Amerika Birleşik Devletleri’nin 15 trilyon doları bulan ve Amerikan ulusal gelirinin yüzde 120’sine ulaşan borç stokunu çevirebilmek amacıyla oluşturulan 12 üyelik partiler üstü Süper Komite herhangi bir somut öneride uzlaşma sağlayamayarak görevi iade etti. Haftaya umutlarla başlayan küresel borsalarda hüsran ve yıkım egemen… Hafta başında bir diğer önemli demeç, IMF İcra Direktörü Christine Lagarde’den geldi. […]
Amerika Birleşik Devletleri’nin 15 trilyon doları bulan ve Amerikan ulusal gelirinin yüzde 120’sine ulaşan borç stokunu çevirebilmek amacıyla oluşturulan 12 üyelik partiler üstü Süper Komite herhangi bir somut öneride uzlaşma sağlayamayarak görevi iade etti. Haftaya umutlarla başlayan küresel borsalarda hüsran ve yıkım egemen…
Hafta başında bir diğer önemli demeç, IMF İcra Direktörü Christine Lagarde’den geldi. Bayan Lagarde, “Avrupa borç krizinin artık tüm küresel ekonomiyi durgunluğa sürükleyecek ve işsizliği arttırarak sosyal gerginliklere yol açacak” boyuta ulaştığı uyarısını yaptı. Lagarde’ye göre şu anda yaşananlar, “üç sene önce Lehman Biraderler’in iflasıyla sonuçlanan güvensizlik ve panik ortamını” andırmaktaydı.
Bütün bu veriler Japonya’nın zaten uzun süredir durgunluğa sürüklenmiş olan ekonomisinde umutla beklenen ihracat ivmesinin artık 2012 sonrasına taşındığını belgeliyor. Kuşkusuz, söz konusu olumsuz beklentiler sadece Amerika ve Japonya ekonomilerine özgü değil. İhracat gelirlerinin yarısına yakınını Avrupa piyasalarından elde eden Türkiye için de benzer tehditlerin söz konusu olduğu çok açık bir gerçek. Diğer yandan döviz kurlarındaki yukarı doğru hareketlenme sonucunda ithalat maliyetleri giderek tırmanmakta olan ulusal sanayinin uluslararası piyasalarda rekabet gücü giderek zayıflıyor.
Nitekim Türkiye’nin geçtiğimiz hafta yayımlanan dış ticaret verileri, dış açığın (cari işlemler açığının) yıl başından bu yana geçen dokuz ayda 60.7 milyara çıktığını ve söz konusu rakamın geçen yılın eş dönemine görece yüzde 101 artış ifade ettiğini belgeliyor. Cari işlemler açığının on iki aylık birikimli düzeyinin 77.7 milyara tırmanarak Türkiye ekonomisi için çok ciddi bir kırılganlık ve istikrarsızlık unsuru olduğunu; bunun da ötesinde, böylesi bir dış açığın Türkiye’de sürmekte olan işsizlik sorununun ana yapısal nedenini oluşturduğunu ve ulusal sanayinin ve enerji üretiminin ithalata bağımlı yapısı değiştirilmedikçe bu sorunun üstesinden gelinemeyeceği gerçeğini bu satırlarda artık tekrarlamaya gerek duymuyoruz.
Kapitalizmin küresel krizini aşmak için finansal spekülatif kârlarının ötesinde reel sektörlerde Şumpetergil bir “yaratıcı yıkım” gerekiyor. Ama nasıl?