Bugün 22 Kasım 2011. Bu tarihi unutmayın. Birileri “faşizm” nedir diye sorduğunda bu tarihli haberleri okumalarını önerirsiniz. “Finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü” diyerek anlatmaya başlayıp uzun bir söylev vermeye vakit yoksa kolayı var. Faşizm 22 Kasım 2011 Türkiye’sinin ana haber bültenlerinden takip edilebilmektedir. “Finans kapitalin diktatörlüğü”nü uzun uzun […]
Bugün 22 Kasım 2011.
Bu tarihi unutmayın.
Birileri “faşizm” nedir diye sorduğunda bu tarihli haberleri okumalarını önerirsiniz.
“Finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü” diyerek anlatmaya başlayıp uzun bir söylev vermeye vakit yoksa kolayı var.
Faşizm 22 Kasım 2011 Türkiye’sinin ana haber bültenlerinden takip edilebilmektedir.
“Finans kapitalin diktatörlüğü”nü uzun uzun anlatmak zordur. Ama haber anlatıyor. Öznur ölmüş…
Yetersiz beslenme ve soğuk algınlığından yaşamını yitirmiş resmi açıklamaya göre. Halkın diliyle acından ölmüş. 6 yaşında.
Ve un ufak olmuş kocaman yatırımların, pardon binaların altında kalanlara eklenmiş adı.
Para, kredi, finans, sermayenin yeniden değerlenmesi, bunun için yapılan dönüşümler vs. vs. Uzun hikaye…
Öznur ölmüş. Kader falan denemeyecek bir nedenle: açlıktan.
Ama yukarıdaki tanıma göre herhangi bir diktatörlük değil bu. Açık terörcü diktatörlük. İzahı uzun ama haber anlatıyor. “Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleştirilen operasyonlarda…”
Avukatlar, Halkevciler, öğrenciler, sol partilerin üyeleri, gazeteciler, eski bir milletvekili gözaltına alınmış. Farklı farklı örgütlerden yüzlerce kişi yine bildik cadı kazanlarına atılmış. Aynı gün gazeteciler yazdıkları çizdikleri nedeniyle yargılanmış. Mahkeme kaçacaklarına, aylardır bir türlü açıklanamayan delilleri karartacaklarına hükmetmiş de “tutukluluk hallerinin devamına” demiş. Hem de Bülent Arınç’ın Deniz Feneri davası örnek olunsun temennisine rağmen…
“Burjuva demokrasisi”, “sömürge tipi faşizm”, “açık faşizm“, “gizli faşizm”, bazı konjonktürlerde bunların iç içe geçmesi vs. vs. Hikâye karmaşık gibi. Daha basiti “ileri demokrasi”nin model ülkesi, siyasi mahkûm sayısında şampiyonluğu kimseye bırakmayacak gibi.
Hala eksikler var. Diktatörlüğün sıfatları: “en gerici”, “en şovenist” diktatörlüğü de anlatman lazım. Hemen haberlere bakalım.
Erdoğan, “Ölene kadar savaşacağım” diyen Suriye devlet başkanı Esad’a, “Kime karşı savaşacaksın? Ülkendeki yönettiğin Müslüman kardeşine karşı mı?” diye sormuş. “İyi de kendi de Türkiye’de kime karşı savaşıyor ki…” diye başlayanlara konuyu izah etmek için eski gazetelere dönebilir ve onun Zerdüştlere karşı savaş ilan ettiği manşetleri gösterirsin. Müslüman olmayanlara cihadın nasıl meşru görülebildiğini anlatırsın. Erdoğan’ın grup toplantısı da eşsiz örnekler sunabilir. “Gıda paketlerini toparlarız da malum yerlere sevk ederiz, bunun hesabı içine girdiler”, “Aşiretini, mensup olduğun inanç sistemini söyle, niye kaçınıyorsun” açıklamaları yeter de artar. Bir milletvekilinin sünnetsiz olduğuna dair haberler de yetmezse ve tahammül edebilirsen Mehmet Baransu’nun tweeter mesajları “yetti” dedirtecektir.
Faşizmi anlatırken es geçmek olmaz: “emperyalist unsurlarının” diktatörlüğünden de bahsetmeliyiz. Emperyalizm teorisi mutlaka tartışılmalı ama 33 Mısırlının öldürüldüğü gün Başbakanın grup toplantısında Suriye’ye esip gürlemesine bir bakmak yeter de artar bile. Anlamamakta ısrar edenlere Clinton’un “Suriye’ye baskı sürecinde Türkiye öncülük etmeli” haberi okutulabilir.
Bugün 22 Kasım 2011…
Haberleri izlediniz.
Ama faşizmi izleyemeyiz…
Öyleyse bugünün ana akım medyada pek yer bulamayan haberlerine bakalım. Sağlıkçıların hastanelerin özelleştirilmesine karşı grevini, işsizlerin İş-Kur’a isyanını, Halkevleri’nin “Hayatı emeğimizle yeşertelim” diyerek Van’da çocuk evi kurma çabalarını, adliye önünde arkadaşlarına sahip çıkan gazetecileri izlemeyelim.
Faşizm mücadeleyle yenilir. Mücadele umudu bugünkü haberlerin kimi detaylarında gizlidir. Kocaeli’nde Halkevci Mihrican’ın gözaltına alınırken gülümseyişinin anlamını İstanbul’da Asrın Hukuk Bürosu’ndan gözaltına alınan Zeynep’in evinden ayrılırken söylediğini öğrendiğimiz şu dizelerden okuyalım: “O duvar, duvarınız vız gelir bize vız!”