Bir tarafta hükümete yakınlıklarıyla bilinen ve üç aydır tutuklu bulunanların daha fazla tutuklu kalmalarının cezaya dönüşebileceği kaygısıyla serbest bırakılıp özgürlüklerine kavuşmaları varken, öte yandan yıllardır tutukluluğu cezaya dönüştürülmüş, daha ne kadar tutuklu kalacakları bilinmeyen, tahliye olmayı bekleyen binerce insan var Adalet sadece kadınlara takılan bir ad değildir. “Bütün insanların eşit yaratıldıklarını, sosyal hayatta eşit olduklarını, […]
Bir tarafta hükümete yakınlıklarıyla bilinen ve üç aydır tutuklu bulunanların daha fazla tutuklu kalmalarının cezaya dönüşebileceği kaygısıyla serbest bırakılıp özgürlüklerine kavuşmaları varken, öte yandan yıllardır tutukluluğu cezaya dönüştürülmüş, daha ne kadar tutuklu kalacakları bilinmeyen, tahliye olmayı bekleyen binerce insan var
Adalet sadece kadınlara takılan bir ad değildir. “Bütün insanların eşit yaratıldıklarını, sosyal hayatta eşit olduklarını, herkesin insan haysiyetine ve şerefine sahip olduğunu ve bu ölçülere göre kendisine yaşama hakkı verilmesini ileri süren hukukî bir ilkedir.” Sözlük böyle diyor adalet için. Okuyunca insana iyi geliyor. Oysa hayatlarımıza yansıması öyle mi?
Bugün Türkiye’de yaşayan binlerce tutuklunun ve onların on binlerce yakınının ne yazık ki adalet gördükleri yok. Adalet Godot’laştı bu ülkede. Hepimiz Godot’yu bekler gibi bekliyoruz adaleti. Ya gelirse diyerek…
21 Eylül 2010 tarihinde aralarında Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyelerinin, Red Dergisi, Bilim ve Gelecek Dergisi çalışanlarının bulunduğu 17 kişiye yönelik düzenlenen Devrimci Karargâh komplosuyla haksız yere tutuklananların bir kısmı geçen ağustos ayında tahliye edildiyse de 5 kişi hâlâ içeride. Absürt bir iddianame ve absürt bir tutuklulukla 14 aydır cezaevinde yatıyorlar.
14 aydır her hafta cezaevi ziyaretlerine gidiyoruz, paramparça edilmiş hayatlarımızı avuç avuç toplayıp yan yana getirerek yaşamaya çalışıyoruz. Özel Yetkili Mahkeme kapılarında bekliyoruz. Cezaya dönüştürülen uzun tutukluluklara karşı çıkıyoruz. Bir rutin haline getirilmeye çalışılan gözaltı ve tutuklamalara karşı sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki, adalet, herkes için adalet.
Son yıllarda hepimiz en az adalet kadar vicdandan bahsetmeye başladık. Adaletsizlikler bizi vicdana doğru mu sürükledi ya da mevcut durumdan ancak akılın yerine kalbin kılavuzluğuyla mı kurtulacağımıza kanaat getirdik? Tam kestiremesem de, sanırım tek başına vicdan da eksik ve taraflı bir şey. Üstelik vicdansızlıkla arasında ince bir bağ var gibi. Hakkın, adaletin olmadığı yerde vicdan bir tür kader mahkûmluğudur. Tıpkı hukuki haklarından mahrum bırakılmış milyonlarca kadının kaderinin kocalarının, babalarının “merhametine” terk edilmesi gibi.
Herkes için adalet
Bir toplumda adaletin doğru işleyebilmesi için eşit olması, taraflı olmaması gerekir. Ancak böyle olunca herkes için olabilir. Aksi, kendinden olanı kollamak değilse nedir?
Almanya’daki Deniz Feneri e.V. Derneği’nin Türkiye bağlantılarının araştırıldığı soruşturmada tutuklu bulunanların hepsi üç aylık tutukluluktan sonra Van Depremi’nin olduğu günlerde sessiz sedasız serbest bırakıldı. Tutuklular özgürlüklerine kavuştular. Mahkeme “Daha fazla tutuklu kalmalarının cezaya dönüşebileceği ihtimali nedeniyle 6 şüphelinin tahliyesine karar verdi.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bu tahliyelere yorumu “Tahliye edilmiş olmaları kim olursa olsun, bizim için sevinç doğurur. Bir insanın hürriyetinin bağlayıcı hale gelmesi, tutukluluk ya da hükümlülük hoş değil” şeklinde oldu. Biz de aylardır, yıllardır bunu anlatmaya çalışmıyor muyuz?
Ancak bu cümlenin doğru olması yetmiyor. Pratikten bakınca adalette, vicdanda tarafgirlik olduğunu özellikle Deniz Feneri davasında (aynı zamanda Hizbullah tahliyelerinde de) açıkça görüyoruz. Çünkü bir tarafta hükümete yakınlıklarıyla bilinen ve üç aydır tutuklu bulunanların daha fazla tutuklu kalmalarının cezaya dönüşebileceği kaygısıyla serbest bırakılıp özgürlüklerine kavuşmaları varken, öte yandan yıllardır tutukluluğu cezaya dönüştürülmüş, daha ne kadar tutuklu kalacakları bilinmeyen, tahliye olmayı bekleyen binerce insan var. Deniz Feneri davasındaki serbest bırakılmaları eleştirmek yerine, hukuki açıdan doğru olanın bu olduğunu, ama hukukun herkese değil yandaşa çalışmış olduğu için yine ve yeni hukuksuzluklar yapıldığını söylemek istiyorum.
Aynı şey Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da dikkatini çekmiş olmalı ki şöyle sürdürmüş bu tahliyelere ilişkin konuşmasını: “Bunları tahliye eden hakimin verdiği kararın, başka davalardaki hakimlere örnek olmasını diliyorum. Kalben inanıyorum ki yakın zamanda diğer mahkemeler, heyetler veya hakimler tahliye kararlarını vermeye herhalde başlayacaklar. Başlamaları gerekir diye söylemek istiyorum. Yoksa bunun izahı olmaz. Buradaki de mahkeme hakimi, oradaki de mahkeme hakimi. Buradaki de tutuklu, oradaki de tutuklu.” Evet, yoksa bunun izahı olmaz. Olursa adaletin taraflı, yani adaletsiz olduğu olur.
21 Eylül komplosuyla tutuklanan arkadaşlarımızın geçen Ağustos ayında mahkemeleri olmuştu. O mahkemeden önce şöyle yazmıştım: “Yaklaşık bir yıldır birilerinin kendi iktidarlarının ömrünü uzatma hırsından dolayı haksız yere özgürlüklerinden olan sosyalistlerin özgürlüklerine kavuşmalarının zamanı gelmedi mi?
Ey özel yetkili mahkemelerin özel yetkili hakimleri, adalet, sadece adalet istiyoruz.
Çok mu?
Adalete yarın kimin ihtiyacı olur, bugünden belli mi?”