukluluk nedenlerine dayalı tutukluluk kararları sorunun kaynağı. Bu maddelerin bugünkü halinin yargıya verdiği yorum olanağı, Türkiye’yi 47 ülke arasında AİHM’ye son birkaç yılda en fazla hak ihlali şikâyeti yapılan ülke mertebesine çıkarıyor. Cihan Kırmızıgül vakasında olduğu gibi, eldeki bu denli zayıf suç delilleriyle bir öğrencinin iki yıla yakın bir zaman tutuklu yargılanmaya devam edilmesi, sorunun en vahim ve en acil çözülmesi gereken yönüne işaret ediyor.
Normal bir demokratik ülkede yargıçların, kanuna ihtiyaç duymadan, hukuk devleti ruhu içinde vermeleri gereken tahliye kararlarını Türkiye’de yasalarla güvence altına almak gerekiyor. Adalet Bakanlığı ve hükümet yargı sürecini hızlandırmanın yanında, tutukluluk kararlarına AİHM kararları çerçevesinde acil çekidüzen vermeden, Avrupa Konseyi’nde insan hakları sicili en kötü ülke sıralamasında Rusya ile başa yarışmaktan kurtulamaz. Bu yarışı kazanmak şerefli bir iş değildir.