Ağrı’dan Hatay’a kadar hemen hemen tüm ilçe ve köylerde kaçakçılık Cumhuriyetin ilanından bu yana süregelen bir gerçeklik. Ağalar, korucubaşları, kaymakamlar, bölgedeki karakol komutanları bunu bilir. Ankara’daki bölge vekillerin de haberi vardır bundan Sonu mayın patlaması sonucu sakatlanmak da olsa, ölüm de olsa bölgenin bir gerçekliği. Yoksul ve geçim kaynağı olmayan köylülerin tek geçim kaynağı bir […]
Ağrı’dan Hatay’a kadar hemen hemen tüm ilçe ve köylerde kaçakçılık Cumhuriyetin ilanından bu yana süregelen bir gerçeklik. Ağalar, korucubaşları, kaymakamlar, bölgedeki karakol komutanları bunu bilir. Ankara’daki bölge vekillerin de haberi vardır bundan
Sonu mayın patlaması sonucu sakatlanmak da olsa, ölüm de olsa bölgenin bir gerçekliği. Yoksul ve geçim kaynağı olmayan köylülerin tek geçim kaynağı bir anlamda sınırı geçerek getirdikleri mazot, çay, şeker, sigarayı satmak ve ailesinin geçimini sağlamak. Çünkü iş yok, fabrika yok, tarla yok, hayvancılık yok… Köylüler bilmezlikten değil, fukaralıktan yapıyor kaçakçılığı. Hem de ölümü göze alarak…
Uludere ilçesi Roboski (Ortasu) köyü yakınlarında sınır hattında, Diyarbakır’dan kalkan savaş uçakları tarafından yapılan bombardıman sonucu öldürülen 35 köylünün tek suçu da, ekmek parası için sınırı geçip oradan mazot, çay, şeker, sigara vb. getirmek.
Ortasu köyünden katırlarla sınırı geçerek kaçakçılık yapmaya gidenlerin tek suçu da buydu.
Sınırdaki Ortasu, Ortabağ ve Gülyazı köylerinden aralarında korucu, korucu çocukları ile üniversite ve lise öğrencilerinin de bulunduğu yaklaşık 40 kişi de beraberlerindeki en az 40 katır ve atlarla yola çıktılar.
Adım başı askerin, kontrol noktasının bulunduğu, her 5 kilometrede karakol veya askeri mevzilerin olduğu bölgeden katırlarla ve atlarla 40 kişinin toplanmasını, Ortasu köyü yakınlarına gelişini, sınırı geçişini hem köylüler hem karakoldakiler hem de hakim tepeye konuşlanmış askerler gördü.
Olay yerine en yakın olan Gülyazı Alay Komutanlığı da bu 40 kişinin sınırı geçerek kaçakçılık yaptıklarını çok iyi biliyorlardı.
Kaçakçılığa engel olamayan askerlerin tek talebi, sınırdan silah ve uyuşturucu getirilmemesi. Aralarında 15-20 yaş arasında olan öğrencilerin de bulunduğu grubun tek amacı da sınır ötesinden getirecekleri mazot, sigara, çay gibi maddeleri satarak geçimlerini sağlamak.
Sınırı geçişlerinde insansız hava araçlarının sesini de duyan grup, her zaman yaptıkları gibi bunu da dikkate almadan sınırı geçtiler.
Geçişlerine izin verilen yaklaşık 40 kişi akşam saat 21:00 sıralarında dönüş yoluna girdiklerinde ise Türkiye topraklarına girdikten sonra Gülyazı köylülerinin anlatımına göre, askerler tarafından geri dönmeye zorlandılar.
Gruptakilerin bazıları Ortasu, Gülyazı, Ortabağ köylerinde bulunan yakınlarını cep telefonuyla arayarak askerlerle karşılaştıklarını söylediler.
Askerler bir kısmı sınırı geçen bir kısmı da henüz sınırın diğer tarafından bulunan grubun üzerine önce aydınlatma fişekleri, ardından da top atışı yaptı. Ancak bu saldırıda ölen olmadı.
Sınırı geçişlerinden itibaren insansız hava araçları ile takip edilen gruba yönelik Genelkurmay Harekat Başkanlığı’nın da onayı alındıktan sonra saldırı emri verildi.
Diyarbakır 2. Taktik Hava Üs Komutanlığı’ndan 4 F-16 havalandı. İnsansız hava araçlarının havada iken uçaklara grubun bulunduğu yerin koordinatını verdikten sonra savaş uçakları ikiye ayrılmış grubun üzerine bomba yağdırdı.
Patlamalar köylerden duyulunca, kaçakçılığa gittiklerini bildikleri çocuklarının-yakınlarının başına bir şey geldiğini düşünen halk kendi imkanları ile katliamın yapıldığı bölgeye gece yarısına doğru gelerek cenazelere ulaşabildi. Askerler ise bölgeyi tümden boşaltmıştı.
Katliamdan sağ kurtulanlardan Hacı Encu hastanede Mazlum-Der heyetine yaptığı açıklamada, Irak tarafına geçişlerinin karakol tarafından bilindiğini, hatta giderken insansız hava aracının sesini duyduklarını ancak sürekli gidip geldikleri yol olduğu için yollarına devam ettiklerini, dönüşte ise önce askerlerin top atışı yaptığını ardından da uçaklar tarafından bombalandıklarını açıkladı.
Çoğu korucu çocuğu veya yakını olan köylülerin öldüklerinin anlaşılması üzerine korucular sabah saatlerinde Gülyazı Alayı’nda subaylarla tartıştı ve gidenlerin kaçakçılık yapmak için gittiklerinin onlar tarafından da bilindiği halde neden saldırının yapıldığını sordu.
ANF’nin görüştüğü Gülyazı köyünden korucular, hava saldırısından bir saat kadar önce Alay Komutanlığı’nın Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’ndan arandığını ve Ortasu köyü yakınlarında bir grubun bulunduğu yönündeki bilgi vermesi üzerine, Gülyazı Alayı’ndaki subayların da gidenlerin kaçakçı olduğu aktardıklarını ancak buna rağmen bombardımanın yapıldığını kendilerine söylendiğini ifade ettiler.
Bu anlatımlarla şu sonuç çıkıyor ortaya. Gidenlerin kaçakçı oldukları sınır hattındaki karakol ve Alay tarafından biliniyordu ve bundan Şırnak Tümeni de haberdar edilmişti.
Genelkurmay’ın ‘Bir grup PKK’linin sınır hattındaki karakollara saldırı hazırlığında olduğu yönünde istihbarati bilgi aldık” şeklindeki açıklaması gerçeklerden uzak.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en son 1938 yılındaki Dersim katliamını saymazsak, 24 Mart 1994 yılında yine Şırnak’ta iki köyün uçaklarla bombalanması sonucu 38 sivilin ölümü ardından yaşanan ikinci büyük katliamdır Roboski katliamı.
AKP DÜMENİNE GİREN MEDYA
Katliamın ilk kez Kürt medyası tarafından dünya kamuoyuna duyurulması ardından ulusal medyanın Şırnak’taki muhabirleri de aynı şekilde hava saldırısında sivillerin öldüğü yönünde merkezlerine haber ve görüntü geçmeye başladı günün ilk saatlerinde. Ancak her ne hikmetse öğlen saatlerine kadar bile hiçbir gazete, internet sayfasından ve televizyonlar bu konu hakkında yayın yapmadı.
Show TV’ye canlı bağlanan muhabirleri saldırının Türk savaş uçakları tarafından yapıldığını, ölenlerin sivil olduğunu ve aralarında çocuk denebilecek yaşta kişilerin de bulunduğunu söylediği anda yayından alındı.
Birçok televizyon kanalı da canlı olarak bölgedeki muhabirlerine bağlanmak yerine, merkezlerinden ‘uzmanlar’la haberi geçiştirmeye çalıştı.
Genelkurmay Başkanlığı’nın ölenleri suçlayıcı tarzda açıklaması, Şırnak Valiliği’nin ölenlerin sayısını vermesi ardından ancak televizyonlar “ölenlerin sivil oldukları iddia ediliyor” şeklinde yayın yaptı ilk saatlerde. İlerleyen saatlerde ise gerek siyasi parti temsilcilerinin açıklamaları, gerek gelen görüntülerin ortaya çıkması ardından televizyonlar artık gerçeği gizleyemeyeceklerini anlayarak ölenlerin sivil olduğunu ve savaş uçaklarınca bombalandığını açıkladı.
Son bir yıldır ulusal gazete ve televizyonların yayın katına getirilenlerin kimliklerine bakıldığında birçoğunun cemaat yayınlarından geldikleri ve AKP borozanlığını yaptıklarına tanık olduktan sonra aslında Türk medyasının kendine yakışanı yaptığını görmek mümkün. Daha önceki katliamlarda, saldırılarda olduğu gibi…
Bu katliam F-16’larla değil de, uçaksavarla, makinalı tüfeklerle yapılmış olsaydı Türk medyası ile askeri ve sivil yetkililer bu katliamı PKK’nin üzerine yıkacaktı buna emin olun.
Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta, Yemen’de duymaya alışkın olduğumuz ‘uçaklar yanlışlıkla bombaladı’ görüntüleri ve söylemleri artık Türkiye sınırları içinde de geçerli olacak bundan sonra.
Ve Türkiye’de bir avuç onurlu-namuslu dürüst medya çalışanı ile gazeteci-yazarın dışında, AKP’nin dümen suyuna girmiş ve kendilerine ‘gazeteciyim’, ‘yazarım’ diyenler bugün Uludere’de yapılacak törende 35 cenazenin birlikte kaldırılışını izledik
lerinde ne hissedecekler acaba?