“O kadar çirkin yorumlar, o kadar çirkin cümleler, bu kadar sorumsuzca kullanılan bir sosyal medyanın içindeyiz ki faydası, zararını binlerce insan Facebook ve Twitter’da kendisiyle arkadaşlık kurmak isteyenlerle bir iletişim imkanı sağlamışken, birileri bundan istifade ederek çirkin düşünceler, yanlış ifadelerle burayı kirletiyor. Çirkinlikleri yapanlar bundan vazgeçecekler veya vazgeçmeye mecbur kalacaklar veya elenecekler.” Bülent Arınç’a ait […]
“O kadar çirkin yorumlar, o kadar çirkin cümleler, bu kadar sorumsuzca kullanılan bir sosyal medyanın içindeyiz ki faydası, zararını binlerce insan Facebook ve Twitter’da kendisiyle arkadaşlık kurmak isteyenlerle bir iletişim imkanı sağlamışken, birileri bundan istifade ederek çirkin düşünceler, yanlış ifadelerle burayı kirletiyor. Çirkinlikleri yapanlar bundan vazgeçecekler veya vazgeçmeye mecbur kalacaklar veya elenecekler.”
Bülent Arınç’a ait bu açıklamayı hatırlayınca Mehmet Baransu’nun Ekşi Sözlük kapatılsın kampanyasını anlamlandırmak kolaylaşıyor. Türkiye Kurban Bayramı tatiline girerken, 5 Kasım 2011 Cumartesi günü devlete bağlı basın kurumlarından sorumlu olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, internet haber sitelerinin “Basın Kanunu”na dahil edilmesi için çalışma başlattıklarını duyuruyordu.
Bu açıklama 22 Kasım’da hayata geçen “güvenli internet uygulamasıyla” kullanıcıların denetim altına alınmasını hükümetin yeterli görmediğini gösterdi. Basın Kanunu sayesinde haber portalları başta olmak üzere internet siteleri de denetim altına alınacak. Kapsam alanı genişletilecek Basın Kanunu’nun internete etkisini anlamak için yazılı basınımızın mevcut manzarasına bakmak yeterli olsa gerek. Yasaklar, toplatma kararları, cezalar, sendikasız ve güvencesiz çalışan gazeteciler, patronaj ve reklam veren baskısı…
Arınç’ın açıklamasında sosyal medyayı özellikle gündeme getirmesi hükümetin hedefinde hangi internet platformlarının olduğuna da işaret ediyor: “Çirkin yorumlar yapılan, sorumsuzca kullanılan Twitter ve Facebook”
AKP’nin interneti ehlileştirme seferinde yeni hedef sosyal medya
Arınç’ın rahatsızlığını bir diğer deyişle AKP’nin niyetini gündeme getirmek de hükümetin operasyonel gazetecisi Mehmet Baransu’ya düştü. Kendisine servis edilen bavul dolusu belgelerle “rejimin yeniden yapılandırılması ve kurumların yeniden konumlandırılmasında” etkin rol oynayan Baransu’nun AKP’nin internet seferinde görev almaması şaşılacak bir durum olurdu.
İnternet bir mecra olarak, “Arap Baharı”nda toplumsal hareketlerin örgütlenmesinde ve seslerinin duyulmasında oynadığı rolle, egemenlerin her zamankinden daha çok ilgisini çekti. AKP hükümetinin internet kullanıcılarını da içerik üreticilerini de denetim altına alma çabasında internet-muhalefet arasındaki ilişkinin rolü büyük.
İnternet kullanabilmek için asgari bir bilgisayar ile onu kullanma donanımına sahip olmak ve (saatlik, günlük ya da aylık fark etmeksizin) internet kullanım bedeli ödeyecek bir gelire sahip olmak gibi ön koşullar nedeniyle yapısal olarak eşitsiz bir kamusal alan. Fakat okurların özellikle sosyal medyayı kullanarak içerik üretimine dahil olmasıyla “kısmen denetim dışı” bir mecra haline gelmesi, ezilenlerin, egemen medyada görünmez olan varlıklarını görünür hale getirme imkanı bulunması, interneti etkili bir iletişim alanına dönüştürdü.
Muhalefeti ve basını hem hukuki, polisiye operasyonlarla denetim altına alan hem de iktidar gücünü kullanarak “ehlileştiren” hükümet, haliyle bu medyalara alternatif haline gelen yeni mecrayı, yani interneti de kontrol altına alma gereği duydu.
Tam da bu amaç için atılan ilk adım olan “filtre” uygulamasının başlamasından yalnızca bir gün önce Ekşisözlük sitesinde dini konularda girilen ve 2007’den beri sitede duran bazı “entry”lerin gündeme getirilmesi, dine hakaret edildiği gerekçesiyle sitenin kapatılmasının istenmesi çok da şaşırtıcı değil. Baransu’nun linç güruhlarının başını çeken kitle önderlerine yakışır bir biçimde Ekşisözlüğe karşı ayağa kalkmayanları “Müslüman” saymaması, “meclisse meclis, sokaksa sokak” tehditleri, cemaatin bir diğer kalemi Emre Uslu’nun daha “akılcı” bir öneri olan site kapatılması yerine reklam verilmemesi önerisiyle Baransu’ya destek çıkması “ekibin” yeni görevini gösteriyor.
Kalemlerini AKP operasyonları için oynatanlar
İktidarın gündeminde olmayan hiçbir operasyona veya konuya girmeyeceklerinden ve AKP’den de öte cemaatin organik aydınları olduklarından artık kimsenin şüphe duymadığı bu ikilinin internette başlattıkları “iman” savaşının gösterdiği kritik bir nokta daha var. O da iktidarın internet denetimini meşrulaştırmak için “inanç ve dini değerler” söylemine sıkça başvuracağı. Yeni denetim mekanizmalarının kitleler tarafından rahatlıkla benimsenmesi için ahlak ve çocukların korunması gibi yaygın toplumsal dayanakları olan gerekçelere yaslanılıyor.
Mevcut haliyle hakaret ve kanuna aykırı içerik mahkemeler tarafından değerlendirilerek site kapatılması kararları veriliyor. Doğrudan TİB tarafından uygulanan takip ve sansür sistemi, katalog suçlar olarak tanımlanan suçlar için işliyor. TİB şu sekiz suçun işlenmesi durumunda devreye girerek sitelere uyarı veya kapatma yaptırımları uyguluyor:
Bunlar; 1- intihara yönlendirme, 2- çocukların cinsel istismarı, 3- uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımını kolaylaştırma, 4- sağlık için tehlikeli madde temini, 5- müstehcenlik, 6- fuhuş 7- kumar oynanması için yer ve imkân sağlama. 8- Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’da yer alan suçlar (bu konun ayrıntıları için bkz: 25 soruda internette resmî filtre ve sansür – Doğan Akın (T24))
Bu maddeler o kadar esnek hale getirilebiliyor ki, TİB’in Sendika.Org’a gönderdiği uyarı maili katalog suçlar kapsamına girmeyen yazıların bile bu suçlar bahane edilerek sansüre maruz kalabildiğini gösteriyor. Sendika.Org’da TİB uyarısıyla sansüre uğrayan üç yazı da Ortadoğu ve Türkiye siyaseti üzerine içeriklere sahipti. Fakat gelin görün ki TİB’in 8 maddelik suç katalogunda sıralanan hiçbir madde kapsamına alınamasa da sansüre maruz kaldı. (Ayrıntılar için bkz: Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na açık mektup -Sendika.Org)
Devlet kurumları ve yasal düzenlemelerle interneti denetim altına almak isteyen hükümetin yardımına onların en operasyonel gücünü oluşturan gazetecilerin koşmaması şaşırtıcı olurdu. Baransu gibi AKP medyasından isimlerin internet üzerinden yeni dokunulmazlar icat ederek sansür uygulamasını yaygınlaştırmak için çalışıp çabalaması AKP cephesinin ortak projesinin bir gereği gibi görünüyor
Bir Çölaşan doğuyor
İşin aslı bu olsa da bu yazı vesilesiyle değinmek istediğim bir başka nokta var. Mehmet Baransu sizlere de son zamanlarda fena halde bir ismi hatırlatmıyor mu? Hani şu “minik kuş”tan haberler alıp bu servis bilgileriyle gazetecilik yapan, “millet, vatan, Atatürk” sevgisi gibi toplumun en geniş kesimlerince benimsenen değerlere sarılarak “düşman bellediklerine” saldıran. Külhanbeyi edası ve diliyle karşısına çıkanı tehdit eden. Evet evet her döneme bir Emin Çölaşan gerekiyormuş. Paradigma değişse de görev pozisyonları baki kalıyor demek ki.