Butanya ve Dışişleri Bakanı Velid El Muallim gibi hükümetin önde gelen kadroları, kökü ülkenin içinde olan muhalefet ile barışçıl eylemlere sızan ve yabancı güçler tarafından desteklenen şiddet yanlısı çeteleri birbirinden ayırıyor T.S. Eliot’un (Thomas Stearns Eliot -ç.n.) affına sığınıp onun sözcüklerinde ufak değişiklikler yaparak söylemek gerekirse “Medya ve gerçeklik arasına perde iniyor.” Suriye Devlet Başkanı […]
Butanya ve Dışişleri Bakanı Velid El Muallim gibi hükümetin önde gelen kadroları, kökü ülkenin içinde olan muhalefet ile barışçıl eylemlere sızan ve yabancı güçler tarafından desteklenen şiddet yanlısı çeteleri birbirinden ayırıyor
T.S. Eliot’un (Thomas Stearns Eliot -ç.n.) affına sığınıp onun sözcüklerinde ufak değişiklikler yaparak söylemek gerekirse “Medya ve gerçeklik arasına perde iniyor.” Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın zeki siyasi danışmanı Butanya Şaban, ekim ayında ziyaret için gelen Hintli gazetecilere, bu perdeye işaret ederek “Humus’ta ne yaşandığını ne biz biliyoruz ne de BBC biliyor” dedi. Samimiyeti, gizli ve horozlanan bir rejim imajı sergilemekten uzaktı. Şam, Halep ve Lazkiye etrafında dolandıktan sonra, batı diplomasisinin ve batı medyasının, karmaşık bir Suriye tablosu çizerek aslında bir şeyleri kurcaladığından şüphelendik.
Ama Humus şaşırtıcıydı. Öğleden sonra 2 ile 5 arasında gerçekleşen, üç saatlik bir silahlı çatışmanın 20 dakika sonrasında, olay yerine zar zor yetiştik. Ama bizi şaşırtan, gün be gün büyük medya kuruluşlarının bizi inandırdığı Humus öykülerinde geçen, muhalif göstericilere hiçbir ayrım gözetmeksizin ateş eden güvenlik güçleri değildi. Ölülerin ve hastanede ziyaret ettiğimiz yaralıların çoğu kadınlar ve çocuklardı. Ama onlar devlete bağlı birlikler tarafından değil, muhaliflerin silahlı çatışması sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdi. Humus, yansıtıldığının aksine, Baasçı yöneticilere topyekûn ayaklanarak silaha sarılan bir kent değildi. Kent, tamamı bir ölüm sessizliğiyle örtülmüş ve kapanmış birkaç karanlık sokakla bölünmüştü. Ama silahlı çatışmalardan sonra hâlâ aydınlanan ve hükümetin ateşli destekçilerinin Esad lehine sloganları haykırdığı sokaklar da vardı. Hatta bizim Hindistanlı olduğumuzu öğrendiklerinde, Hindistan yanlısı ve Amerika karşıtı sloganlar da attılar. Suriye’deki durumun nesnel bir değerlendirmesi, şiddetin bazı silahlı muhalefet gruplarından kaynaklandığını da içermelidir. Bu tavır, Şam’daki Hint büyükelçiliğinden sağlanan bildirimlere dayanarak, Hindistan’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde sergilediği doğru tavırdır. Bu tavır, Suriye kentlerinin sokaklarındaki insanların büyük bir bölümü tarafından da kabul görmektedir.
Suriye’deki sözde ayaklanma, bir yay üstünde dizili sınırlara -Lübnan, Irak ve Türkiye’ye- yakın kentler boyunca uzanıyor ve sınırın karşısından isyancılara bir derece destek de geliyor. Batılı olmayan diplomatlar, muhalefetin dört tarafını şöyle anlatıyorlar:
a. Köylüler, Esad hükümetinin piyasa güdümlü son politikalarından rahatsız. Bu rahatsızlık, köktenci-olmayan popüler İslam terminolojisinde açıkça ifade edildiği şekliyle ‘ekonomik küskünlük’tür.
b. Gerçekten demokratik reformları isteyen ilerici orta sınıf kesimler.
c. Başta Suudi Arabistan olmak üzere köktenci Arap unsurlar tarafından desteklenen aşırı İslamcı Vahabiler.
d. Laikçi, Arap sosyalisti Baas Partisi kontrolünden rahatsız olan ve batı otlakları için Suriye’den ayrılanlar. Bunlar Batı’da paralarına para kattılar, orada yaşıyor ve batı desteğiyle Suriye’nin batı imajına göre yeniden şekillenmesini istiyorlar ve batı çıkarlarını destekliyorlar.
Butanya ve Dışişleri Bakanı Velid El Muallim gibi hükümetin önde gelen kadroları, kökü ülkenin içinde olan muhalefet ile barışçıl eylemlere sızan ve yabancı güçler tarafından desteklenen şiddet yanlısı çeteleri birbirinden ayırıyor. Bazı Suriyeli muhalif gruplar, hükümetin Suriye Müftüsü Ahmet Bedrettin Hasan’ın ofisleri üzerinden açılan müzakere girişimine olumlu yanıt verdi. Hasan, bize oğlunun yakın zamanlarda radikal İslamcılar tarafından katledildiğini anlattı. Butanya’nın demokratik reformlara dair açıklaması çok içten: “Biz Suriye’nin bugün ihtiyaç duyduğu reformları kabul etmekte ciddiyiz.” Bundan dolayı hükümetin Suriye’de on yıllardır yürürlükte olan Olağanüstü Hal’i kaldırdığını ve gelecek senenin şubat ayında çok partili parlamenter seçimi, Kasım 2012’de valilik seçimlerini, 2014’te de başkanlık seçimini kapsayan bir takvimi duyurduğunu söylüyor. Bu nedenle hükümet, Arap Birliği’nin muhaliflerle birlikte genişletilmiş müzakereler yapılması yönündeki teklifi kabul etti, tabii Suriye’nin laik yapısından taviz vermeksizin olacak bir sosyal uzlaşma koşuluyla.
Rejim, Kıpti Hıristiyanların katledildiği ve ordu tarafından demir yumrukla yönetilen Mısır’daki aşırılıkçı İslamcıların, Libya’daki ve Irak’taki yabancı müdahalesinin yarattığı korkudan istifade ediyor. Baasçı Suriye, Şiiler, Aleviler, İsmaililer gibi Müslüman mezhepler, Dürziler ve Hıristiyanlar gibi azınlıklara ve kadınlara özgür laik bir alan sağladı. Suriye büyük ölçüde eğitimli bir orta sınıf toplumudur: Geniş kesimlerin kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmasından ve çoğulculuktan menfaati vardır. Bu insanlar Siyasal İslam’ın komşu ülkelerden ihracı nedeniyle telaşa kapıldı. Esad rejimi, batının insan hakları söyleminin sadece laik-ulusalcı Arap rejimleri hedef aldığını, ancak söz konusu olan işbirlikçilik yapmaya niyetli otokratik ve köktenci şeyhlikler oldu mu bu söylemin kapı önüne konduğunu vurguluyor.Rejim, Batının çıkarlarının petrolden ve İsrail’in güvenliğinden öteye gitmediğini söylüyor. Şimdi ise Suriye’ye iç huzursuzluklardan çok, batının ekonomik yaptırımları darbe vurdu. Ama yaptırımlar, yurtsever coşkuya da sebep oldu ve Esad yanlısı dev mitinglere tanık olundu. Batı bunlara kulak vermeli ve daha kanlı karışıklıklar yaratmamalı. Suriye’nin reformlara yüreklendirilmeye ve güven eksikliğini çözmeye ihtiyacı var. Tabii yabancı müdahaleciler tarafından engellenmeden.
21 Kasım 2011
[Outlook India’daki İngilizcesinden 5deniz.net (Sendika.Org) tarafından çevrilmiştir]